16 Kasım 2018 Cuma

"Camide Her Zaman Göremiyorum Seni!"


—Kardeş! Seni zaman zaman camide görürüm. Aslında sürekli görmek isterim. Niçin cemaate katılmıyorsun? Yoksa cemaatle namazın önemine inanmıyor musun?
—İnanmaz olur muyum? Cemaatle namaz kılmanın derecesi 27 kat daha fazla.
—O zaman?
—Tembellik, planlı hareket edememe diyelim.
—Sadece bu mu?
—Değil elbet! Bu konuda mazeret olmaz ama dediklerimin dışında bazı çekincelerim daha var.
—Ne gibi?
—Korkuyorum.
—Neden korkacaksın? Allah'ın evinden mi? Buralar müminin huzur bulacağı yerlerdir.
—Orası öyle! Hatta cami bir mümin için sudaki balığa, münafık için ise kafesteki kuşa benzer. Bunu biliyorum. Hatta camileri tıklım tıklım doldurmamız gerektiğini de.
—O zaman mesele ne? Korkmaktan bahsettin az önce.
—Camiye gelen az sayıdaki cemaatin bazılarından çekiniyorum. Hatta camiye girdiğimde namaz kılarken biri yanıma yaklaşınca niye ne diyecekler diyorum.
—Ne diyorlar da?
—Ne demiyorlar ki! Namaz kılışımdan tut da giyimime varıncaya kadar her şeyime karışan çıkıyor. Camiye gittiğim her zaman niye bugün ne gaf yapacağım da cemaatten biri gelip beni düzeltecek diye endişe duyuyorum.
—Ne gibi?
—Kimi gömleğimin kolunu sıvadığıma karışıyor, kimi başımda takke olmadığına karışıyor, kimi de namaz kılarken imamdan önce eğildiğimden namazımın olmadığını hatta bunun Kur’an’da yazdığını söylüyor.
—Sen imamdan önce mi eğilip kalkıyorsun?
—Olur mu öyle şey? İmamdan önce eğilip kalkacaksam ne diye camiye gidip imama uyuyorum o zaman?
—Derdi ne o zaman?
—Bilemedim gitti. Ama sanırım derdi benimle uğraşmak yani beni yola getirmek. Beni bir yola getirse caminin, Müslümanların, ülkenin hatta dünyanın derdi bitecek sanırım. İşin garibi bazıları namaz kılmıyor, sanki beni gözetliyor. Hemen yanıma yaklaşıp fısır fısır bir şey söylemek hoşuna gidiyor. Bunu da yaparken sevap kazandığını umuyor olmalı.
—Sana bunu yapanlar bu işi bilenler mi? Mesela imam falan mı?
—Nerde? Keşke imam olsa öpüp başıma koyacağım. Ne kadar okuduğu, nerede okuduğu, neleri bildiği meçhul birileri kendilerine vazife edinip yanımda damlıyor. Gelenler az buçuk mürekkep yalasa yine gam yemeyeceğim. Kulaktan dolma bilgilerle sağdan-soldan duyduğunu ben bu işi biliyorum diye bana satmaya çalışıyor.
—Her zaman olmuyordur bunlar.
—Doğru. Her zaman olmuyor ama birkaç defa olunca yine biri çatacak bana diyorum. İşin garibi gençliğimde de maruz kaldım böyle şeylere.
—Mesela?
—İmam bir gün gelemeyecekmiş, yerime namaz kıldırır mısın dedi. Lisede okuyordum o zamanlar. Ezanı okudum, sarığı ve cübbeyi elime aldım. Namaz kılacağım yerde yanıma koydum.
—Niye giymedin?
—Giymememin sebebi, ben ne de olsa genç sayılırım. Şayet namaza daha olgun yaşta bu işi bilen biri gelirse namazı kıldırması için ona teklif edeyim düşüncesiyle.
—Eee koydun, ne var bunda?
—Sünneti kıldım, kamet yapılmasını ve ehil birinin gelmesini beklerken yaşlı bir amca geldi: Bunu giy, dedi. Tamam dedim. Ardından “Sarıkla cübbe yere konmaz, bir daha koyma” dedi.
—Fesübhanellah! Ne günlere kaldık.
—Hem de ne günlere! Çocukluğumdan beri camiye gitmeye çalışırım. Çoğu zaman kamet de yaptım. Safı doldurmak için öne geçtiğimde arkaya geçiren cemaate de rast geldim. Üstelik önce büyükler doldursun safı diye ağırdan aldım safa geçmeyi. Yeri geldi çorabım kirli diye çorabımı çıkararak camiye girdim. Çıplak ayakla namaz olmaz diyen de çıktı.
---Allah Allah! İlginç gerçekten!
---Buna ilginç mi dersin yoksa hep cinsler beni mi buldu dersin.
---Evet ama tüm bunlar cemaate gitmeyi engellememeli, mazeret olarak görmemeli.
---Elbette öyle! Ama insanda iz bırakmıyor değil bunlar. Küçük gibi görünse de mide bulandırıyor. Keşke bu beni düzeltmeye çalışanlar bana harcadıkları bu eforu hiç camiye uğramayan kişileri camiye getirmek için sarf etselerdi daha fazla sevap kazanmış olurlardı.
---Sen yine de gel olmaz mı?
---İnşallah!


