Ana içeriğe atla

Çobanlıktan Hayırseverliğe *


Cumartesi günü bir esnaf ziyaretinde bulundum. Çayımızı yudumlarken sakallı, nur yüzlü, piri fani biri geldi. Esnaf, "İsmail Amca bir hayırseverdir. Üniversite öğrencileriyle ilgileniyor. Onlara ev ayarlıyor, burs veriyor" diyerek tanıttı. Birbirimize memnuniyetimizi ifade ettikten sonra hangi vakıf, hangi dernek dedim. “Herhangi bir vakıf veya dernek adına değil, gayri resmi bizim işimiz” dedi. Bir ekip misiniz dedim. “Hayır, ben tek kişiyim” dedi. Konuşma esnasında yaptığı iş ve dil alışkanlığı ile birkaç defa hocam dedim. “Ben hoca değilim. MEDAŞ’tan emekliyim”  dedi. (Eskiden elektrik idareleri belediyeler bünyesinde idi.) Üniversite öğrencilerine sahip çıkmak nereden çıktı dedim. “Kardeşimin beş yetimiyle başladım” dedi.


Çocukluk ve gençliğini köyde çobanlık yaparak geçiren ilkokul mezunu İsmail Amca, askerlik dönüşü köyüne gideceği vakit Kayalı Park'ta bankta oturan birinin okuduğu gazetenin arka sayfasında "Konya belediyesine memur alınacak" duyurusunu okur. 


Kırtasiyeciden bir kağıt alarak askerde yazıcısı olduğu komutanının hediye ettiği kalemle belediyeye iş başvurusunda bulunur. Yazısını çok beğenen müdür, dilekçedeki yazının kime ait olduğunu sorar. İsmail Amca benim dese de müdür inanmaz. Bir kağıt uzatarak yeniden yazı yazdırır. Ardından müdür "Yazın çok güzel. Keşke bir de daktilo kullanmayı bilseydin" deyince biliyorum cevabı verir. Önüne bir daktilo konur. Daktiloyu bildiği de ortaya çıkınca müdür İsmail Amca'ya "Yarın gel, işe başla" der.


Memuriyet hayatı bu şekilde başlar İsmail Amca'nın. Beş yetim yeğeniyle başladığı hayır hasenat işlerine bir vakıf bünyesinde devam ettirir. Çalıştığı vakfın Erbakan'a tavır almasıyla oradan ayrılır. Bir başka dernek çatısı altında çalışmalarına devam eder. İlgili dernek de 2002 yılından itibaren siyasi duruşuna ters hareket etmeye başlayınca ayrışma başlar. İlgili dernek yönetimi, kendisinin helallik dilemesine ve vedalaşmasına imkan vermeden dernekten ihraç eder.


Biri vakıf, diğeri dernek olmak üzere kendisini ait hissettiği yerlerde çalışma imkanı bulamayan İsmail Amca, bundan sonra hayır hasenat işlerini bireysel yürütür. Maddi imkanları el vermeyen tıp ve İlahiyatta okuyan kız çocuklarına evler ayarlayarak onlara kol kanat gerer. Hayırseverlerden aldığı destekle evlerin içini donatır. Kendilerine burs temin eder. Halihazırda 11 eve ulaşmış İsmail Amca. Toplamda 66 kız öğrencinin barınma, iaşe ve harçlıklarını temin etmekte. 

Sistemi kurduğunu fakat bu işlerin dışarıdan göründüğü kadar kolay olmadığını söyledi İsmail Amca. Bir saat kadar sıkılmadan dinledim kendisini. Çünkü hoş sohbet biri. Dinledikçe kendisine gıpta ettim. Yaşını sordum. Mayıs'ta 78'i dolduracağım dedi. Bu yaşına rağmen hayır için koşturan İsmail Amca'ya bu işi amatörce yapmaktan ziyade bir vakıf veya dernek bünyesinde resmiyete bindirmesinde yarar olacağını, yaptığı bu işin kendisinden sonra da devam etmesi gerektiğini söyledim. Sessiz kaldı. Vedalaşmadan önce "Kurduğu sistemin aksamadan devam ettiğini, evlerde kalıp okulunu bitiren öğrencilerin vefalı olduklarını, göreve başlayan tıpçıların ayda 500, ilahiyatçıların ise 200'er lira gönderdiklerini söyledi.(Bir vakıf veya dernek kursa belki bugünkü samimiyeti kaybolabilir. Çünkü örnekleri var maalesef)

Ağzım açık dinlediğim İsmail Amca'ya Allah senden razı olsun, sayılarını artırsın, seni yazı konusu edineceğim dedim. Vedalaştık.

Düşünüyorum da bir insan yeter ki bir şeyi dert edinsin. Azimli olsun. Çevremiz ben tek başıma ne yapabilirim diyen milyonlarla dolu. Böylelerinin çoğu maalesef bir iş yapmıyor. Sohbetinden büyük keyif aldığım İsmail Amca'yı yazdım ki bizlere örnek olsun. Gördüğünüz gibi gençliği çobanlıkla geçmiş, memur emeklisi biri tek başına neler yapmış ve neler yapmaya devam ediyor.

Çobanlıktan hayırseverliğe uzanan İsmail Amca şimdiden yetiştirdiği öğrencilerin gönlünde taht kurmuş, kubbede hoş bir seda bırakmış. Allah uzun ömür versin. Vefat ettiği zaman kurduğu bu hayır köprüsünü inşallah birileri devam ettirir. Öldükten sonra inanıyorum ki bu çoban hayırseverin amel defteri kapanmayacak. 

* 17/05/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

  1. Ramazan Okuyucu29 Nisan 2019 19:13

    Allah cümlemize İsmail amcayı örnek almayı nasip etsin. Harika bir iş çıkarmış. Fakat yine de bu güzel işi resmileştirse daha da iyi olur. İnsanlarımız öküz altında buzağı aramasınlar. Onlara bu fırsat verilmemiş olunur. İsmail amcayı takdir ediyorum. Allah kendisinden razı olsun. İnşallah bu davranışı birilerine örnek olur da devam eder.

    YanıtlaSil
  2. Amin hocam. Resmiyet konusunda ben de aynı düşünüyorum. Bu şekil çalışacaklara da bu model örnek olur.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde