7 Aralık 2018 Cuma

Kişilere Dayalı Hayat Tarzımız

Doğu toplumlarında kişiler olmazsa olmazımızdır. Bu yüzden kişiler vazgeçilmez olarak köşe başlarını tutmuştur. Öyle bir hava estirilir ki o kurumun, bu camianın, şu siyasetin başında o olmazsa işler yürümez. İşte bundan dolayıdır ki köşe başlarını tutan ve yerleşenler kolay kolay değişmez. 

Kişilere bağlı bu yönetim anlayışımız doğru mu? Maalesef doğru değil. Fakat realitemiz bu. Bizim her şeyimiz kişilere bağlı. Onlar olmazsa halimiz harap. Dediklerimin sağlamasını yapmak için hiç öteye gitmeye gerek yok. Binali Yıldırım'ı ele alalım. Binali Yıldırım AK Parti hükümetlerinin vazgeçilmez kişisidir. Kendisine hangi görev verilmişse işini en iyi şekilde yapan biridir. Aynı zamanda vefalıdır. Hesap yapan biri değil. Kendisine hangi görev tevdi edilmişse sadece işine yoğunlaşan bir hizmet adamıdır. Bu yüzden siyasete atıldığı günden itibaren uzun yıllar Ulaştırma Bakanlığı yaptı. İzmir Büyükşehir Belediyesine Belediye Başkan adayı oldu, seçilemedi. Ardından başbakan oldu. TBMM Başkanı seçildi. Protokolde iki numaralı koltuğu deruhte ederken üstelik bu makama daha yeni seçilmişken Binali Yıldırım'ın adı şimdi de İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adayı olarak geçmektedir. Yani Binali Yıldırım, nerede mücadele edilmesi gereken zorlu bir görev var? Orada. Tamam kendini ispatlamış bir siyasi. Fakat bir kitle partisi olan AK Parti, Binali yerine niçin başka bin Aliler yetiştirmez veya çıkarmaz? Varsa yoksa bir Ali var. Türkiye'nin en büyük partisi adam kıtlığı mı çekiyor? Her yere Binali Bey aday gösterilerek partiden yeni yüzlerin ortaya çıkmasının önüne geçiliyor diye düşünüyorum. Merak ediyorum Binali Bey'in başına bir şey gelse AK Parti ne yapacak? Halbuki şans verilse nice Bin Aliler vardır AK Parti'de. Güncel ve en güzel örnek olduğu için Binali Bey'i örnek verdim. 

Türkiye tarihi özellikle siyasi tarihi vazgeçmezlerle dolu. Ne Erdoğan'ın, ne Kılıçdaroğlu'nun, ne Bahçeli'nin yerini dolduracak kimse var. Zaten olmadığı için saydığım ve saymadığım kişiler hep partilerinin başında. Merak ediyorum Erdoğan'ın ve diğerlerinin başına bir şey gelse partilerini bölmeden partisini sırtlayacak ve liderini aratmayacak hangi partide potansiyel bir lider adayı var? Görebildiğim kadarıyla yok. Zaten ben varım diye sivrilen çıkarsa anasından doğduğuna pişman edilir. Bu yüzden lider çıkmaz. Daha doğrusu çıkamaz veya çıkarılmaz. Hatasıyla-sevabıyla mevcut liderlerin ölümü beklenir bizde. Zannedersem liderlerin istediği de vazgeçilmez olmaktır.

Bu ülkenin gelişmesi isteniyorsa her şeyden önce geleceğimize yön veren siyasi partiler, kişi siyaseti yapma yerine kurumsallaşmalarını sağlamaları gerekiyor. Kişi üzerine siyaset yapmaktan vazgeçmelidirler. Her partide potansiyel lider adayları olmalıdır ki partilerinin mutfağında usta-çırak ilişkisi çerçevesinde yetişmelidirler. Hepsinde gördüğüm benden sonra tufan anlayışı hakim maalesef. Zaten bundan dolayıdır ki lider ölünce bizde siyasi partilerin çoğu miadını dolduruyor. Çünkü ya parçalanıyor ya da parti küçülüyor. Tüm bu, kişilere dayalı kişi siyaseti gütmemizdendir.

