Ana içeriğe atla

Partilerine En Büyük Zararı Veren Kesim

Yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin grup toplantısında belediye başkanlığını kazanan adayı tebrik ettikten sonra İstanbul seçim sonuçlarıyla ilgili konuşurken "Bizim siyaset anlayışımızda millete küsmek, milleti suçlamak asla ve asla yoktur...Milletimizin verdiği mesajları görmezden gelerek kulağımızın üstüne yatamayız" değerlendirmesini yaptı.

Sayın Erdoğan, kendi partisinden belediyeyi alan rakip partinin tebrik ederken bu adaya oy veren seçmene ne kızıyor ne küsüyor ne de nankörlükle suçluyor. 2002'den beri yapılan her hizmette pay sahibi biri olmasına rağmen kaybettiği bir seçim sonucuna "Sandıktan çıkan başımın tacı" diyor. Ki olması gereken de bu. Nasıl ki kazandığımız zaman sandıktan çıkanı kabul ediyorsak kaybettiğimiz zaman da sandıktan çıkanı kabul etmek zorundayız. Sayın Erdoğan böyle diyor ama sevenlerinin bir kısmı bu durumu nankörlük olarak değerlendiriyor. Değerlendirmekle kalmıyorlar. Durmadan sosyal medya aracılığıyla bu ithamlarını paylaşıyorlar.

Bence Erdoğan ve partisini savunuyorum veya savunacağım diye partilerine en büyük zararı bu kesim veriyor. İşin esas başındaki "Sandıktan çıkan başımın tacı" derken Erdoğan'ı desteklediğini sanan bu zevat kraldan daha fazla kralcılık yapıyor. Bu tiplere şimdilerde trol deniyor sanırım. Bir an düşünelim ki bu tipler partilerini ve liderlerini çok seviyorlar, desteklerini bu şekilde gösteriyorlar. Kusura bakmasınlar ama ben bunların bu yaptığını, efendisini çok seven ayıya benzetiyorum. Bilmeyenler için hikayeyi kısaca anlatayım: 

Efendisini çok seven bir ayı, onun etrafından hiç ayrılmaz. Onu esen rüzgardan bile kıskanmaktadır. Sevgisi  o kadar aşırı ki aşkı, gözünün önünü göremeyecek şekilde kör etmişti. Onun sevgisi efendisinin de hoşuna gidiyordu. Yine bir gün  efendisi, dinlenmek için ağacın altında istirahat etmeye çekilmişken onu rahatsız eden karasineği, ayı eliyle kovalar. Sinek bu. Kovaladıkça tekrar tekrar gelir. Sonunda sinek, gözü gibi koruduğu efendisinin alnına konar. Ayı, efendisini bir daha rahatsız etmesin diye eline koca bir kaya parçasını alır, sineği öldürmek için efendisinin alnındaki sineği hedefler ve taşı atar. Sonuç mu? Tam isabet, sinek ölür. Tabii efendisi de..."

Kıssadan hisse çıkartırsak burada kimse ayının niyetini ve gerçek sevgisini sorgulayamaz. Ayı samimi mi samimi… Fakat gel gör ki bu iyi niyeti, efendisine en büyük zararı vermiş ve onun ölümüne sebebiyet vermiştir. Günümüzde Erdoğan'a destek verdiğini, onu sevdiğini zanneden bu trollerin, bu fanatiklerin bu sevgi ve destekleri, ayının efendisine olan gözleri kör eden sevgisinden başkası değildir maalesef.

Anlatmaya çalıştığım bu durum sadece AK Parti ve Erdoğan için geçerli değildir. Diğer tüm siyasi partilerimiz de zaman zaman aynı durumla karşılaşmaktadır. Öyle zannediyorum her partinin kendi fanatikleriyle başı derttedir. Özellikle CHP'nin ağzı geçmişte çok yanmıştır. Onların da fanatikleri, kendilerine oy vermeyenleri "sıkma baş, bidon kafalı, cahil..." olarak görmüşlerdi. Rakipleri tarafından kullanılan bu durum CHP'yi hep zor durumda bırakmıştır. 

Kendisini AK Partili, CHP'li veya başka partiden gören kim varsa eğer partilerini çok seviyorlarsa bu yaptıkları paylaşımlar iş değildir. Sevdikleri partilerine oy vermeyen seçmen ne bidon kafalıdır ne nankör ne de başka bir şey. Demokrasiye inanıyor ve sandığın çözüm mercii olduğuna inanıyorsak ilk önce vatandaşın tercihine saygı duymayı öğrenmemiz lazım. Bence partilerini savunduğunu sanan bu zevat, kendi partilerine zarar veriyor. Bu tipler partilerini çok seviyorlarsa sandığa gidip oylarını versinler, başka da bir işe karışmasınlar. Çünkü bu tipler iş yapmaktan ziyade çiş yapıyorlar. Bu tipler bizim de partimize bir katkımız olsun diye paylaşım yapıyor ve yazıp çiziyorlarsa en iyisi hiç gölge etmemeleri…

