23 Nisan 2019 Salı

Şehidimize Saygı Lütfen! *


Gençliğinin baharında canını vererek bedel ödeyen dört şehidimizin kanı daha kurumamışken acılarımız daha taptaze iken ateşin düştüğü yer hala aileleri yakarken biz şehit cenazesinde itişip kalkışıyoruz ve atılan yumruğu konuşuyoruz. Değdi mi, değmedi mi, organize bir eylem mi, arkasında birileri var mı, saldırganlar köyden mi,  saldırganlar dışarıdan mı, polis ya da jandarma güvenlik tertibatı almış mı, almamış mı, saldırganların arkasında bir azmettirici var mı, yok mu, bu olaydan hükümet mi sorumlu yoksa Ana muhalefet mi sorumlu tartışmaları yapıyoruz.

Ana muhalefet lideri ve beraberindeki heyete(veya herhangi bir kimseye) yapılan linç girişimini kim yapmışsa arkasında kim varsa bu şiddet olayını asla tasvip etmiyorum.  Bu olayı da küçümsemiyorum. Yakalanan zanlıların ucu kime, nereye gidecekse sonuna kadar gidilmesini istiyorum. Yapılsın ki önüne gelen birilerine şiddet yoluyla racon kesmeye kalkmasın.

Şehit cenazesinde verilmiş sadakamız varmış ki orta yerde şehidimiz dışında ölüm yok. Bir an için düşünelim. Bu kargaşa ortamında silahlar patlamış olsaydı belki bugün atılan yumruğu konuşmuyor, sokağa dökülmüş ve birbiriyle kozlarını paylaşan sıcak sokak çatışmalarını izliyor olacaktık ya da kendimizi bu ortamın içinde bulacaktık. Bu, iç savaş demektir.

Şehit cenazesinde cereyan eden bu olay hepimizin kulağına küpe olmalı. Başta siyasiler olmak üzere herkes işin ciddiyetinin ve vahametinin farkına varmalı. Sorumluları yakalanmış bu menfur olayı artık adliyeye bırakmalıyız. Şiddet sahipleri gerekli cezayı almalı. Olayın azmettiricisi varsa ortaya çıkarılmalı. Yumruk olayını daha fazla kaşımayalım. Gündemden düşürelim. "Sen şunu dedin, ben bunu dedim. Sen suçlusun" suçlamalarını bir tarafa bırakalım. Zaman tansiyonu düşürücü açıklamalar yapma zamanı. Pamuk ipliğine bağlı birlik ve beraberliğimizin fitilini ateşleyecek söylemlerden kaçınmalıyız. Özellikle şehit cenazelerinde… 

Kimse unutmasın ki şehitler bizim yumuşak karnımızdır. Kimse şehitler üzerinden bir gelecek devşirmeye kalkmasın. Kimin, kiminle ne kavgası varsa bunun yeri şehit cenazesi değildir. Gitsinler kozlarını istedikleri yerde paylaşsınlar. Cenazelerimiz ve cenaze sahipleri cenazelerine saygı bekler, son görevin en iyi şekilde yapılmasını ister. Biz bağrımıza taş bastırır, içten içe ağlar, Allah'tan geldik, Allah'a gideceğiz" der, sessizce cenazemizi defnederiz. Hele bu cenaze bir de şehit cenazesi ise saygıda asla kusur etmeyiz. Cenaze boyunca aramızdaki husumeti bırakır, yan yana saf tutarız. Biz böyle bir milletiz. Adap ve nezaket kuralları da bunu gerektirir. Kavga mı edeceğiz? Cenazeden ayrılır; başka bir gün, başka bir yerde gerekirse kavgamızı devam ettiririz.

Bizim için diri olan, cenazesini kıldığımız şehidimiz; cenazesinde olup bitenleri izledikten sonra dile gelip bize ne derdi acaba? Herhalde “Ben sizin birlik, dirlik ve huzurunuz için bedel ödedim, canımı ortaya koydum. Yumruğun hesabı mı olur? Canımın karşılığında siz birbirinize giriyorsunuz. Üzerimden çekin ellerinizi. Gidin kavganızı başka yerde yapın. Lütfen benim üzerimden ucuz kahramanlık yapmayın. Vay yazık! Tuh size” demez miydi?

Şehidimize saygı lütfen! 

*24.04.2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



22 Nisan 2019 Pazartesi

Sevdiklerimize Kötülük Yapmayalım


Evlendik. Bir çocuğumuz olsun istedik. Allah herkese evlat verirken bize türlü çocuk vermedi. Uğraş, didin; şu doktor, bu doktor derken tüp bebek yolunu da denedik. Olmadı. Umutlar tükenmeye başlarken gökte aradığımızı yerde bulduk. Nihayet nice yıllar sonra bir çocuğumuz oldu.

Dünya tatlısı bir çocuk. Keremine şükür!  Bir dediğini iki etmiyoruz. Üzerinde titriyoruz. Onu çok seviyoruz. Nasıl sevmeyiz ki yıllardır bekledik onu. Bizim her şeyimiz. Varlık sebebimiz. Üstelik sevdirmesini de biliyor. Akıllı ve zeki. Güzel konuşuyor. Korkusuz ve gözü pek. Sözünü esirgemeyen biri. Dobra aynı zamanda. Başarısıyla da göz dolduruyor. Başarıdan başarıya koşuyor. Ele avuca sığmıyor. Çalışkanlığı dillere destan. Tuttuğunu koparıyor. İbadet aşkıyla koşturuyor. Çevresine hizmet etmeyi seviyor. Sevgisi evi de taştı. Bu konuda rakip ve alternatifi de yok. Ölümüne seveni çok.

Hiç hatası yok mu bu çocuğumuzun? Olmaz olur mu? Saymakla bitmez. Tek başına buyruktur bir defa. Benim dediğim olacak anlayışı var. Yaşadıklarından ve gördüğü ihanetlerinden dolayı kimseye güvenmiyor. Aşırı yorgun olduğundan kırıp geçiriyor. Önüne çıkana ayar veriyor. Çünkü dilinin kemiği yok. En son söyleyeceğini en başta söylüyor. Eleştiriye gelmiyor. Rakiplerine ve kendisine rakip çıkacaklara göz açtırmıyor. İnatçıdır, dediğim dedikçidir. Dediği olacak mutlaka. Başarı üstüne başarı gösterdiği için yenilgiye tahammülü yoktur. Yaptığı takdir görsün ister. Çok tekrarlar ve kıyaslar. Tuttuğunu tutar, salıvermez. Kalemini kırdığını da siler atar. Damarına bastın mı gözü hiçbir şeyi görmez. Sevenleri olduğu kadar sevmeyenleri de çok. Hatta sevmeyenlerini nefret noktasına getirdi. Tüm nefret edenleri kendisine karşı birleştirdi.

Tüm bunlara rağmen sevgimiz o kadar ileri ki çocuğumuza toz kondurmuyoruz. Çünkü çok seviyoruz. Sevgimiz o kadar ileri ki gözümüzü kör etti. Hata ettiğini veya hata edebileceğini görmek istemedik veya vardır bir hikmeti diye kendimizi inandırdık. Hem hata yapsa bile sonunda hep kotardı nasılsa. Tuttuğunu kopardı. Sonra hata yaptığını kim söyleyebilecek? Var mı böyle babayiğit? Üstelik hatasını söylememekle kalmadık. Her şeyiyle onu destekledik. Alkışladık. Açık çek verdik.

Burada suç kimin? Bu başarılı çocuğun mu yoksa hata yaptığı zaman hatasını söylemeyen sevenlerinde mi? Bence şöhret, makam, sürekli başarı, alternatifsizlik, rakiplerine sürekli fark atmak kişiye aşırı güven verebilir. Kişide bir müddet sonra enaniyet de oluşabilir. Ne de olsa nefis taşıyor her insan gibi. Böylesi durumlarda en büyük suç hatasını görmeyen, görmek istemeyen veya her yaptığını doğru-yanlış demeden alkışlayan sevenlerinde olsa gerek. Sevenlerine veya dostlarına gereken usulünce hatasını söylemektir. Çünkü dost acı söyler, yüze söyler. Hatasının söylenmesi onu sevmediği anlamına gelmez.

Sevileni bir müddet sonra gözden düşüren, sevenlerinin sessizliği ve hatalarını söylememeleridir. Bu durum onların eseridir.



