Bizim kadar vatandaşın
hakemliğine müracaat eden, erken seçim kararı alıp sandığa giden, siyasetle
yatıp siyasetle kalkan ülke -öyle zannediyorum- yoktur. Son iki yılda yaptığımız seçim sayısı bile
bizim sandık konusunda şakamızın olmadığını gösterir.
Niçin çok seçime
gidiyoruz? Vatandaş çok istediğinden midir? Hayır. Ne zaman ki ülke siyaseti
tıkanır, siyasi kriz çıkar, vatandaşın hakemliğine başvurulur.
Vatandaş siyasi krizi
çözebiliyor mu? Hem de en alasından. Seçmen sandıkta bazen daha fazla bölünerek
siyasilerimize yeni bir denklem önerir. “Buyurun aranızda anlaşın, uzlaşın.
Zira demokrasi bir uzlaşı kültürüdür” der. Siyasi partiler bu denklemi
çözemeyince bu millet siyasi partilerin beceremediğini yapar, uzlaşmaya
yanaşmayanları ya da millete kendi dediğini dayatanları cezalandırarak tıkanan
siyasetin önünü açar. Bazıları bu millete cahil, balık kafalı, ne anlar
siyasetten dese de ben bu milletin feraset, basiret ve öngörüsüne daima
güvenmişimdir. Asla baskıya gelmez, aba altından sopa gösterilmesine tahammül
etmez. Üstelik balık hafızalı falan değildir. Doğru veya yanlış bir karar verir ama hep
mağdurun, dışlananın yanında yer alır. Hoşumuza gitse de gitmese de mutlaka
çözer. Bu işi yaparken de partilerini iyi gününde, kötü gününde destekleyen ve
siyasi görüşünü değiştirmeyen seçmenlerle yapmaz. Yüzergezer dediğimiz kararsız
seçmen ile yapar. Bu seçmen kitlesinin içine tepki oylarını ve her seçimde
siyasi düşüncesini değiştiren seçmenleri de dahil edebiliriz. Bu tür seçmen ne
tarafa el verirse ülke siyasetinin önü açılır. İyi ki böyle seçmenlerimiz var.
Bu tür seçmen kitlesi olmasa biz her seçimde bir önceki oyumuzu oylarız. Üç
aşağı, beş yukarı aynı sonuç çıkar ki bu da ülke siyasetinin önünü açmaz,
sürekli siyasi bunalım içerisinde olurduk.
Ne demek istediğimi birkaç
örnekle açmak istiyorum: 80 ihtilalından sonra yapılan genel seçimlerde
vatandaş, Kenan Evren’in yönlendirmesine ve tehdidine boyun eğmemiş ANAP’ı
iktidara taşımıştır. 94 ve 96 yıllarında ülkede söz sahibi olanların RP’sini
dışladığı ve ötekileştirdiği bir atmosferde bu millet RP’sine önce
belediyeleri, ardından koalisyonun büyük ortaklığını tevdi etmiştir. Okuduğu
bir şiir yüzünden yoktan bir gerekçe ile belediye başkanlığından indirilip
siyasi yasaklı kılınarak cezaevine gönderilen hareketin lideri Recep Tayyip
Erdoğan’ın haksız yere mağdur edilmesine bu millet, 2002’de AK Parti’ye tek
başına iktidarı kurma görevi vermiş ve 90’lı yılların koalisyonlu dönemlerini
sona erdirmiştir. 7 Haziran 2015 seçimlerinde vatandaş, AK Parti’ye
hoşnutsuzluğunu göstermek amacıyla sarı kart göstermiş, en fazla oyu vermesine
rağmen iktidarı tek başına kurma görevini elinden almış, hükümeti kurmak için
yanına bir ortak bul veya diğer partiler hükümet olsunlar istemiştir. Mecliste
grubu bulunan partiler, hükümeti kurmayı beceremeyip 5 ay sonra 1 Kasım’da yeniden
vatandaşın hakemliğine gidildiğinde bu millet, yüzde 41’e düşürdüğü AK Parti’nin
oyunu yüzde 49,5’a yükseltmiş ve yeniden tek başına iktidar olmasını
sağlamıştır.
31 Mart belediye
seçimlerine gelindiğinde bu millet, başka nedenlerle birlikte en belirleyici
olarak ekonomideki daralmanın faturasını hükümete çıkararak bazı büyükşehirleri
Ana Muhalefet Partisine vererek “Hükümet namzedimsin, çalış, kendini göster,
becerebilirsen başımın tacısın” demiştir. Ben bu durumu, oynanmakta olan bir
futbol maçının sonucunu değiştirebilecek bazı futbolculara teknik direktörün
saha kenarında ısınma hareketleri yapma görevi vermesine benzetiyorum. İhtiyaç
olduğunda ilk on bire alacaktır.
İptal edilen ve
tekrarlanan İstanbul seçimlerine gelince bu millet, seçimin yenilenmesine sıcak
bakmamış, tepkisini sandıkta göstererek mağdur edildiğine inandığı Ekrem
İmamoğlu’na daha fazla oy vererek yeniden seçilmesinin önünü açmıştır.