Yorumlar

  1. Ben de söylediğin tiplere giriyor muyum bilmiyorum. Benim sosyal medyam yok. Sadece whatsap ım var. Neyse girsem de girmesem de önemli değil. Şu kadar var ki ben de Erdoğanı sevenlerdenim. Bu sevgi sırf Allah için. Doğru yolda olduğu, kimseye boyun eğmediği, dik durduğu içindir. Yoksa boyuna posuna, kaşına gözüne hayran olduğum için değildir. ABD ve batıya boyun eğmeyişliği olmasa babamın oğlu da olsa sevmem. Tabiki sevdiği insana yanlış yapılması insanın zoruna gider. Erdoğan benim için normal bir şahıstan öte dünyaya boyun eğmeyen bir liderdir. Bana kendisini sevdiren ilkeleridir. Erdoğan konumu itibari ile nankör diyemez. Çünkü milletin huzuruna çıkıp oy isteyecektir. Vatan aşığı millet sevdalısı olmasa ben sizlere bu kadar hizmet yaptım siz nankörlük yaptınız benden bu kadar ne haliniz varsa görün diyebilir. Çünkü kendi şahsının hiç bir şeye maddi anlamda ihtiyacı yok. Biz yeri geldiğinde diyoruz ama desek de bizler de yapamayız. Bizler böyle olduğumuz için zaten o makamlara da gelemeyiz. O böyle bir şey demediği için o makamlarda. Yaptığı hizmetler göz önüne getirildiğinde bunlardan kendisinin bir çıkarı mı var? Yok. Neler yapmadı ki. Şu anda ekonomi biraz kötü onu da halletmek için elinden geleni yapıyor. Adamla dünya uğraşıyor. Neden? Benim kızdığım insanların bunu anlamak istemedikleri. Dünyanın Erdoğan la uğraşmaları onu indirmek istemeleri Türkiye özgür ve bağımsız olmasın, bize muhtaç olsun, halkı kazansın kazandığını bize versin. Erdoğan iktidardan düşerse emellerine kavuşacaklar. Yoksa ne diye uğraşsınlar. Halkın bunu görememesi bizleri üzüyor. Diyeceksin ki suç senin bunu çevrene anlatmamışsın. Anlatsak da çevremiz, çıkar ve menfaat peşinde. Her şey düzgün sadece ekonomi biraz kötü, cebine dokunuldu hemen bir anda siliyor. Ne diyelim bunlara? Onlar sütten çıkmış ak kaşık nankör olan biziz. Allah önce bana sonra herkese iz an versin. Basiretimizi açsın.

    YanıtlaSil
  2. Est. Hocam. Sen niye o tiplere gireceksin? Her seven böyle yapmıyor, millete hakaret etmiyor. Üzülüyor, kırılıyor, niçin oy verilmedi diye kızıyor. Ki bu da doğaldır. Benim demek istediğim kızarken seviyeyi korumak, işi hakarete götürmemektir. Çünkü insanımız kendisine yapılan hakareti ve ithamı unutmaz. Senin benim nankör dediğimizin cezasını gider partiye keser. O yüzden olan oldu. Soğukkanlı olmak lazım. Ayrıca elden giden bir şey yok. 17 yılda yenen bir gol var. Bunu da pekala telafi edebiliriz. Zira iktidar elde ve seçimsiz bir dört yılı var. Erdoğan'ın iyi bir analizle güzel tedbirler alacağını ümit ediyorum. Yine bilirsin ki dünya imtihan dünyasıdır. Tamamen gül bahçesinden ibaret değildir. Elbette sıkıntı çekilecek. Allah çok sevdiği peygamberine Uhutta bir yenilgi tattırmıştır. Söz dinlemeyen bazı ashabın hatasını tüm Müslümanlar çekmiştir. Erdoğan ve biz hepimiz bir imtihandan geçiyoruz. Dua edelim telafisi mümkün olmayan büyük yaralar almayalım. Halkın uyarısını iyi ve geniş açıdan düşünelim. Her şerde bir hayır var ayetini unutmayalım. Ayrıca bugün bize dokunan acı; 17 yıldır, 25 yıldır rakiplerimize dokunuyordu. Devran dönüyor. Dün onlaraydı, bugün bize. Onlar kaç yıllardır iktidar yüzü görmedi. Bizim sadece sakalımız kesildi. Bu sakal, sağlıklı hareket edersek tekrar gür bir şekilde uzayacaktır. Her şeyimizle borçlu olduğumuz ve bize her türlü nimeti veren Allah'a büyük çoğunluk nankörlük yapıyor. Ben de yeterince şükrümü ifa edenlerden değilim. Köre kör denmez. Çünkü kör alınır. Peygamberler doğru yolda oldukları halde kendilerine inanmadıkları için kavimlerini nankörlükle suçlamadılar. Demek istediğim sabır ve güzel bir çalışma. Biz iyi çalışırsak, hatalarımızı giderirsek, hakkı yeniden okuyabilirsek bu halk yeniden bize döner. Bugünü telafi eder. Ki 17 yıldır bizi yalnız bırakmadı. Görelim Mevlam neyler...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde