Ana içeriğe atla

Anlamak ve Anlaşılmak mı İstiyorsun?

*Az konuşmayı dene! Biraz da muhatabını dinle. Çünkü çok konuşan hep kendinden verir, bir şey almaz, kendisini geliştirip yenileyemez. Hep yerinde sayar. Bir müddet sonra geriler.
*Muhatabını ve rakiplerini ön yargısız dinle. Doğru, sadece senin söylediklerinden ibaret olmayabilir. Hep saldırı ve savunma gözleri kör eder. 
*Muhatabına değer ver. Zaman zaman dinleme pozisyonu al. Rakibine empati yap. Kimseyi küçümseme. Çünkü Allah küçümseyenleri sevmez.
*Düşmanın bile olsa herkesi muhatap al, iletişimi eksik etme.
*Seninle aynı düşünmeyen görüş sahiplerinin görüşlerine katılmasan bile saygı duy. Bil ki saygı duymak o görüşü kabul ettiğin anlamına gelmez.
*Bin düşün, bir konuş. Ardından icraatın konuşsun. Konuşmanla icraatın örtüşsün.
*Dostlarını artırmayı, düşmanlarını azaltmayı dene.
*Savunduğun fikirlerin kendi içinde bir bütünlük arz etsin. Bir konuda fikrini değiştireceksen "Bu konuda daha önce şöyle düşünüyordum. Bugün o fikrimin yanlış olduğunu anlıyor. Şu anda bu görüşümü şu şekilde revize ediyorum" de.
*Haklı bile olsan her şeye kızıp köpürme. Sükûnet ve soğukkanlılığını koru. Tatlı ve yapıcı dili elden bırakma. Çünkü kızmak ve sinirlenmek sağlıklı düşünmenin önündeki en büyük engeldir.
*Hep nasihat ve ayar vermeyi bırak. Biraz da nasihat almayı dene.
*Baktın ki çok sinirlenip geriliyor, herkesi kırıp geçiriyorsun. Zaman ayır, tatil yapmayı dene. Tatilde kendinle yüzleş.
*Gönül kırmaktan ziyade gönül almayı dene.
*İstişare yolunu hiç terk etme. Kendi başına buyruk olma.
*Çevrende birlikte olduklarına dikkat et. Çevren yüz güldürmüyorsa sen de gülemezsin. Unutma ki bir insan çevresiyle bir bütündür. Çevresine rağmen bir insan tek başına iyi olamaz. Çünkü kişi arkadaşının dini üzeredir. Aynı zamanda kişi, sevdiğiyle beraberdir. Bu yüzden çevre ve ekip önemlidir. Öyle bir çevre edin ki yeri geldiğinde seni ölümüne savunsun, sana kol kanat gersin yeri geldiğinde de seni rahat bir şekilde eleştirebilsin. Böylesi çevren seni mutlu eder, gözün arkada kalmaz. Dersin ki hatamı düzeltecek, haklılığımı savunacak dostlarım var. Şu tip insandan uzak dur: Seni hep övenden, seni hep savunandan, seni hep alkışlayandan, senin hatalarını söylemeyenlerden.
*Rakiplerine konuşma fırsatı ver, konuşmalarını anlamaya çalış. Eleştiriye açık ol. Her eleştiriyi hakaret bilme. Bil ki kendine güvenen eleştiriden korkmaz ve kaçmaz. Her eleştiriden alacağın hisse vardır. Aynı zamanda eleştiri insanları deşarj eder. Sana kin beslemelerin önüne geçer. Bu durumda kuyunu kazmaya çalışanların sayısını azaltmış olursun.
*İyi gününde ve kötü gününde seni satmayacak, seninle bir olmaya devam edecek dostlar edin, bunlarla yola çık. Böylesi dostlar verdiği için Allah'a şükret. Bu tip dostların bir gün tek tek çeker gider, yalnız başına kalırsan nerede hata yaptım diyerek hatanın büyüğünü kendinden bil.
*Çalışma arkadaşlarını akrabalarından seçme. Yanına alarak nimetlerden faydalandırma. Akrabaların bir yere gelecekse tırnaklarıyla kazıyarak gelsin. Sen asla onlara referans olma. Bulunduğun yeri aile saltanatına döndürme. Ailen  çok ehil bile olsa nimetlerden faydalanan en son kesim olsun. 
*Yanında iş verdiklerine hem gelirken hem de giderken öyle değer ver ki ne verdiğin işten dolayı ne de işten alınmasından dolayı onuru zedelensin. 
*Aksi ortaya çıkmadıkça insanlara güven, tedbiri elden bırakma. Herkesi kendin gibi bil. Sen ne kadar iyi isen karşı tarafı da öyle bil. Unutma ki şüphecilik insanı bitirir ve yalnızlaştırır.
*Rakiplerin sana değil, prensip ve doğrularına düşman olsun. Onlarla prensip ve doğruların çerçevesinde mücadele et. Fikirlerin çarpışsın, sen değil. Bil ki siyahım karşısında beyaz ya da beyazın yanında siyah hep olacaktır. Bu, toplumsal bir yasadır. Allah dilemedikçe kimse yok edemez. Rakiplerine doğrularını anlat fakat onları oldukları gibi kabul et.

Bu dediklerimi yaparsan hem anlar hem de anlaşılırsın.



Yorumlar

  1. Bak ne güzel öğütler. Allah bizleri bu öğütlerden nasiplenenlerden eylesin. Keşke büyük diye bildiğimiz gazetecilerimiz de aynı öğütlerde bulunsa. Bakıyorum da onlardan bazıları habire birini diğerine karşı kışkırtıyor. Her iki veya herkes için bu güzel öğütlerde bulunulsa bir iki derken kulaklarında kalır öğüt alırlar da hem kendileri hem bizim hem de ülke için en hayırlısını yapmış olurlar. Allah herkesi öğütlerde nasiplenenlerden eylesin.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde