28 Nisan 2019 Pazar

Usta-Çırak İlişkisi

—Efendim! Birileri parti kuracakmış...
—Kursun.
—Ama olur mu?
—Niye olmasın?
—Bu bir ihanet olur. 
—Niye ihanet olsun?
—Bugünkü elde ettiği statüyü ona lideri verdi. Onun karşısına bir parti kurarak çıkması tam bir nankörlüktür.
—Bir çırak, ustasından öğrendiğini geliştirmek ve daha ileri seviyeye taşımak isteyebilir.
—Ben partiden bahsediyorum. Siz işi usta-çırak ilişkisine getirdiniz. Ne alaka?
—Başta bir meslek öğrenmek olmak üzere hayatın her alanında bir usta-çırak ilişkisi vardır. Kimse bir şeyi kendiliğinden veya anasının karnından öğrenmez. Mutlaka her acemi, bir ustanın yanında başlar bu işe. Siyaset de bunlardan biridir. Hepsi birer mekteptir. Kaportacı olmak isteyen biri, kaportacının yanında çırak olarak işe başlar. Bir zaman sonra kalfa, ardından usta olur. Kendine güveni gelince ustanın teklifiyle ya çalıştığı yere ortak ortak olur ya da çeker gider, kendine bir kaportacı dükkanı açar. Ustanın ortaklık teklifine rağmen kalfa ayrı dükkan açmak isterse hainlikle, nankörlükle suçlanmaz. Hatta Allah yürü ya kulum derse bir müddet sonra ustasına rakip bile olur. Usta-çırak arasında tatlı bir rekabet de oluşabilir. Aralarında eski hukuk devam eder. Çırak ustasına saygıda kusur etmez, sayar sever. Hasılı herkes nasibini yer.
—Ama siyaset aynı şey değil ki...
—Bana göre çok farklı bir şey değil. Siyaset de bir mekteptir. Ayrı bir okulu yoktur. Parti liderinin yanında işe çırak olarak başlanır. Çırak bir müddet sonra siyaseti öğrendiğini düşünür, bu işi kendisinin de yapabileceğine inanıyorsa liderinden ayrılıp ayrı bir parti kurabilir.
—Ama başarılı olamaz ki...
—Türkiye'de partiden çok ne var. Çoğu ne umutlarla kurulur. Başarılı olamaz. Partisini açmasıyla kapatması bir olur ya da tabela partisi olarak yoluna devam eder.
—Yeni bir partiye ihtiyaç var mı sanki?
—Geleceği bilemediğimiz gibi yeni bir partiye ihtiyaç olup olmadığını da bilemeyiz. Halk teveccüh göstermezse, halkta bir karşılığı yoksa zaten oy alamaz. İhtiyaç olmadığı ortaya çıkar. Boyunun ölçüsünü alır. Bazen de bir taban bulur, siyasetimizdeki yerini alır. Başarılı da olabilir. Bugünkü sözü geçen, siyasetimizde bir boşluğu dolduran parti liderleri de daha önce bir ustanın yanında tedris görmedi mi? Bugünkü her parti lideri zamanında çırak olarak girdiği partide kalsaydı belki de siyasette bir daralma olacaktı.
—Ama bugünkü partilerden ayrılan ve gidip parti kurmaya yeltenenler kırgınlıklara sebebiyet vermektedir. Değer mi buna? Lider yalnız bırakılır mı? Beraber çalışmaya devam etseler olmaz mı?
—Beraber çalışmaya devam etseler elbette daha iyi olur, güçlerini birleştirmiş olurlar. Fakat fikirde ve yönetimde anlaşmazlıklar baş göstermiş, birlikte çalışma imkanı kalmamışsa eski hukuka, usta ve çırak ilişkisine daha fazla zarar vermeden gerekirse yollarını da ayırabilirler. Her ayrılık elbette sıkıntıları beraberinde getirir. Unutmayalım ki sıkıntılar bazen yeni doğumlara gebe olabilir. Her doğum sancılı olur, her kopuş küskünlük ve dargınlıklara da sebebiyet verebilir. Bu durum hayatın her alanında böyledir. Yıllardır baba-oğul aynı evde kalırken evladın ben ayrılmak istiyorum demesi bile sıkıntı verebiliyor. Baba, evladını yanında tutmak ister. Bakar ki olmuyor, evlat ayrı bir eve taşınır. Aradaki kırgınlıklar bir müddet devam ettikten sonra araları yeniden iyi olabiliyor.
—Ama siyaset bu, mümkün mü?
—Siyaset yarışı makam, mevki, koltuk değil de fazilet ve erdem yarışı olursa niye mümkün olmasın. Amaç ülkeye hizmet değil mi? Bakarsınız çırak ustasından öğrendiğini daha iyi uygular, boynuz kulağı geçer misali bu işi ustasından daha iyi yapabilir. Nitekim günümüzde 17 yıldır zirveyi kimseye bırakmayan, girdiği her seçimde başarılı olan bir partinin lideri de Hocasının yanından ayrılarak ayrı bir parti kurmamış mıydı? Ayrı parti kurmasına rağmen rahlesinde yetiştiği Hocasına saygıda kusur etmemiştir. Bu demektir ki partisinden ayrılıp ayrı bir parti kuranların hepsi başarısız değildir, hain de değildir, hayra da sebebiyet verebilir.
—Sonuç?
—Bizim hayır gördüğümüzde şer, şer gördüğümüzde de hayır olabilir. Bekleyip görmek lazım. Çünkü zaman her şeyin ilacıdır. Bazı şeyler yaşanması gerekiyorsa yaşanır. Önüne geçilemez. Önemli olan her ayrılık bir sancıya sebebiyet veriyorsa bu süreci kırmadan dökmeden yapmakta fayda vardır. Belki de en güzeli susmaktır. Çünkü bu atmosferde söylenecek her söz birbirlerinin yüzüne bakamayacak şekilde birbirlerini yaralar. 

