Ana içeriğe atla

Usta-Çırak İlişkisi

—Efendim! Birileri parti kuracakmış...
—Kursun.
—Ama olur mu?
—Niye olmasın?
—Bu bir ihanet olur. 
—Niye ihanet olsun?
—Bugünkü elde ettiği statüyü ona lideri verdi. Onun karşısına bir parti kurarak çıkması tam bir nankörlüktür.
—Bir çırak, ustasından öğrendiğini geliştirmek ve daha ileri seviyeye taşımak isteyebilir.
—Ben partiden bahsediyorum. Siz işi usta-çırak ilişkisine getirdiniz. Ne alaka?
—Başta bir meslek öğrenmek olmak üzere hayatın her alanında bir usta-çırak ilişkisi vardır. Kimse bir şeyi kendiliğinden veya anasının karnından öğrenmez. Mutlaka her acemi, bir ustanın yanında başlar bu işe. Siyaset de bunlardan biridir. Hepsi birer mekteptir. Kaportacı olmak isteyen biri, kaportacının yanında çırak olarak işe başlar. Bir zaman sonra kalfa, ardından usta olur. Kendine güveni gelince ustanın teklifiyle ya çalıştığı yere ortak ortak olur ya da çeker gider, kendine bir kaportacı dükkanı açar. Ustanın ortaklık teklifine rağmen kalfa ayrı dükkan açmak isterse hainlikle, nankörlükle suçlanmaz. Hatta Allah yürü ya kulum derse bir müddet sonra ustasına rakip bile olur. Usta-çırak arasında tatlı bir rekabet de oluşabilir. Aralarında eski hukuk devam eder. Çırak ustasına saygıda kusur etmez, sayar sever. Hasılı herkes nasibini yer.
—Ama siyaset aynı şey değil ki...
—Bana göre çok farklı bir şey değil. Siyaset de bir mekteptir. Ayrı bir okulu yoktur. Parti liderinin yanında işe çırak olarak başlanır. Çırak bir müddet sonra siyaseti öğrendiğini düşünür, bu işi kendisinin de yapabileceğine inanıyorsa liderinden ayrılıp ayrı bir parti kurabilir.
—Ama başarılı olamaz ki...
—Türkiye'de partiden çok ne var. Çoğu ne umutlarla kurulur. Başarılı olamaz. Partisini açmasıyla kapatması bir olur ya da tabela partisi olarak yoluna devam eder.
—Yeni bir partiye ihtiyaç var mı sanki?
—Geleceği bilemediğimiz gibi yeni bir partiye ihtiyaç olup olmadığını da bilemeyiz. Halk teveccüh göstermezse, halkta bir karşılığı yoksa zaten oy alamaz. İhtiyaç olmadığı ortaya çıkar. Boyunun ölçüsünü alır. Bazen de bir taban bulur, siyasetimizdeki yerini alır. Başarılı da olabilir. Bugünkü sözü geçen, siyasetimizde bir boşluğu dolduran parti liderleri de daha önce bir ustanın yanında tedris görmedi mi? Bugünkü her parti lideri zamanında çırak olarak girdiği partide kalsaydı belki de siyasette bir daralma olacaktı.
—Ama bugünkü partilerden ayrılan ve gidip parti kurmaya yeltenenler kırgınlıklara sebebiyet vermektedir. Değer mi buna? Lider yalnız bırakılır mı? Beraber çalışmaya devam etseler olmaz mı?
—Beraber çalışmaya devam etseler elbette daha iyi olur, güçlerini birleştirmiş olurlar. Fakat fikirde ve yönetimde anlaşmazlıklar baş göstermiş, birlikte çalışma imkanı kalmamışsa eski hukuka, usta ve çırak ilişkisine daha fazla zarar vermeden gerekirse yollarını da ayırabilirler. Her ayrılık elbette sıkıntıları beraberinde getirir. Unutmayalım ki sıkıntılar bazen yeni doğumlara gebe olabilir. Her doğum sancılı olur, her kopuş küskünlük ve dargınlıklara da sebebiyet verebilir. Bu durum hayatın her alanında böyledir. Yıllardır baba-oğul aynı evde kalırken evladın ben ayrılmak istiyorum demesi bile sıkıntı verebiliyor. Baba, evladını yanında tutmak ister. Bakar ki olmuyor, evlat ayrı bir eve taşınır. Aradaki kırgınlıklar bir müddet devam ettikten sonra araları yeniden iyi olabiliyor.
—Ama siyaset bu, mümkün mü?
—Siyaset yarışı makam, mevki, koltuk değil de fazilet ve erdem yarışı olursa niye mümkün olmasın. Amaç ülkeye hizmet değil mi? Bakarsınız çırak ustasından öğrendiğini daha iyi uygular, boynuz kulağı geçer misali bu işi ustasından daha iyi yapabilir. Nitekim günümüzde 17 yıldır zirveyi kimseye bırakmayan, girdiği her seçimde başarılı olan bir partinin lideri de Hocasının yanından ayrılarak ayrı bir parti kurmamış mıydı? Ayrı parti kurmasına rağmen rahlesinde yetiştiği Hocasına saygıda kusur etmemiştir. Bu demektir ki partisinden ayrılıp ayrı bir parti kuranların hepsi başarısız değildir, hain de değildir, hayra da sebebiyet verebilir.
—Sonuç?
—Bizim hayır gördüğümüzde şer, şer gördüğümüzde de hayır olabilir. Bekleyip görmek lazım. Çünkü zaman her şeyin ilacıdır. Bazı şeyler yaşanması gerekiyorsa yaşanır. Önüne geçilemez. Önemli olan her ayrılık bir sancıya sebebiyet veriyorsa bu süreci kırmadan dökmeden yapmakta fayda vardır. Belki de en güzeli susmaktır. Çünkü bu atmosferde söylenecek her söz birbirlerinin yüzüne bakamayacak şekilde birbirlerini yaralar. 


Yorumlar

  1. Ramazan Okuyucu29 Nisan 2019 10:36

    Tabiki bilemeyiz ama şu günlerde bölünmek pek hayra alamete benzemiyor sanki. Şevki Yılmaz beyin çağrısına ben de katılıyorum. Ne diyor: beraber yola çıktıklarını çağır onlarla kucaklaş. Yola çıktıkları hepsi birbirinden iyi insanlardı ve onları çok iyi tanıyordu. Ben öyle zannediyorum ki bu öğüt ve nasihatleri ona duyurmaya etrafında bir gurup var. Onların bundan çıkarları ne? Onu da anlamış değilim. Ülke elden gidecek çıkarckların hiç umrunda değil. Ne diyelim inşallah hayırlısı vatan ve milletimiz için en hayırlısı olur. Vesselam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tüm mesele eski ekiple kucaklaşmak aslında. Bunu da kimin yapması gerektiği malum. Yapılmadığı gibi ortam gerilmeye devam ediyor. Birileri bunların kucaklaşmaması için elinden geleni yapıyor. Kucaklaması gereken yine sessiz. Yapılması gerekeni söyleyenlerin sesinin duyulmaması da mümkün değil. Nedense adım atılmıyor, zeytin dalı uzatılmıyor. Etrafındaki insanların ulaştırmamasını anlıyorum da bu vaziyeti seçen, onlarla çalışmayı yeğleyen kim? Bence biz olup bitenden haberi yok diyoruz. Olması lazım. Ki olmaması mümkün değil. Bu arada parçalansınlar falan demiyorum. Bir ve beraber olmalılar. Tıpkı eskisi gibi.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde