Ana içeriğe atla

Zirve Yolculuğu veya Zirve Yarışı


Kolay olmadı zirveye çıkmak. Mücadelenin her türlüsü verildi. Tırnaklarla kazınarak çıkıldı. Zirvede tutunmak için de az mücadele verilmedi. Birbirimize omuz verilerek rakiplerin her biri ekarte edildi.

Birlikte güzel hizmetler verildi. Halk hizmete doydu. Hizmeti gören halk bir daha bir daha kredi verdi, baş tacı yaptı. 

Tam zirve bizim artık, önümüzdeki tüm engeller kaldırıldı. Biz bizeyiz, hiçbir derdimiz kalmadı derken  biz birbirimize düştük. Bugün hala zirvedeyiz ama uzaklaştık birbirimizden. Ne bir araya gelip konuşabiliyoruz ne de aynı ortamları teneffüs ediyoruz. Meydanlarda veya kamera önlerinde birbirimize ayar vermeye çalışıyoruz, adrese teslim mesaj gönderiyoruz. Zirvedeki, yolda bulduğu menfaat şebekesiyle zirve yürüyüşünü devam ettirmeye çalışıyor. Aşağıda kalan eski ekip ise kırgın ve küs. Ne zirvede kalan ne de zirveden inenler burnundan kıl aldırıyor. Derdin ne senin arkadaş diyen yok. Hepsi bana şu yapıldı, asla affetmeyeceğim havasında. Ne zirvedeki zor durumdayım, patinaj yapıyorum, sağa sola vuruyorum, gelin bir el verin diyor ne de zirveyi terk edenler veya zirveden uzaklaştırılanlar dostumuz zor durumda, taşın altına elimizi koyalım, yettik arkadaşım diyor.

İşin garibi zirve yürüyüşünde meselelerini halledemeyen veya halletmeye yanaşmayan bu kişiler ülkeye ve sevenlerine verdiği zarardan bihaberler.

Nereye varır bu gidişat? En hafifinden zirve yürüyüşü sona erer. Zirve bir başka zihniyete elleriyle teslim edilir. Dostlar arasında meydana gelen yara iyice derinleşir.

Zirveden inişin önüne geçilemez mi? Geçilir elbet. Bunun için öncelikle zirve sahibi ile zirveyi terk edenler bir araya gelmeli. Küskünlük ve dargınlık bir tarafa bırakılmalı. Birlikte bir yol haritası belirlenmeli. Kucaklayıcı bir siyaset izlenmeli. İzledikleri siyasette birbirlerine güven verilmeli.

Bir araya gelme imkanları yoksa yapılacak bir şey var. Daralan ve gittikçe krize dönüşen siyaseti açmak için gerekirse yeni bir parti kurulur. Parti yeni yüzlerle yoluna devam eder. Böyle bir durumda kimse diğerine gönül koymamalı, partimizi böldün dememeli, ihanetle suçlamamalı. Senin yolun sana, benim yolum bana demeli. Yollarına ayrı devam ederlerken geçmişin hatırına birbirlerine saygıyı elden bırakmamalılar.

Bunları kendilerine yakın gören, sempati duyan ve oylarıyla destekleyen üçüncü şahıslara düşen öncelikle güçleri yok olmasın ve güçlerini birleştirsinler ve enerjilerini birleştirsinler diye çabalar. Baktılar olmuyor mu? Yaşanacak varmış demek ki bunda vardır bir hayır demeli. Hayır bunun neresinde demeyin. Ankara Savaşı’ndan sonra Yıldırım Bayezit’in dört oğlu arasında süren taht kavgası on bir yıl sürmüş. Fetret Devri dediğimiz bu dönemin sonunda devleti, Yıldırım’ın oğullarından Çelebi Mehmet yeniden birleştirmiştir. Bakarsınız zirve yolculuğu yapan veya zirve yarışında bizde varız diyenlerden biri güçleri birleştirerek yeniden zirve yürüyüşünü başlatır ve bunda da başarılı olur.


Yorumlar

  1. Önceki yorumlarımda da söyledim. Her gazeteci Sayın Şevki Yılmaz bey gibi olsa. Ne yazık ki bazı iyi diye bildiğimiz gazeteciler sanki birleşmesinde der gibisinden habire kalıyorlar. Şu şöyle dedi şu böyle yaptı diye ver yansın ediyorlar. Bizimkiler de onları dinliyorlar. Yok arkadaş eğer yeni parti kurarlar veya buna ortam hazırlarlar ise hiç kimse kusura bakmasın seçmeni veya bu vatanı düşünen yok. Bizlere kimse güvenmesin. Hiç bir tarafta olamayız. Yandı balık yan gider der her iki tarafa da Allah işinizi rast getirsin deriz. Bizleri hiç kimse çantada keklik sanmasın. Bunu bizler adına sen duyur ve kardeşim. Belki seni duyarlar ve dinlerler. Dinlemezlerse de kendileri bilir.

    YanıtlaSil
  2. Aslında kendilerini ve vicdanlarının sesine kulak verseler öyle zannediyorum çok sağduyulu hareket ederler. Fakat üçüncü şahıslar böyle bir imkanı sunmamak için uğraşıyor. Güya tarafgirlik yapıyorlar. Belki de menfaatleri bunu gerektiriyordur. Çünkü ayrılıktan nemalanıyorlar. Benim zoruma giden bunlara bizimkilerin prim vermesi. Bir diğer husus eğer bir araya gelemiyorlarsa ayrı kulvarlarda hareket ederek hedefe ulaşmaları. Bu duruma sıcak bakmıyorum ama gidişat başka seçenek bırakmıyor. Bize de bu durumda beklemek düşer. Bu durum bizi zayıflatsa da bunda da bir hayır var diyeceğiz. Ben bugünkü çıkmazı Fetret Dönemine benzetiyorum. Kardeşler arasında cereyan eden iktidar savaşı 11 yıl sürüyor. Sonunda Çelebi Mehmet devleti toparlıyor. İnşallah bu yürüyüşte de Çelebi Mehmet'in oluşturduğu birlikteliği bu zihniyetten biri gerçekleştirir.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde