5 Nisan 2019 Cuma

Ben Benden Ne İster?

Ben, benden ne ister derken ilk önce benden ne kastettiğimi söyleyeyim. Ben, sadece birinci tekil şahıs benden ibaret değilim. Ben; baş, diş, boyun, omuz, gövde, kol, el, ayak vs uzuvlarımla bir benden ibaretim. 

Yaşlanıncaya kadar tüm uzuvlarımla bir ve beraberdim. Ben onlardan, onlar benden memnundu. Ben ne istedimse onu yaptılar. Hiç bana karşı gelmediler, isyanlara oynamadılar. Hiçbiri teklemedi. Hepsi bana uyum sağladı. 
Ayaklarım, nereye sürdümse gitti hatta koştu. Yorulmak nedir, bilmedi. 
Dişlerim, ağzıma ne koydumsa öğüttü, sert-yumuşak, sıcak-soğuk demedi.
Karnım ve midem, ağzım ve dişlerim ne gönderdiyse hazmetti.
Kollarım ve ellerim, elime aldığım taşları ta uzaklara fırlattı. İstediğim şekilde hareket etti.
İşte böyle bir vücudum vardı benim.

Sonra?
Büyüdüm, yaşlandım. Maddi olarak belli bir seviyeye geldim. Çok bir derdim kalmadı. Artık bundan sonra daha önce yiyemediğimi yiyeceğim, gidemediğim yere gideceğim; gezip tozacağım derken bir başka durumum ortaya çıktı: Ben, benden uzaklaşıyor artık. Ayrışmaya başladık. Ayaklarım çekmiyor. Birkaç basamak birden koşarak çıkan ayaklarım işlevini yitiriyor. Ne yürümekten zevk alıyor ne de merdiveni gözü kesiyor. Kazara çıkmak zorunda kalırsa nefes nefese kalıyor. Kollarım da ağrı eksik değil, sanki kütük gibi. Eski manevrasını kaybetti. Öne, arkaya, sağa, sola hareket etmek mesele. Kağnı gibi oldu, kireçlendi iyice. Kırılacak diye korkuyorum. Sırtımı bile ovamıyorum.
Dişlerime gelince ne soğuğa geliyor ne sıcağa. Ben sertini yiyemem diye direniyor. Bir ve beraber olan, sırt sırta vermiş, yan yana dizilmiş, bakanın hayran kaldığı o inci gibi dişlerim birbirini satmaya başladı. Dolgu istiyorum diyor, yaptırıyorum. Ardından kanal tedavisi… Onu da yaptırıyorum. Bu işi yaptırırken dişçinin önünde dokuz doğuruyorum. Ardından benden bu kadar, haydi beni çektir diyor. Hasılı yavaş yavaş terk ediyor dişlerim beni. Sızı ve sancısını saymıyorum bile.
Gözlerim dişlerim gibi değil ama yavaş yavaş onların da feri gidiyor. Gerçi çocukluğumdan itibaren su koymaya başladı desem yanlış olmaz. Uzağı göremiyorum. Gözlük istiyorum gözlük dedi. Aldık mecburen. Uzağı göreceğim diye burnumun üstünde gözlüğü yük etti bana. Maddi boyutu itibariyle gözlüklere ödediğim farkı saymıyorum. Şimdi? Tutturdu bana yakın gözlük al diye. Çünkü burnunun ucunu da görmez oldu. 

Hasılı tüm organlarımla birlikte ben olan ben yavaş yavaş benden bu kadar deyip çekip gidiyor diyeceğim ama gitmiyor, işlevini yerine getirmiyor. Ben, bende duruyor ama direniyor bana. 

Dertleri ne bunların? Tam rahat edeceğim derken yoldaşlarımın bu yan çizmelerine ne demeli? Tamam, kolay değil beni ve kahrımı çekmek. Ama her ne olursa olsun, insan birlikte çıktığı yol arkadaşını yolda bırakır mı? Sanırım ölmemi bekliyorlar, bıktım senden diyorlar. Ben ölmeyeceğim demiyorum ki... Azrail sıra sende, haydi gel deyince gideceğim. Dünyaya kazık çakacak değilim.

O zaman mesele ne? Sahi derdiniz ne sizin organlarım? Çocukluk ve gençliğimde benimle birlikte hareket ederken yaşlanınca bu yan çizmenin izahı nedir şimdi? Hani yaşlılara saygı vardı bizim kültürümüzde. Biz başkasından kendimize saygı beklerken benden bir parça olan sizin bu saygısızlığınıza ne demeli? İnsan yarı yolda bırakır mı dostunu? Yapmayın, etmeyin. Beni ölmeden öldürmeyin. Siz benim elim ayağımsınız. Ben sizsiz ne yapabilirim ki? Çünkü siz olmadan ben bir hiçim. Bırakın da şu son günlerimi, ahir ömrümü teklemeden rahat bir şekilde geçireyim. Çok görmeyin bu garibe son demlerini huzur içinde geçirmeyi. Çünkü ben sizim, siz de bensiniz. Hep birlikte bir araya gelerek beni öbür dünyaya göndermeye ahdetmişseniz, bilin ki ben gidersem siz de benimle beraber gireceksiniz o toprağın altındaki karanlık mezara.

Sanmayın ki bu dünya size kalacak. O zaman neyi paylaşamıyoruz? En iyisi son demlerimizi bir ve beraber bir şekilde rahat ve huzur içerisinde geçirelim.

