Ana içeriğe atla

Türkiye'nin Yabancılar Sorunu ***


Anadolu, geçmişten günümüze ülkelerinden şu ya da bu nedenlerle göç etmek zorunda kalan soydaş ve dindaşlarımızın sığındığı bir ülke olmuştur. Bunlar zamanla bizden biri olmuşlar, bize uyum sağlamışlardır. Zamanla kız alıp verilir olmuştur. Ülkemiz savaş, yokluk, iç savaş vb. nedenlerle toplu göçlere ve mülteci akınlarına maruz kalmaktadır. Yabancılar hangi saikla gelirse gelsin ekseriyeti bu ülkeye yerleşmekte ve Anadolu'yu mesken edinmektedir. 

Bilmemiz gereken durum, Türkiye 80 ve 90'ların Türkiye'si değildir. Farklı dil ve ırklara ev sahipliği yapmaktadır. Farklılıklarımızı zenginlik kabul edip aynı amaç ve ülküde, bir potada eriyemez, birbirimize uyum sağlayamaz isek bu ülkeyi iyi günler beklemiyor. Niyetim felaket tellallığı falan değil. Bu mevcut durumumuza sadece istihdam ve maddi boyuttan bakmıyorum. İstihdam veya maddi paylaşım şu ya da bu şekilde yapılır. 

Benim endişem yabancıların medeni durumları ne olacak? Her yabancı kendi memleketlisiyle evlense eh diyeceğim. Gördüğüm kadarıyla maddi sıkıntılardan dolayı bir kısım yabancı, bizim insanımızla evliliği tercih ediyor. Hatta bazıları ikinci, üçüncü eş olmayı bile göze alıyor. Bu durum bizim aile yapımızı da  bozacaktır. Evlilik için tercih edilmeyen yabancı erkekler ne olacak? İnsani ihtiyacını meşru yoldan gideremeyenlerin  bir kısmı taciz, istismar ve tecavüz gibi sapık ilişkilere yönelemez mi? Halihazırda Küçükçekmece ilçesinde beş yaşındaki bir kız çocuğunun başına gelen bireysel istismar olayının benzerlerinde -önlem alınmaz ise- artış olacağını düşünüyorum. Meydana gelen bu ve benzeri sapık ilişkiler zaten bizim toplumumuzda eksik değil. Bunun önü alınamazken yabancıların da bu tür ilişkilere yönelmesi toplumsal infiale yol açabilir. Yabancı düşmanı falan değilim ama toplumumuzda yabancılara karşı bir hoşnutsuzluk had safhada. Yarın adi suçlar ve istismar olayları artış gösterirse toplumsal linçler ve yabancı düşmanlığı baş gösterebilir.

İşi gücü olan, evlilik düzenini kurmuş, yaşadığı muhite uyum sağlamış, evlilik düzenine önem veren yabancılarla insanımızın bir sorunu yok. Çoğu kaçak yollarla ülkemize gelip boş ve avare gezen, yiyecek ekmeğe muhtaç veya iş bulmuş fakat evlilik düzeni kuramamış yabancılar suça karışma potansiyelini bünyelerinde daha fazla barındırıyorlar diye düşünüyorum.

Gelen yabancıların büyük çoğunluğu ülkemizde durmaktan da çok memnun değiller. Ülkemizden ölümü göze alarak kaçak yollarla yurt dışına gitmek isteyenler olduğu gibi diğer taraftan yine kaçak yollarla giriş yapan çok sayıda yabancı var.

Ne yapalım? Doğrusu bu mevcut durumu bugünden yarına değiştirme imkanımız yok. Bir İçimizde yabancılarla beraber yaşamanın yollarına bakacağız. Bundan sonrası için kaçak girişlerin önüne geçmemiz lazım. İçimizde yaşayanların suça karışmasını önlemek ve en aza indirgemek amacıyla bir iç denetim kurmamız gerekiyor. Diğer taraftan işi gücü olmayan ve bir düzen tutturamamış yabancıları ülkelerine geri gitmelerini sağlamak amacıyla ilgili ülkelerle iyi bir diplomasi yürütmede fayda var. Suça karışan yabancılar sınır dışı edilmelidir.



***30/04/2019 tarihinde Pusula haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde