4 Nisan 2019 Perşembe

Hırsızlığın Neresindeyiz? *

Adana'da çalışırken daha önce yurt dışında görev yapmış bir öğretmenden ilginç bir anekdot dinlemiştim. Kendisinin başına mı gelmiş yoksa başkasından mı işitmiş bilmiyorum. Olayın geçtiği yeri İsveç veya İsviçre dediğini hatırlıyorum. İçlerinde bir Türk'ün de olduğu 8-10 kadar İsveçli avlanmak için bir ormana giderler. Avlanma işi bittikten sonra karınlarını doyurmak için daha önce yaptıkları kulübeye giderler. Kapıyı açıp içeri girerler. Kulübenin içi dayalı döşeli bir yer. Yiyecek de var. Bir güzel karınlarını doyururlar. Kapıyı kapatıp giderlerken Türk olan "Kilidi yok” der. İsveçliler "Evet, yok. Çünkü biz bu kulübeyi  avlanmak için gelen acıkınca buraya girip karnını doyursun diye yaptık" derler. Bizimki "Çalarlar" deyince İsveçliler "Doğru, çalarlar. Ama bu nereden aklına geldi" şeklinde cevap verirler.

Ergin Beyin anlattığı bu anekdot beni çok etkilemişti. Özellikle tamam, çalarlar ama bu nereden aklına geldi cümlesini yıllar geçse de unutmuş değilim. Yeri geldiği zaman da bu anekdotu anlatırım. Bu yazıma bu anekdotu almamın nedeni her seçim öncesi ve seçim sonrası Türkiye'de cereyan eden "Seçimde hile var, oylar çalındı, yanlış yazılmış, kaydırılmış, hayali seçmene oy kullandırılmış, başkasının yerine oy kullanılmış, oyu rakip partiye yazmışlar" tartışmalardır.

Sahi kimin aklına gelir çalarlar demek? Gelse gelse çalma işini bilen, gören, duyan, yapan birinin aklına gelebilir çalmak. Hayatında çalmamış, çırpmamış birinin aklına hiç çalmak gelir mi? Çalmayınca demek ki adamların aklına kapıya kilit vurmak gelmiyor. Bir an düşünelim. Ormanda kapısında kilit olmayan, içinde yiyeceklerin olduğu bir kulübe bizde ne kadar dayanır? Kısa zamanda içini boşalttığımız gibi sonrasında kulübenin kapısını da söker götürürüz. Çünkü bizde hırsızlık maalesef içimize ve genlerimize işlemiş. En düzgünümüz bile kendisi yapmasa da hırsızlıkları göre göre en azından çalma diye bir fiilin olduğunu öğreniyor bir müddet sonra. Yeter ki öğrenmiş, görmüş olalım. Arkası geliyor ondan sonra. Oy nedir ki? Davamıza hizmet etmek gibi erdemlerimiz olduğu müddetçe oy da çalarız, tutanağa da yanlış geçiririz. Bunu yapan ve bilen biri "Oylar çalınacak" da der, “Oylar çalındı” da der. Fırsat eline geçerse oy da çalar. Yeter ki düşmanı gördüğü rakibi kazanmasın. Çünkü davaya hizmet böyle olur bizde.

Her seçim sonrası özellikle kaybedenler tarafından "Oylarımız çalındı" ithamları dış dünyaya ve el aleme karşı ülkemizi mahcup ediyor. Her seçim sonucunda maalesef aynı terane… Bıkmadık usanmadık. Aynı gerekçelerin arkasına sığınıyoruz. Ben çalındı, çalınmadı falan demiyorum ama hoş bir görüntü vermediğimiz açık.

Gelin en iyisi ikiye bir seçim yapmaktan ziyade önce her taraf dürüst olmayı denesin. Ne zaman dürüst oluruz. Ondan sonra seçime kalkalım. Hakkımız olmayan bir şeyi almamamız gerektiğini bilelim.

*17/04/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Zilsiz Okul Uygulaması *

Lisede okuyan çocuğumun okulundan şu mesaj geldi: "DEGERLI VELIMIZ OKULUMUZDA ZIL UYGULAMASI KALDIRILMISTIR. OGRENCILERIMZ YENI DURUMA HEMEN UYUM SAGLAMISLARDIR. SORUMLULUGUNUN FARKINDA OGRENCILER YETISTIRDIGINIZ ICIN TESEKKUR EDERIZ. B373" Bu vesileyle oğlum sayesinde bir teşekkürü kaptım.

Bir taraftan teşekkürü kaptım diye sevinirken sanki diğer taraftan azar işitmiş gibi hissettim kendimi. Neden, nasıl çıkardın bunu bu mesajdan? Bu kadar da zorlama bir yorum olmaz derseniz bildiğiniz bir şeyi size hatırlatayım. TDK'nın koyduğu bir kural değil, kuralı kim koydu bilmiyorum ama büyük harflerle yazmanın anlamı hakaret veya bağırarak konuşma anlamına geliyormuş. Durum bu iken sahi bu okul, niçin küçük harflerle değil de hepsini büyük harfle yazdığı mesajı gönderme yoluna gitti? Bence okul, bu inceliği düşünmeliydi. Umarım bu inceliği bilmeden bu mesajı göndermişlerdir. Neyse sonunda azar da olsa bir teşekkürüm var. Bir övgü, bir yergi... Berabere bir durum var ortada.

Şimdi gelelim zilsiz okul uygulamasına... Zilsiz okul uygulamasının amacı gürültü kirliliğinin önüne geçmek, öğrencilere zamanı iyi kullanma ve sorumluluk duygusunu aşılamak olsa gerek. Öğrenciler zamanında derslerine girsin diye okullar, sınıf ve koridorların duvarlarına saat asmak suretiyle tedbir alma yoluna gidiyor. Bazı okullarda başlatılan bu uygulama anladığım kadarıyla zamanla tüm okullarda yaygınlaştırılacak.

Sorumluluk bilinci aşılama ve gürültü kirliliğinin önüne geçme yönünden zilsiz okul uygulaması yararlı olabilir. Öğrencileri bilmem ama bu uygulamadan en fazla okulun bulunduğu mahalle sakinleri memnun kalacaktır. Çünkü hafta içi gündüz belli aralıklarla çalan okul zilinden rahatsız olan mahalle sakinlerinin sayısı az değildi. Yine bu uygulamadan odasından çıkmadan koltuğunda oturan okul yöneticileri hoşnut olacaktır. Çünkü rahatsız olmayacaklar. Bir diğer sevineni ise okulların müzik öğretmenleri olacak. Gariplerim ne zaman İstiklal Marşı söyletmek için “ses veriyorum” demeye kalksa okulun otomatik çalan zili ötmeye başlar. Bundan sonra böyle bir dertleri olmayacak. Bir diğer sevinen ise okul giriş-çıkış saatleri değişince okul zilini ayarlamak zorunda kalanın böyle bir işi olmayacak.

Zilsiz okul uygulamasından öyle zannediyorum hoşnut olmayanlar da olacaktır:
1.Öğrenci bu uygulamayı sevmeyecektir. Çünkü oyuna dalıp dersine gecikecek ve öğretmeniyle karşı karşıya kalacaktır. Saatine baksın diyebilirsiniz. Saat takmak eskidenmiş. Yani benim neslimin en büyük hayaliydi. Şimdiki nesil kol saati takmayı sevmiyor. Onun yerine cep telefonu kullanıyor. Saat ihtiyacı olunca telefonuna bakıyor. Okullarda da cep telefonu yasak olunca okul da her köşeye bir saat takamayacağına göre gel de öğrenci çıksın bu işin içerisinden.
2.Teneffüse çıkan öğrenciyi sınıfına katmak için nöbetçi öğretmen bir oraya bir buraya koşup "Haydi çocuklar ders başladı" diyecek. Bir de üstüne "Hocam, 10 dakika bitti mi" diyenlere cevap verecek.
3.Her eğitim ve öğretim yılında okulları haber konusu yapan TV kanalları "...eğitim ve öğretim yılının ilk zili çaldı" diyemeyecek. Çünkü zil yok ortada. Başka bir cümle bulmakta zorlanacaklar. Şöyle bir cümle gider aslında: “…eğitim ve öğretimin ilk dersi sessizce başladı” gibi.
4.Zil işi yapan ve müşterileri tamamen okullardan oluşan zil esnafı, zil yerine başka alternatiflere yönelmek zorunda kalacaktır ve bu uygulamadan hoşnut olmayacaktır.
5.Dersten bunalıp çalan zil ile birlikte hele şükür, zil çaldı" deyip sınıfından koşarak kendisini dışarıya atan öğrenci zil sesi duymayınca çok sevinip deşarj olamayacak.
6.Zil sesine uyanan ve bu sese kulak aşinası olmuş bazı mahalle sakinleri bu yeni duruma uyumda zorlanacak, belli bir süre kendilerini boşlukta hissedeceklerdir.

Gördüğünüz gibi zil sesi uygulamasından memnun olanlar olabileceği gibi memnun olmayanlar da olacaktır. Uygulama ne derece başarılı olur, yaygınlaşır bilmiyorum ama yetkililerin zil sesine gösterdikleri duyarlılığı başka alanlarda da toplumca göstersek diyorum. Mesela korna çalmaya da bir ayar gelse...ulu orta acı acı çalmasa.