4 Nisan 2019 Perşembe

Eş Başkanlık veya Sınıf Başkanlığı Modeli *

Sonuçlara itiraz edilen, oy oranları yakın şehirlerde şehir yönetimi için eş başkanlık modeli düşünülebilir. İki başkan belediyeyi birlikte yönetebilir. Gördüğünüz gibi demokrasilerde bir de bende çare tükenmez. 

Yok, biz anlaşamayız, koltuğu kimseyle paylaşmayız denirse kayyum olarak göreve hazırım. Bu görevimden dolayı para da istemiyorum. İyi de nasıl yapacaksın diyebilirsiniz. Hiç merak etmeyin. Başkanlık bana yabancı değil. Rahmetli amcamdan bana tevarüs etmiş olmalı. 

Rahmetli, 80 ihtilalı olduğunda tüm başkanlar konsey tarafından görevden alınınca asker başkan gelinceye kadar bir gün belediye başkanlığına vekâlet etmiş. Bir günde ne iş yaptı, nasıl yönetti bilmiyorum ama ben belediye başkanlığı yaptım derdi ara sıra rahmetli. Görüyorsunuz tecrübe de var bu işin içerisinde.

Hayır, demokrasilerde seçim var, kayyuma yer yok denirse o zaman sınıf başkanı seçme yöntemi devreye sokulabilir. Bu nasıl olacak derseniz, anlatayım efendim!

Bana sınıf öğretmenliği verildiğinde ilk işim sınıf başkanı seçmek olur. Önce sınıf başkanı olacaklarda olması gereken özellikleri sayar, sorumluluğunu hatırlatırım. Ardından sınıf başkanı olmak isteyen var mı, derim. Adayları tahtaya davet ederim. Adaylar tahtada iken sınıfa döner, şu açıklamayı yaparım: Sevgili öğrenciler! İki turlu seçim yapacağız. Her birinizin bir defa oy hakkı var. Verdiğiniz oylardan sonra en fazla oyu alan iki kişi yeniden oylanacak. Bunun sonucunda en fazla oyu alan başkan seçilirken diğeri ise başkan yardımcısı olacaktır.

Bu açıklamamın ardından adayların isimlerini tahtaya yazdırarak adayların yüzünü ya tahtaya döndürürüm ya da koridora çıkarırım. Bunu yapmadaki amacım, bazı adaylara hiç puan çıkmayabilir. Bu da onların morallerini bozabilirdi. Kimin hangi adaya oy verdiği belli olmasın niyetini de taşırdım. Oylamanın sonucu bazı adaylara ya hiç oy çıkmaz ya da aldığı oy bir elin parmağını geçmezdi. Bu tür adaylara oy sayılarını söylemem. Gençler, yerinize geçin, teşekkür ediyoruz size derdim. 

Son ikiye kalan öğrencileri yine sırtlarını döndürerek yeniden oylatırım. En fazla oyu alan öğrenciyi başkan, diğerini de başkan yardımcısı olduklarını ilan ederim. 

Sınıf başkanlığı seçimini belediye başkanlığı seçimine uyarlarsak, belediye başkanlığında en fazla oyu alan ilk iki kişiden en çok oy alanı belediye başkanı, ikinci olanı ise belediye başkan yardımcısı ilan edelim.

Nasıl, sınıf başkanlığı modelimi beğendiniz, umarım. Maksat çözüm değil mi? Alın size çözüm!

Bunu da mı beğenmediniz? O zaman ne diyeyim kardeşim? Anlaşılan sizin derdiniz üzüm yemek değil o zaman...

*13/04/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Sandık Sonuçlarına Kasten Etki Edenleri Ne Yapalım?

Sandık sonuçları yeniden sayılırken 3-5 oy değil, binlerce oy yer değiştiriyorsa bu işte bir kasıt, bir art niyet var demektir. Bu tür sandık görevlileri için zaman geçirmeden, 
1.Suç duyurusunda bulunulmalı. 
2.Haklarında dava açılmalı. 
3. Ağır cezada yargılanmalılar.
4. En ağır cezayı almalılar.
5. Kamu görevleri varsa kamudan atılmalılar.
6. Kamu görevi olmayanlara amme adına yapılan işlerde görev verilmemelidir.
7. Yargılama acilen bitirilmeli.
8. Aldıkları cezalar kamuoyu ile paylaşılmalı.
9. Bu cezalar sandık veya seçimin herhangi bir aşamasında görev alacakların kulağına küpe olmalı.
10. Seçimde kim görev almaya kalkarsa yoğurdu üfleyerek yemeli.
11. Tüm bu olup bitenlerden sonra YSK, elektronik ortamda oy verme üzerine yoğunlaşıp proje üretmeli. Meclis de gereğini yapmalı.
12. Sandıkta veya seçimin herhangi bir etabında görev yaparken görevini layıkıyla yapmadığı için ceza alanlar, önce görevini ciddiyetle yürüten sandık görevlilerini töhmet altında bıraktıkları için özür dilemeli, ardından tüm milletten özür dilemeli. Herkes de bunlara "Özrünüz kabahatinizden büyük" demeli.
13. Yeniden sayılan oylar bu kişiler eliyle yeniden saydırılmalı. Şu yaptığınız pisliği temizleyin demeli. Saydıklarını bir daha saydırmalı. Karşılığında para verilmemeli.
Not: İdama karşıyım.