15 Kasım 2018 Perşembe

Ayakkabılarımızı Sol Elimizle Taşısak Nasıl Olur? *


Cemaatle namaz kılmak için camiye gittiğimizde dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama benim hep dikkatimi çeken bir durum söz konusu. Çoğu insanımız ayakkabısını çıkarırken giyerken ve taşırken giyme, çıkarma ve taşıma işini hep sağ eliyle yapıyor. Hemen içinizden işin yok mu senin, bula bula bunu mu buldun, anlaşılan sen konu sıkıntısı çekiyor ve çatacak yer arıyorsun; ha sağ, ha sol ne fark eder" diyebilirsiniz.

Bahsettiğim bu konu sizin hiç dikkatinizi çekmemiş, dikkatinizi çektiyse de önemsememiş, hatta adam başka türlü nasıl taşıyacak diye bir eleştiri getirebilirsiniz. Beni bu konuda asmadan önce bu konudaki hassasiyetimi dinlemenizi isterim. 

Birçok işimizi yapmak için ellerimizi kullanırız. Ayakkabı giyme-çıkarma-taşıma işini de elbette ellerimiz yapacak. Buna bir diyeceğim yok. Ben de aynı düşünüyorum ama bu işi yaparken mümkün olduğunca sol elimizi kullanalım diyorum. Her ne kadar iki el de hayatımızı kolaylaştırmak için varsa da biz çoğu işlerimizi yaparken bir görev taksimi yaparız. Mesela yemek yemeyi, su içmeyi sağ el ile yaparken tuvalette temizlik ihtiyacımızı sol el ile gideririz. Tabirim garip görülmezse nahoş işlerimizi sol elimize havale ederiz. Hoş bu işleri yaptıktan sonra bir güzel yıkarız.

Gelelim ayakkabı meselesine... Malumunuz ayakkabılarımız her türlü kahrımızı çeker. Sabahtan akşama ayaklarımızı muhafaza eder. Ayaklarımız içinde durdukça terler. Hele benim gibi belirli periyotlarla ayakkabı değiştirmeyen biri iseniz ayakkabılarımız her türlü mikrobu içinde barındırır ve koku yapar. Giyme işinde  de keratadan faydalanmıyorsak ayakkabı giyerken mutlaka el parmaklarımızdan faydalanırız. Çoğu zaman ayakkabıyı giydikten sonra elimizi yıkama durumumuz olmayabilir. Bu durumda camiden çıkarken ayakkabımızı sağ el ile taşıdık, sağ elin parmaklarıyla ayakkabımızı giydik, elimizi de yıkamadık. Çıkışta bir dostumuzla karşılaştık. Tokalaşmak için bize elini uzattı ya da biz ona uzattık. Bu durumda elimiz kirli demeyiz. Biz de elimizi uzatacağız. Hangi elimizi? Elbette sağ elimizi. Ama sağ elimiz mikrop yuvası ayakkabımızdan mikrop kapmış olabilir, mikrop yoksa da ayakkabı kokusu elimize sinmiş olabilir. Biliyorsunuz birçok mikroplar elimiz marifetiyle geçmektedir.

Ayakkabıların sağ el ile taşınmasına normalinden fazla bir anlam yüklemiş olabilirim. Siz böyle görseniz de kimseden fazla bir şey istemiyorum. Ayakkabımızı giyerken çıkarırken taşırken mümkünse bu işi sol el ile yapalım. Sol el tek başına bu eylemi yapmada yeterli gelmezse sağ elden destek alalım. Nitekim ayakkabımız bağcıklı ise ipi gevşetme ve bağlama esnasında sağ el imdada zaten yetişecektir.

Bilmem derdimi anlatabildim mi? 

