1 Mayıs 2019 Çarşamba

Zirve Yolculuğu veya Zirve Yarışı


Kolay olmadı zirveye çıkmak. Mücadelenin her türlüsü verildi. Tırnaklarla kazınarak çıkıldı. Zirvede tutunmak için de az mücadele verilmedi. Birbirimize omuz verilerek rakiplerin her biri ekarte edildi.

Birlikte güzel hizmetler verildi. Halk hizmete doydu. Hizmeti gören halk bir daha bir daha kredi verdi, baş tacı yaptı. 

Tam zirve bizim artık, önümüzdeki tüm engeller kaldırıldı. Biz bizeyiz, hiçbir derdimiz kalmadı derken  biz birbirimize düştük. Bugün hala zirvedeyiz ama uzaklaştık birbirimizden. Ne bir araya gelip konuşabiliyoruz ne de aynı ortamları teneffüs ediyoruz. Meydanlarda veya kamera önlerinde birbirimize ayar vermeye çalışıyoruz, adrese teslim mesaj gönderiyoruz. Zirvedeki, yolda bulduğu menfaat şebekesiyle zirve yürüyüşünü devam ettirmeye çalışıyor. Aşağıda kalan eski ekip ise kırgın ve küs. Ne zirvede kalan ne de zirveden inenler burnundan kıl aldırıyor. Derdin ne senin arkadaş diyen yok. Hepsi bana şu yapıldı, asla affetmeyeceğim havasında. Ne zirvedeki zor durumdayım, patinaj yapıyorum, sağa sola vuruyorum, gelin bir el verin diyor ne de zirveyi terk edenler veya zirveden uzaklaştırılanlar dostumuz zor durumda, taşın altına elimizi koyalım, yettik arkadaşım diyor.

İşin garibi zirve yürüyüşünde meselelerini halledemeyen veya halletmeye yanaşmayan bu kişiler ülkeye ve sevenlerine verdiği zarardan bihaberler.

Nereye varır bu gidişat? En hafifinden zirve yürüyüşü sona erer. Zirve bir başka zihniyete elleriyle teslim edilir. Dostlar arasında meydana gelen yara iyice derinleşir.

Zirveden inişin önüne geçilemez mi? Geçilir elbet. Bunun için öncelikle zirve sahibi ile zirveyi terk edenler bir araya gelmeli. Küskünlük ve dargınlık bir tarafa bırakılmalı. Birlikte bir yol haritası belirlenmeli. Kucaklayıcı bir siyaset izlenmeli. İzledikleri siyasette birbirlerine güven verilmeli.

Bir araya gelme imkanları yoksa yapılacak bir şey var. Daralan ve gittikçe krize dönüşen siyaseti açmak için gerekirse yeni bir parti kurulur. Parti yeni yüzlerle yoluna devam eder. Böyle bir durumda kimse diğerine gönül koymamalı, partimizi böldün dememeli, ihanetle suçlamamalı. Senin yolun sana, benim yolum bana demeli. Yollarına ayrı devam ederlerken geçmişin hatırına birbirlerine saygıyı elden bırakmamalılar.

Bunları kendilerine yakın gören, sempati duyan ve oylarıyla destekleyen üçüncü şahıslara düşen öncelikle güçleri yok olmasın ve güçlerini birleştirsinler ve enerjilerini birleştirsinler diye çabalar. Baktılar olmuyor mu? Yaşanacak varmış demek ki bunda vardır bir hayır demeli. Hayır bunun neresinde demeyin. Ankara Savaşı’ndan sonra Yıldırım Bayezit’in dört oğlu arasında süren taht kavgası on bir yıl sürmüş. Fetret Devri dediğimiz bu dönemin sonunda devleti, Yıldırım’ın oğullarından Çelebi Mehmet yeniden birleştirmiştir. Bakarsınız zirve yolculuğu yapan veya zirve yarışında bizde varız diyenlerden biri güçleri birleştirerek yeniden zirve yürüyüşünü başlatır ve bunda da başarılı olur.


Taşı Toprağı Altın Şehir *

Birçok medeniyet ve imparatorluğa başkentlik yapan, uğruna savaşlar verilen,  Asya’yı-Avrupa’ya bağlayan, yönetmek için kıran kırana mücadele verilen; ticaret, finansın, turizmin ve kültürün başkenti olan; deniziyle, yedi tepesiyle boğazıyla görenlerin hayran kaldığı, görmeye doyamadıkları, ülkeye en fazla katma değer veren, nüfus bakımından Türkiye'nin birinci, dünyanın on beşinci şehri, taşı-toprağı altın, değişimin öncüsü İstanbul, şimdilerde başka türlü anılır oldu:

Gün geçmiyor ki İstanbul'da bir bina çökmemiş, yanındaki diğer binalar yıkılmaya karşı boşaltılmamış olsun. İhata duvarları yıkılıyor. Enkaza dönen binaları canlı yayında izliyoruz. Bazı zamanlarda meydana gelen yıkıntılar nice canlara mezar olurken bazılarında daha önce tedbir alındığı için can kaybı yaşanmıyor. Şükür ki can kaybı yok diyoruz. 