27 Nisan 2019 Cumartesi

Çobanlıktan Hayırseverliğe *

Cumartesi günü bir esnaf ziyaretinde bulundum. Çayımızı yudumlarken sakallı, nur yüzlü, piri fani biri geldi. Esnaf, "İsmail Amca bir hayırseverdir. Üniversite öğrencileriyle ilgileniyor. Onlara ev ayarlıyor, burs veriyor" diyerek tanıttı. Birbirimize memnuniyetimizi ifade ettikten sonra hangi vakıf, hangi dernek dedim. “Herhangi bir vakıf veya dernek adına değil, gayri resmi bizim işimiz” dedi. Bir ekip misiniz dedim. “Hayır, ben tek kişiyim” dedi. Konuşma esnasında yaptığı iş ve dil alışkanlığı ile birkaç defa hocam dedim. “Ben hoca değilim. MEDAŞ’tan emekliyim”  dedi. (Eskiden elektrik idareleri belediyeler bünyesinde idi.) Üniversite öğrencilerine sahip çıkmak nereden çıktı dedim. “Kardeşimin beş yetimiyle başladım” dedi.

Çocukluk ve gençliğini köyde çobanlık yaparak geçiren ilkokul mezunu İsmail Amca, askerlik dönüşü köyüne gideceği vakit Kayalı Park'ta bankta oturan birinin okuduğu gazetenin arka sayfasında "Konya belediyesine memur alınacak" duyurusunu okur. 

Kırtasiyeciden bir kağıt alarak askerde yazıcısı olduğu komutanının hediye ettiği kalemle belediyeye iş başvurusunda bulunur. Yazısını çok beğenen müdür, dilekçedeki yazının kime ait olduğunu sorar. İsmail Amca benim dese de müdür inanmaz. Bir kağıt uzatarak yeniden yazı yazdırır. Ardından müdür "Yazın çok güzel. Keşke bir de daktilo kullanmayı bilseydin" deyince biliyorum cevabı verir. Önüne bir daktilo konur. Daktiloyu bildiği de ortaya çıkınca müdür İsmail Amca'ya "Yarın gel, işe başla" der.