Hasılı Doğu toplumu olmak zor iş vesselam!

6 Aralık 2018 Perşembe

Nihayet Belediye Başkan Adayı Oldum! *

2019 Mart'ında yapılacak mahalli seçimlere az bir zaman kala partilerin belediye başkanları peyderpey belli oluyor. Adaylığı belli olan belediye başkan adaylarının sevincine diyecek yok. Nasıl sevinmesinler ki? Partili rakiplerinin arasından tatlı bir rekabet sonucu adaylıkları kesinleşti. Bir de belediye başkanlığını kazanırlarsa keyiflerine diyecek olmaz.

Adaylığın belli olmuş gibi konuşuyorsun diyebilirsiniz. Kaldırın ayağınızı! Çünkü tam üstüne bastınız. Zira ben de belediye başkan adayı olarak ilan edildim. Bende de bir sevinç bir sevinç! Nasıl sevindiğimi anlatamam. Bu durumu ancak yaşayanlar bilir. 

Adaylığımdan kimsenin haberi yoktu. Daha doğrusu benim de. Çünkü herhangi bir partiye aday adaylığı müracaatım olmamıştı. Tek yaptığım belediye başkanı olmak için aday adaylığı müracaatı yapanların aday olarak isimlerinin açıklamalarını beklemeleri gibi adaylık müracaatım olmamasına rağmen bir yerden "Belediye başkanı adayımız sensin" diye bir açıklama beklentisiydi bendeki. Herkes gibi ben de beklemeye koyuldum sadece. Kimler yoktu ki adaylar arasında! O kadar kelli felli adaylar vardı ki onların yanında benim esemem bile okunmazdı. Her biri aday olarak isminin açıklanmasını bekliyordu. Ama ipi ben göğüsledim. Çünkü partim onları değil, beni seçmişti. Sensin bizim adayımız demişti.

İyi de sadece adaysınız. Belediye başkanı değilsiniz, daha seçimde rakiplerinle yarışacaksınız diyebilirsiniz. Tamam, doğru söylüyorsunuz. Ama hesaba katmadığınız bir durum var: Aday olduğum yer partimin kalesi. Yani şimdiden belediye başkanıyım anlayacağınız. 

Adaylığım açıklanır açıklanmaz birkaç kişi dışında hayırlı olsun diyen olmadı. İsabetli oldu diye bir telefon açan olmadı. Demek ki ne olur ne olmaz deyip ihtiyatlı davranıyordu herkes. Bir de beklentileri gerçekleşmeyince yani kendileri tercih edilmeyince beni hazmedemediler sanırım. Ya da belediye başkanlığı kime kaldı, şehrimiz bir beş yıl daha kaybetti dediler sanki. Siyasette olurdu böyle şeyler. Herkes yavaş yavaş alışacaktı zamanla. Duracak zaman değil deyip araziye çıktım hemen. Şoförüm kapıdaydı şimdiden. Şoför beni mevcut belediye başkanının başlattığı kaldırım hizmetlerini yerinde görmem için "Verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü özür dileriz" tabelasının olduğu yere götürdü. Mevcut başkan yani birkaç ay sonra sabık başkan olacak kişi damperli bir arabanın arkasından buraya dök, buraya diye bağırıyordu. Kamyon geri geri gelerek içindeki kumu kaldırımın içine boşalttı. Ardından silindir devreye girdi. Dökülen kumu kaldırımın içine bir güzel yaydı. Belediye başkanı şuraları iyice kapat, kırık yerler görünmesin diyordu gür sesiyle. Anlaşılan seçim öncesi hummalı bir çalışma vardı. Benim de ne yapacağım şimdiden belli olmuştu. Kaldırımları tepeden tırnağa yenileyecektim. Yani hiç anlamadığım inşaat işleri. Daha koltuğa oturmadan adaylık sürecinde işe koyulmuştum.

İyi de nereden aday oldun, onu söyle  bari derseniz inan nereden aday olduğumu ben de bilmiyorum. Çünkü hanım  geldi, kalk okula gecikeceksin dedi, beni uyandırdı. Rüyaymış meğer benim gördüğüm. 

Hasılı rüyada bile olsa biraz adaylık süreci yaşadım. Hanım kaldırmasaydı belki de az sonra o koltuğa oturacaktım. Sevincim kısa sürdü anlayacağınız. Rüyam devam eder mi diye tekrar uyumaya çalıştım. Çünkü güzel bir rüyaydı gördüğüm. Başkanlıktan eser yoktu hiç. Sonunda moralim bozuk bir şekilde giyinip okulun yolunu tuttum.

* 08/12/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

İkisi de Aynı Anne ve Babanın Çocuğu

Aynı anne ve babadan olma biri erkek, diğeri kız iki kardeşten birinin 7.ve 8. sınıfta, diğerinin 6.sınıfta olmak üzere bir yıl arayla derslerine girdim. 

Bu sene dersine girdiğim kız kardeşin soyadını görünce geçen sene mezun olan falan neyin olur dedim. "Benim mi? Ağabeyim" dedi. Belli etmedim ama şaşırdım doğrusu. Hafifçe gülümsedim. "İkisi de aynı anne ve babanın çocuğu. Biri Hanya ise diğeri Konya" dedim içimden.

Nasıl şaşırmazsın ki? Ağabeyi olan erkek kısa boylu olmasına rağmen sınıfın en arkasında oturan, derse defter-kitap getirmeyen, derste gözü olmayan, dersi nasıl kaynatırım hesabı yapan, tüm öğretmenlere illallah dedirten ve notları yüksek olmayan, kakalamaca sınıf geçirilip mezun edilen biri. Kız kardeş ise sınıfın en önünde oturan, dersi en güzel şekilde dinleyen ve yapan, sadece benim dersimde değil, tüm derslerde başarılı olan, hatta 6.sınıflar arasında yapılacak olan "Haydi Bil" yarışmasına aday adayı seçilen, verilen görevi en güzel şekilde yerine getiren, sorumluluk verildiğinde sorumluluktan kaçınmayan, derslerde pozitif enerji veren, hanım hanımcık biri. 

Küçük kız kardeşi görünce hep moral bozan, Allah anasına-babasına yardım etsin dediğim ağabeyi gözüm önüne gelir. Allah aileyi oğlanla üzerken bu kızla sevindirmiş diyorum. Taban tavana zıt bu iki farklı dünyanın insanını düşündükçe "Acaba bu iki kardeşten biri hastanede doğum esnasında değişmiş olabilir mi" diye düşünmedim değil. Ama mümkün değil. Biraz dikkatli bakınca başarı ve huy yönünden birbirine benzemese de hem fiziken, hem de renk yönünden birbirlerine çok benziyorlar. Bunlar kardeş dersin. 

Aynı ailenin birbirine benzemez taban tabana zıt bu iki kardeş bana beş parmağın beşi de bir olmaz sözünü hatırlattı. Nasıl ki beş parmağın beşi de bir olmuyorsa aynı anne babanın çocukları da bir olmuyormuş meğersem. Geleceği bilemem, oğlan ve kız ileride nasıl olurlar bilemem ama gidişat ve görüntü oğlan aileye çektirir, tıpkı bize çektirdiği gibi. Kız da hep yüz güldürür. 

Hayattan edindiğim tecrübeye dayanarak söylüyorum: Allah ailede biriyle üzüyorsa diğeriyle sevindiriyor. Tıpkı bu ailede olduğu gibi. Allah -kız olsun, erkek olsun- evladın hayırlısını versin, acılarını göstermesin.