Binalar niçin çöküyor? Bazıları zamanında çürük yapıldığı, bazılarının eskidiği, bazılarının üzerine kaçak katlar çıkıldığı belirtiliyor. Bazılarının çökmesi ise binaların yanına yeni bina yapmak için yapılan hafriyat çalışması sebep gösteriliyor. Açılan çukurlar yanındaki binaları tetikliyor, binaların altındaki toprakları kaydırıyor. Haliyle altı boşalan, hava da kalan bina da tepetaklak yıkılıyor. 

Binaların çökmesine, evlerin çatlamasına, ihata duvarlarının yıkılmasına, her çöküntüde mala veya cana zarar gelmesine alıştık. Şimdi de asfalt yarılıyor, binalar çatlıyor. Sonunda bunu da gördük. Vatandaş evine sağlam raporu verilse de tedirgin olmaya devam ediyor. Gel de bu durumda İstanbul'da yaşa ve gece rahat uyu. Korkuyla yatan kabusla kalkar.

Ne oluyor İstanbul'a? Ardı arkasına çöken binalar ve şimdilerde görülen asfalt yarılması kötü günlerin habercisi mi? Tüm bu olup bitenlerle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2017'de söylediği "Biz İstanbul'a ihanet ettik. Bundan ben de sorumluyum" sözünü birleştirince Türkiye'nin kalbi İstanbul'u iyi günler beklemiyor. Aslında yıkılan binaların altında kalan bizim doğruluğumuz, dürüstlüğümüz diye düşünüyorum. Günü kurtaran politikalarımızın sonucu tam bir enkazdır. 

Tüm bu olup bitenlere karşı İstanbul dile gelse ne der bize? Sanki şöyle der: "Bakın Allah'tan korkun! Benim vücudum bu kadar nüfusu, bu kadar yüksek katlı binayı çekmez. Daha da üzerime gelmeyin, sesimi çıkarmıyorum diye bu kadar da üste gelinmez. İnsaf yahu! Bırakın artık bina yapmayı, göç almayı. Benim artık taşım toprağım altın değil. Böyle giderse ben sizin mezarınız olacağım. Bu işi tadında bırakmazsanız benden çekeceğiniz var. Beni bu hale getiren sizin aç gözlülüğünüzdür. Bunun sonu toplu ölümlerdir. Aklınızı başınıza alın, artık bina yapmak için kazmayı vurmayın. Bana nefes aldırmazsanız yarın binleriniz bir nefese hasret kalırsınız. Şu anda size verdiğim bir gözdağıdır, artçı depremdir. Üzerime daha da gelirseniz daha beterlerini bekleyin. Bu da toplu helakiniz demektir. Bana bugüne kadar dert, sıkıntı ve ağır yükten başka bir şey vermediniz. Hep aldınız. Takatim kalmadı. Bundan sonra alma sırası bende..." gibi.

Birinci derece deprem bölgesi olan  İstanbul  daha fazla bu sıkleti çekmez. En iyisi bir zamanlar taşı toprağı altın dediğimiz bu şehir katil şehre dönüşmeden İstanbul'u korumaya alalım. Gönlümüzde ayrı bir yeri olan bu şehre daha fazla kötülük yapmayalım. Unutmayalım ki ihanet eden, ihanetinin bedelini ağır öder.

*04/05/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Anlamak ve Anlaşılmak mı İstiyorsun?