21 Nisan 2019 Pazar

Mısır'da Komedi Devam Ediyor

Batı ve ABD destekli bir darbeyle Mısır'ın seçilmiş cumhurbaşkanı Mursi'yi indirerek Mısır'ın cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan darbeci Sisi, silah zoruyla oturduğu koltuk çok hoşuna gitmiş olmalı ki bugünden yarına gitmeyi düşünmüyor. Ne olur ne olmaz diyerek koltukta oturma süresini 2030'a kadar uzatmayı düşünüyor. Bu işi düşünme safhasının da ötesine geçirip anayasa paketi hazırlayarak halkın önüne sandık koyuyor. Sandık sonucu da şimdiden belli olduğuna göre bu demektir ki 2013 yılından beri Mısır'ın Cumhurbaşkanı olan Sisi, 2030'a kadar Mısır'ın Cumhurbaşkanı olarak kalacak.

Be kardeşim Sisi! Şimdi sandık formalitesine ne gerek vardı? Senin elinde silahın var, emrinde binlerce askerin var, arkanda koskoca ABD var, Batı var, İsrail var, başta Suud olmak üzere bazı Arap ülkeleri var. Sen resmiyetini zaten bunlardan aldın, halka gitmek de neyin nesi? Halka giderek niçin üç gününü kaybediyorsun? Sonra seni halk getirmedi ki halka gidesin... Halk dediğin kim ki sonra! Yoksa bir an için demokrasi havarisi mi kesildin? Halk benden ne kadar memnun bir sorayım mı dedin? Bir defa demokrasinin "D" sini sana ......geçmez, yakışmaz da. Sonra demokrasi senin neyine be kardeşim! Sen kendini halka sorarak yanlış yaptın. Halka seçim yoluyla gelenler gider. Bu seni bağlamaz. Yoksa kendini halka sorarak meşruiyet aramaya  mı kalkıyorsun? Unutma ki bugün resmen cumhurbaşkanı olman meşru olduğun anlamına gelmiyor. Ha bir de meşru olayım diyorsan, maalesef o aradığın senin gibi maşalara hiç nasip olmaz. Sen en iyisi meşru olmayı falan bırak. Şayet beni bir gün indirmeye kalkarlar, ben en iyisi 2030'a kadar kendimi garantiye alayım diyorsan yanlış hesap yapıyor ve geleceğini yanlış yerde arıyorsun. Bir defa arkanda o güç, sende o maşalık olduğu müddetçe seni zaten oradan kimse indiremez.

Merak ettiğim madem sandığa gitmeye kalktın, niçin 2030 yılına kadar yetki istedin? "Ölünceye kadar Sisi, Mısır'ın tek Cumhurbaşkanı" şeklinde bir yetki isteseydin madem. Sonra sen 2030'dan sonra ne yapacaksın? O koltuk olmazsa sen yaşayamazsın ki... Koltuk bir defa senin varlık sebebin. Bunu düşünemedin mi yoksa seni oraya getirenler 2030'a kadar halktan yetki mi al dedi. Başka türlü olmazdı zaten. Bir defa sen bu kararı kendi başına almadın. Sana ne dedilerse sen onu yapıyorsun. Çünkü maşaların, eli kanlı olanların karar verme yetkisi, iradesi ve yeteneği yoktur.

Sen en iyisi seni oraya getirenlerle, seni darbe yapmaya itenlerle iyi geçinmeye bak. Onların dediklerini yapmaya devam et. O zaman değil 2030, daha fazlasını da görürsün o koltuğun. Hatta cenazen bile cumhurbaşkanlığı makamından kalkar. Yeter ki sen onların gönlünü hoş tutmaya devam et. Hatta giderken yerine kendin gibi birini bırakabilirsin. Bunun için kendin gibi birini yetiştir.

Sana bu kadar yol gösterdikten sonra bir dostun olarak sana şunu söyleyeyim. Anayasa değiştirerek 2030'a kadar kendini sağlama almaya kalkıyorsun ya, bil ki yarının bile garanti değil. Çünkü senden iyi birini bulurlarsa anayasayı değiştirsen bile 2030'u beklemeden seni oradan indirirler. Bunun için de sana yaptırdıkları yolu seçerler. Yani seni darbeyle oradan uzaklaştırırlar. Çünkü kişi bir yere nasıl geldiyse öyle gider: Darbeyle gelen darbeyle gider. Unutma bunu. Pislediğin o koltukta sana iyi oturmalar!