MEB, zilsiz okul uygulamasında başarılı olursa bunun bir ileri aşaması olan okulsuz okul veya öğrencisiz okul uygulamasını başlatır mı? Böylece tüm öğrencileri memnun etmiş olur.

*10/04/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

3 Nisan 2019 Çarşamba

Dürüstlük Abidesi Bir Sandık Görevlisi *


2007 veya 2009 yılı olsa gerek. Yine bir seçim yapılmış, ertesi günü bir esnafın işyerinde oturuyoruz. Aramızda bir gün öncesinde yapılan seçimde sandık başkanı olarak görev yapan biri var. Yanında da onu seven sayan birkaç seveni… Yani içlerinde en yabancı benim.

Birlikte çayımızı yudumlarken bir gün öncesi yapılan seçim sonuçlarını değerlendirdik. Ardından sandık başkanı nasıl sandık başkanlığı yaptığını, bir partinin oylarını nasıl başka partilere yazdırdığını ballandıra ballandıra anlattı. Aklımda kaldığı kadarıyla yazmaya çalışayım:
Arkadaşlar biliyorsunuz ben falan okulda sandık başkanıydım. Oy verme işi bittikten sonra oy pusulalarını önüme aldım. İki üyenin önüne evrakı koydum. Ben hangi partinin ismini okursam o partinin kutucuğuna bir çeltik atacaksınız. Diğer üyelere de siz de bunların attığı çeltiğin doğru olup olmadığını kontrol için onları izleyin dedim. Elime oy pusulalarını tek tek alıp okumaya başladım. Şehrimiz biliyorsunuz X partisinin kalesi. Oylar da hep o şekil. X partisinin oylarının bir kısmını Y partisinin adını okuyarak o partiye yazdırdım. Bazısını da bizim partimiz olan Z partisine yazdırdım dedi. Araya bir başkası girerek "Hocam, niçin oyları bizim partiye değil de Y partisine yazdırdın? Oldu mu ya şimdi bu yaptığın" dedi. Sayın sandık başkanı "Arkadaşım! Biliyorsunuz, bu ilde bizim partinin fazla oyu yok. Y partisinin oyu bizden fazla. Şayet X partisinin oylarının bir kısmını Y partisine yazdırmamış, hepsini bizim partiye yazdırmış olsaydım dikkat çeker, şüphe uyandırırdı. Akıllı olmak lazım. Bizim partinin bu ilde seçimi kazanması mümkün değil. Önemli olan X partisinin oyunu düşürmekti. Bunu da yaptım. 

Oradakiler ne tepki göstermiş olabilir? İstisnasız hepsi bu arkadaşı yaptığı bu haksızlıktan dolayı tebrik etti. İyi yapmış, iyi düşünmüşsün, helal olsun dedi. Ben ise bu yapılandan hoşnut olmadığımı yüzüm asık bir şekilde dinlemekle yetindim. Bu başkanın görev yaptığı sandığın oyuna itiraz bildiğim kadarıyla olmadı. Yapanın yanına kar kaldı. Çünkü gördüğünüz gibi temiz iş çıkarmıştı.

Bir çay içimi kadar oturduğumuz bu kişiye bu anlattığını ağzından duyuncaya kadar saygı duyardım. O gün, bugündür bu yaptığından dolayı kendisine saygı duymuyorum. Zaman zaman karşılaştığımda ve sosyal medya paylaşımlarını görünce dürüstlük abidesi bir profil çizdiğini görürüm. Öyle de inandırıcı konuşur ki dinleyenlere güven veren bir görüntüsü var. Haksızlık ve hukuksuzluğa karşı, atamaların ehliyet ve liyakate göre yapılmadığından dert yanan biri. Birkaç defa da Z partisinden aday oldu, kazanamadı. İyi ki olmadı. Çünkü bu kafa yapısına sahip biri bir koltuğa gelseydi neler yapmazdı. Varın orasını siz düşünün.

Her seçim sonrası ortaya çıkan, tartışma ve itirazlara konu olan seçim  sonuçları ve sandık güvenliği meselesi 31 Mart seçimleri dolayısıyla yeniden gündeme gelince 2007 veya 2009 seçimlerinde bir sandık başkanının bu anlattıkları aklıma geldi. İşin garibi burada yanlış yazma, kaydırma, tutanakları birleştirmelerde yapılan maddi hata yok. Taammüden bir partinin oylarını başka partilere peşkeş çekerek iç etmek var.

Ne diyelim? Bu arkadaş dürüstlük abidesi olarak geçinmeye devam etsin. Umarım sayıları fazla değildir.


*06/04/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.