*Az konuşmayı dene! Biraz da muhatabını dinle. Çünkü çok konuşan hep kendinden verir, bir şey almaz, kendisini geliştirip yenileyemez. Hep yerinde sayar. Bir müddet sonra geriler.
*Muhatabını ve rakiplerini ön yargısız dinle. Doğru, sadece senin söylediklerinden ibaret olmayabilir. Hep saldırı ve savunma gözleri kör eder. 
*Muhatabına değer ver. Zaman zaman dinleme pozisyonu al. Rakibine empati yap. Kimseyi küçümseme. Çünkü Allah küçümseyenleri sevmez.
*Düşmanın bile olsa herkesi muhatap al, iletişimi eksik etme.
*Seninle aynı düşünmeyen görüş sahiplerinin görüşlerine katılmasan bile saygı duy. Bil ki saygı duymak o görüşü kabul ettiğin anlamına gelmez.
*Bin düşün, bir konuş. Ardından icraatın konuşsun. Konuşmanla icraatın örtüşsün.
*Dostlarını artırmayı, düşmanlarını azaltmayı dene.
*Savunduğun fikirlerin kendi içinde bir bütünlük arz etsin. Bir konuda fikrini değiştireceksen "Bu konuda daha önce şöyle düşünüyordum. Bugün o fikrimin yanlış olduğunu anlıyor. Şu anda bu görüşümü şu şekilde revize ediyorum" de.
*Haklı bile olsan her şeye kızıp köpürme. Sükûnet ve soğukkanlılığını koru. Tatlı ve yapıcı dili elden bırakma. Çünkü kızmak ve sinirlenmek sağlıklı düşünmenin önündeki en büyük engeldir.
*Hep nasihat ve ayar vermeyi bırak. Biraz da nasihat almayı dene.
*Baktın ki çok sinirlenip geriliyor, herkesi kırıp geçiriyorsun. Zaman ayır, tatil yapmayı dene. Tatilde kendinle yüzleş.
*Gönül kırmaktan ziyade gönül almayı dene.
*İstişare yolunu hiç terk etme. Kendi başına buyruk olma.
*Çevrende birlikte olduklarına dikkat et. Çevren yüz güldürmüyorsa sen de gülemezsin. Unutma ki bir insan çevresiyle bir bütündür. Çevresine rağmen bir insan tek başına iyi olamaz. Çünkü kişi arkadaşının dini üzeredir. Aynı zamanda kişi, sevdiğiyle beraberdir. Bu yüzden çevre ve ekip önemlidir. Öyle bir çevre edin ki yeri geldiğinde seni ölümüne savunsun, sana kol kanat gersin yeri geldiğinde de seni rahat bir şekilde eleştirebilsin. Böylesi çevren seni mutlu eder, gözün arkada kalmaz. Dersin ki hatamı düzeltecek, haklılığımı savunacak dostlarım var. Şu tip insandan uzak dur: Seni hep övenden, seni hep savunandan, seni hep alkışlayandan, senin hatalarını söylemeyenlerden.
*Rakiplerine konuşma fırsatı ver, konuşmalarını anlamaya çalış. Eleştiriye açık ol. Her eleştiriyi hakaret bilme. Bil ki kendine güvenen eleştiriden korkmaz ve kaçmaz. Her eleştiriden alacağın hisse vardır. Aynı zamanda eleştiri insanları deşarj eder. Sana kin beslemelerin önüne geçer. Bu durumda kuyunu kazmaya çalışanların sayısını azaltmış olursun.
*İyi gününde ve kötü gününde seni satmayacak, seninle bir olmaya devam edecek dostlar edin, bunlarla yola çık. Böylesi dostlar verdiği için Allah'a şükret. Bu tip dostların bir gün tek tek çeker gider, yalnız başına kalırsan nerede hata yaptım diyerek hatanın büyüğünü kendinden bil.
*Çalışma arkadaşlarını akrabalarından seçme. Yanına alarak nimetlerden faydalandırma. Akrabaların bir yere gelecekse tırnaklarıyla kazıyarak gelsin. Sen asla onlara referans olma. Bulunduğun yeri aile saltanatına döndürme. Ailen  çok ehil bile olsa nimetlerden faydalanan en son kesim olsun. 
*Yanında iş verdiklerine hem gelirken hem de giderken öyle değer ver ki ne verdiğin işten dolayı ne de işten alınmasından dolayı onuru zedelensin. 
*Aksi ortaya çıkmadıkça insanlara güven, tedbiri elden bırakma. Herkesi kendin gibi bil. Sen ne kadar iyi isen karşı tarafı da öyle bil. Unutma ki şüphecilik insanı bitirir ve yalnızlaştırır.
*Rakiplerin sana değil, prensip ve doğrularına düşman olsun. Onlarla prensip ve doğruların çerçevesinde mücadele et. Fikirlerin çarpışsın, sen değil. Bil ki siyahım karşısında beyaz ya da beyazın yanında siyah hep olacaktır. Bu, toplumsal bir yasadır. Allah dilemedikçe kimse yok edemez. Rakiplerine doğrularını anlat fakat onları oldukları gibi kabul et.

Bu dediklerimi yaparsan hem anlar hem de anlaşılırsın.