Memuriyet hayatı bu şekilde başlar İsmail Amca'nın. Beş yetim yeğeniyle başladığı hayır hasenat işlerine bir vakıf bünyesinde devam ettirir. Çalıştığı vakfın Erbakan'a tavır almasıyla oradan ayrılır. Bir başka dernek çatısı altında çalışmalarına devam eder. İlgili dernek de 2002 yılından itibaren siyasi duruşuna ters hareket etmeye başlayınca ayrışma başlar. İlgili dernek yönetimi, kendisinin helallik dilemesine ve vedalaşmasına imkan vermeden dernekten ihraç eder.

Biri vakıf, diğeri dernek olmak üzere kendisini ait hissettiği yerlerde çalışma imkanı bulamayan İsmail Amca, bundan sonra hayır hasenat işlerini bireysel yürütür. Maddi imkanları el vermeyen tıp ve İlahiyatta okuyan kız çocuklarına evler ayarlayarak onlara kol kanat gerer. Hayırseverlerden aldığı destekle evlerin içini donatır. Kendilerine burs temin eder. Halihazırda 11 eve ulaşmış İsmail Amca. Toplamda 66 kız öğrencinin barınma, iaşe ve harçlıklarını temin etmekte. 

Sistemi kurduğunu fakat bu işlerin dışarıdan göründüğü kadar kolay olmadığını söyledi İsmail Amca. Bir saat kadar sıkılmadan dinledim kendisini. Çünkü hoş sohbet biri. Dinledikçe kendisine gıpta ettim. Yaşını sordum. Mayıs'ta 78'i dolduracağım dedi. Bu yaşına rağmen hayır için koşturan İsmail Amca'ya bu işi amatörce yapmaktan ziyade bir vakıf veya dernek bünyesinde resmiyete bindirmesinde yarar olacağını, yaptığı bu işin kendisinden sonra da devam etmesi gerektiğini söyledim. Sessiz kaldı. Vedalaşmadan önce "Kurduğu sistemin aksamadan devam ettiğini, evlerde kalıp okulunu bitiren öğrencilerin vefalı olduklarını, göreve başlayan tıpçıların ayda 500, ilahiyatçıların ise 200'er lira gönderdiklerini söyledi.(Bir vakıf veya dernek kursa belki bugünkü samimiyeti kaybolabilir. Çünkü örnekleri var maalesef)

Ağzım açık dinlediğim İsmail Amca'ya Allah senden razı olsun, sayılarını artırsın, seni yazı konusu edineceğim dedim. Vedalaştık.

Düşünüyorum da bir insan yeter ki bir şeyi dert edinsin. Azimli olsun. Çevremiz ben tek başıma ne yapabilirim diyen milyonlarla dolu. Böylelerinin çoğu maalesef bir iş yapmıyor. Sohbetinden büyük keyif aldığım İsmail Amca'yı yazdım ki bizlere örnek olsun. Gördüğünüz gibi gençliği çobanlıkla geçmiş, memur emeklisi biri tek başına neler yapmış ve neler yapmaya devam ediyor.

Çobanlıktan hayırseverliğe uzanan İsmail Amca şimdiden yetiştirdiği öğrencilerin gönlünde taht kurmuş, kubbede hoş bir seda bırakmış. Allah uzun ömür versin. Vefat ettiği zaman kurduğu bu hayır köprüsünü inşallah birileri devam ettirir. Öldükten sonra inanıyorum ki bu çoban hayırseverin amel defteri kapanmayacak. 