* 23/11/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Andımız Üzerinden Yapılan Tartışmalar

Aylardır tartışılan Andımız konusu kabak tadı verdi iyice. Gece-gündüz, akşam-sabah ekranlarda siyasilerimiz, gazetecilerimiz, TV yorumcuları, akademisyenlerimiz işi-gücü bıraktı Andımız okunmalı-okunmamalı tartışması yapıyor. Bizi gören de bu ülke her sorununu halletti, konuşacak bir şeyi yok, bile bile bu konuyu konuşuyor sanır. Keşke bundan başka sorunumuz kalmasa bu tartışmaya hiç gam yemeyeceğim.

Danıştay 8.Dairesinin İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 12.maddesini iptal etmesiyle birlikte Türkiye gündeminden bir türlü düşmeyen bu Andımız üzerinden yaptığımız tartışmayı diğer birikmiş sorunları çözmek için yoğunlaşsak herhalde sorunsuz bir ülke oluruz. Haydi bu Andımız önemli, bu yüzden tartışılıyor diyelim. Tamam tartışalım. Ama çözebiliyor muyuz? Maalesef yine çözemiyoruz. Çünkü herkes durduğu yerde. Ya okunmalı diyor ya da okunmamalı. Kimse karşı tarafın okunmalı veya okunmamalı gerekçelerini veya hassasiyetlerini anlamaya yanaşmıyor. Zaten bu ülkenin sorunu bu. Birbirimizi anlamaya çalışmamak. Anlama sorunumuz mu var? Hayır! Her şeyi bal gibi anlıyoruz. Ama anladığımız, bulunduğumuz pozisyon gereği işimize gelmiyor.

Hepimizin bildiği gibi ülkemiz zor bir ekonomik darboğazdan geçiyor. Son on beş yılın en yüksek enflasyonuna maruz kaldı. Türkiye çapında azımsanamayacak firma konkordote ilan etti. Vatandaşın alım gücü azaldı. Durum bu iken ekonomimizi bu durumdan nasıl kurtarabiliriz, bunun yolları nelerdir üzerine hiç detaylı bir tartışmanın yapıldığını gördünüz mü siz? Onca ekonomistimizin bu konu üzerine kafa yorduğuna, hükümete öneriler götürdüğüne, TV'lerde tartışma programları yapıldığına şahit oldunuz mu? Öyle zannediyorum ya hiç konuşmaya değer görülmedi ya da birkaç cümleyle geçiştirildi. Demek ki birinci önceliğimiz ekonomi değil de Andımızmış bu ülkede. Madem Andımız bu kadar önemli beş senedir okunmazken neredeydiniz? Bu beş sene boyunca Andımız okumayınca ne değişti? 1933 yılından son beş seneye gelinceye kadar okunduğu halde çocuklarımızda ne tür bir değişiklik meydana geldi?

Bence Andımız üzerinden yapılan tartışmalar yanlış minvalde yürüyor ve kısa zamanda da tartışma durulacağa benzemiyor. İşin garibi halkta böyle bir sorun yok, okullarda da okunsun-okunmasın tartışması yok. Sonra bu Andımızı okuyacak olan öğrenci, okutacak olan öğretmen değil mi? Niçin bunlara "Bu konuda ne dersiniz" denmez? 

Tartışmayı bitirmenin en güzel yolu bu işin okullara bırakılması ve okullara sorulması.  Çünkü sabah soğuk sıcak demeden Andımızı söylemek için sıraya girecek olan onlardır. Okullar öğrenci ve öğretmenleri arasında bir oylama yapar, çıkacak sonuca da herkes uyar. Yok buna razı olmayız. Bu iş çocuklara bırakılmayacak kadar önemli denirse çocuğunu okula kaydettiren veli "Çocuğum Andımızı okusun" veya "okumasın" formunu imzalar. Okul yönetimleri "Çocuğum Andımızı okumasın" diyen veli çocukları sınıflarına geçtikten sonra "Çocuğum Andımızı okuyacak" diyen velilerin çocuklarına Andımızı söyletir.

Bana "Senin bu konuda önerin nedir" denirse -ki denmedi, denmez de... Farz edin ki sordular- çocuklarımızı kendi dönemlerimize göre değil, yaşadıkları döneme göre yetiştirmek lazım. Andımızı okuyunca kıyamet kopmadığı gibi okumayınca da kıyamet kopmadı. Okunmasının tek faydası bizim dışımızdakilerin hassasiyetlerini gözetmek olur, onlar adına empati yapmış oluruz.