Verdiğim örneklerde
görüleceği gibi bu millet, futbol takımı tutar gibi siyasi partilere oy
vermiyor. Zira bu millet 80 öncesinin sabit fikirli ve oyunu değiştirmeyen
vatandaşı değildir. Hiçbir partiye karşı da bir önyargısı yoktur. ANAP, SHP,
DYP, RP, DSP, MHP, AK Parti olacak şekilde 90'lı yıllardan beri iktidar el
değiştirmiştir. İşte ben bu iktidar değişimlerine bu milletin feraseti ve
basireti diyorum. Kim bu halkı okur, derdi ile dertlenir ve sorunlarını
çözebileceğine ikna eder ise bu halk, onu baş tacı yapar. Kendini okuyamayanı
ya sıfırlar ya da yedek kulübesine gönderir, orada bekletir.
***29/06/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
***29/06/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Sayın hocam iyi güzel hoş söylüyorsun da bu millet nasıl bir millet ki daha hiç görmediği kadar hizmet gördü. Yol ise duble yollar, tünel ise onca tüneller, her türlü ulaşım, rahatlık, faizlerin düşmesi,alım gücünün artması, hastanedeki muayene ve kayıt kolaylıkları v.s. daha niceleri... Peki bu millet neye oy verdi. Bütün bunları bir anda elinin tersiyle silerek inkar etti. Daha ne yapılacaktı. Hemen kullandığı dilden başlıyoruz. bütün bu hizmetleri inkar edip verdiğimiz oyu geri alıyoruz. Kusura bakma sana söylemiyorum ama bu mu feraset ve basiret? Hayır yapılanlara göre olsa olsa nankörlük olur. Ben senin kadar bu millete güvenemiyorm. Ne yapacağı hiç belli olmaz. Küçücük menfeatı için vatanını satar demiceğim ama çok büyük yanlışlar yapar. Nokta kadar menfeat için virgül kadar eğilir diyelim. Eğer bu millet senin dediğin gibi olsaydı kendi menfeati için bindiği gemiyi batırmazdı. Bu milletin feraseti kaybedilen kazanımları geri mi getirecek? Giden kazanımlar kalanını da götürecektir. Ne diyelim ben de diyorum ki Allah bu millete basiret ve feraset versin. Akıllandırsın.
YanıtlaSilRamazan Hocam! Siyasette kullandığı sert üslubu tasvip etmemekle beraber Sayın Erdoğan, halka kızmıyor, halkın dediği başımızın tacı diyor. Onca hizmetine rağmen halkı nankör gibi görmüyor. Muhaliflerine takındığı sert tavrı göstermiyor. Ki olması gereken de bu. Çünkü beğensek de beğenmesek de 5 yılda bir bu halkın önüne varacağız. Halkımızın ferasetine gelince bu millet herkesin dışladığı RP'yi iktidara taşıdı. Onun devamı görülen AK Parti'yi 17 yıldır iktidarda tutuyor. Ben yine aynı görüşümü savunuyorum. Bu millet sorunu çözüyor amma doğru amma yanlış. Şu anda kaybettiğimiz dolayı işimize gelmese de durum bu. Halk her zaman doğruda isabet etmeyebilir ama sorunu çözüyor, siyasetin önünü açıyor. Bir diğer husus halkın hizmetlere bir diyeceği olamaz. Belki de bundan ki 2002'den beri hep iktidar verdi. Bugün hizmetin ötesinde başka durumlar var. Halk başka şeyler istiyor. İstediğini de iktidar göremiyor. Yani halkı okuyamıyor. Halkı okuyamayınca önce duraklama, ardından gerileme başlar. Bizim son seçimi var bunda da bir hayır deyip hatalarımızla yüzleşmektir. Halkın verdiği sarı kart ümit ediyorum ki bizi kendimize getirecektir. Bir an düşün ki bu seçim genel seçimler olsaydı telafisi zordu. Şu anda önümüzde bir dörtyol var. Bu zaman diliminde oluşan bu yeni sosyolojiyi iyi okumak gerekiyor. Halkımız bu duruma birden gelmedi. 7 Haziran 2015'den beri iktidara mesajını veriyor. Ama her seçim kazanıldığı için üzerine yatıldı. Bu parti gelecekte de var olmak istiyorsa -ki olmalıdır- önce kendi çevresine zeytin dalı uzatıp toparlamalı. Adalet duygusunu zedeleyen hususlar gözden geçirilmeli. En önemlisi ekonomi maalesef iyi değil. Dünyada dönem ekonomik savaşı kaybedecek gibiyiz. Bu da bizi bir daha gelmeyecek şekilde iktidardan eder. Halk cebindeki paraya bakar. Çünkü pata oyunu bozar. 2002'de 2001 krizinin müsebbiplerini baraj altı yaptı. Bence bu süreçte iktidara yardımcı olmak ve bu ülkenin geleceğinde yine güçlü söz sahibi olmak istiyorsak vatandaşa kızmayalım, iktidara öneriler sunalım. Hatalarını yapıcı bir şekilde eleştirelim. Önce kendi aramızda eskiden olduğu gibi birliği sağlayalım. İçimizden iki tane parti doğacak kulisleri var. Bence önce bu sorunu bir halledelim. Zira içinde birliği sağlayamayalar küçülür.
Sil