*17/05/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Türkiye'nin Yabancılar Sorunu ***


Anadolu, geçmişten günümüze ülkelerinden şu ya da bu nedenlerle göç etmek zorunda kalan soydaş ve dindaşlarımızın sığındığı bir ülke olmuştur. Bunlar zamanla bizden biri olmuşlar, bize uyum sağlamışlardır. Zamanla kız alıp verilir olmuştur. Ülkemiz savaş, yokluk, iç savaş vb. nedenlerle toplu göçlere ve mülteci akınlarına maruz kalmaktadır. Yabancılar hangi saikla gelirse gelsin ekseriyeti bu ülkeye yerleşmekte ve Anadolu'yu mesken edinmektedir. 

Bilmemiz gereken durum, Türkiye 80 ve 90'ların Türkiye'si değildir. Farklı dil ve ırklara ev sahipliği yapmaktadır. Farklılıklarımızı zenginlik kabul edip aynı amaç ve ülküde, bir potada eriyemez, birbirimize uyum sağlayamaz isek bu ülkeyi iyi günler beklemiyor. Niyetim felaket tellallığı falan değil. Bu mevcut durumumuza sadece istihdam ve maddi boyuttan bakmıyorum. İstihdam veya maddi paylaşım şu ya da bu şekilde yapılır. 

Benim endişem yabancıların medeni durumları ne olacak? Her yabancı kendi memleketlisiyle evlense eh diyeceğim. Gördüğüm kadarıyla maddi sıkıntılardan dolayı bir kısım yabancı, bizim insanımızla evliliği tercih ediyor. Hatta bazıları ikinci, üçüncü eş olmayı bile göze alıyor. Bu durum bizim aile yapımızı da  bozacaktır. Evlilik için tercih edilmeyen yabancı erkekler ne olacak? İnsani ihtiyacını meşru yoldan gideremeyenlerin  bir kısmı taciz, istismar ve tecavüz gibi sapık ilişkilere yönelemez mi? Halihazırda Küçükçekmece ilçesinde beş yaşındaki bir kız çocuğunun başına gelen bireysel istismar olayının benzerlerinde -önlem alınmaz ise- artış olacağını düşünüyorum. Meydana gelen bu ve benzeri sapık ilişkiler zaten bizim toplumumuzda eksik değil. Bunun önü alınamazken yabancıların da bu tür ilişkilere yönelmesi toplumsal infiale yol açabilir. Yabancı düşmanı falan değilim ama toplumumuzda yabancılara karşı bir hoşnutsuzluk had safhada. Yarın adi suçlar ve istismar olayları artış gösterirse toplumsal linçler ve yabancı düşmanlığı baş gösterebilir.

İşi gücü olan, evlilik düzenini kurmuş, yaşadığı muhite uyum sağlamış, evlilik düzenine önem veren yabancılarla insanımızın bir sorunu yok. Çoğu kaçak yollarla ülkemize gelip boş ve avare gezen, yiyecek ekmeğe muhtaç veya iş bulmuş fakat evlilik düzeni kuramamış yabancılar suça karışma potansiyelini bünyelerinde daha fazla barındırıyorlar diye düşünüyorum.

Gelen yabancıların büyük çoğunluğu ülkemizde durmaktan da çok memnun değiller. Ülkemizden ölümü göze alarak kaçak yollarla yurt dışına gitmek isteyenler olduğu gibi diğer taraftan yine kaçak yollarla giriş yapan çok sayıda yabancı var.

Ne yapalım? Doğrusu bu mevcut durumu bugünden yarına değiştirme imkanımız yok. Bir İçimizde yabancılarla beraber yaşamanın yollarına bakacağız. Bundan sonrası için kaçak girişlerin önüne geçmemiz lazım. İçimizde yaşayanların suça karışmasını önlemek ve en aza indirgemek amacıyla bir iç denetim kurmamız gerekiyor. Diğer taraftan işi gücü olmayan ve bir düzen tutturamamış yabancıları ülkelerine geri gitmelerini sağlamak amacıyla ilgili ülkelerle iyi bir diplomasi yürütmede fayda var. Suça karışan yabancılar sınır dışı edilmelidir.



***30/04/2019 tarihinde Pusula haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.