Ana içeriğe atla

Ayakkabılarımızı Sol Elimizle Taşısak Nasıl Olur? *


Cemaatle namaz kılmak için camiye gittiğimizde dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama benim hep dikkatimi çeken bir durum söz konusu. Çoğu insanımız ayakkabısını çıkarırken giyerken ve taşırken giyme, çıkarma ve taşıma işini hep sağ eliyle yapıyor. Hemen içinizden işin yok mu senin, bula bula bunu mu buldun, anlaşılan sen konu sıkıntısı çekiyor ve çatacak yer arıyorsun; ha sağ, ha sol ne fark eder" diyebilirsiniz.

Bahsettiğim bu konu sizin hiç dikkatinizi çekmemiş, dikkatinizi çektiyse de önemsememiş, hatta adam başka türlü nasıl taşıyacak diye bir eleştiri getirebilirsiniz. Beni bu konuda asmadan önce bu konudaki hassasiyetimi dinlemenizi isterim. 

Birçok işimizi yapmak için ellerimizi kullanırız. Ayakkabı giyme-çıkarma-taşıma işini de elbette ellerimiz yapacak. Buna bir diyeceğim yok. Ben de aynı düşünüyorum ama bu işi yaparken mümkün olduğunca sol elimizi kullanalım diyorum. Her ne kadar iki el de hayatımızı kolaylaştırmak için varsa da biz çoğu işlerimizi yaparken bir görev taksimi yaparız. Mesela yemek yemeyi, su içmeyi sağ el ile yaparken tuvalette temizlik ihtiyacımızı sol el ile gideririz. Tabirim garip görülmezse nahoş işlerimizi sol elimize havale ederiz. Hoş bu işleri yaptıktan sonra bir güzel yıkarız.

Gelelim ayakkabı meselesine... Malumunuz ayakkabılarımız her türlü kahrımızı çeker. Sabahtan akşama ayaklarımızı muhafaza eder. Ayaklarımız içinde durdukça terler. Hele benim gibi belirli periyotlarla ayakkabı değiştirmeyen biri iseniz ayakkabılarımız her türlü mikrobu içinde barındırır ve koku yapar. Giyme işinde  de keratadan faydalanmıyorsak ayakkabı giyerken mutlaka el parmaklarımızdan faydalanırız. Çoğu zaman ayakkabıyı giydikten sonra elimizi yıkama durumumuz olmayabilir. Bu durumda camiden çıkarken ayakkabımızı sağ el ile taşıdık, sağ elin parmaklarıyla ayakkabımızı giydik, elimizi de yıkamadık. Çıkışta bir dostumuzla karşılaştık. Tokalaşmak için bize elini uzattı ya da biz ona uzattık. Bu durumda elimiz kirli demeyiz. Biz de elimizi uzatacağız. Hangi elimizi? Elbette sağ elimizi. Ama sağ elimiz mikrop yuvası ayakkabımızdan mikrop kapmış olabilir, mikrop yoksa da ayakkabı kokusu elimize sinmiş olabilir. Biliyorsunuz birçok mikroplar elimiz marifetiyle geçmektedir.

Ayakkabıların sağ el ile taşınmasına normalinden fazla bir anlam yüklemiş olabilirim. Siz böyle görseniz de kimseden fazla bir şey istemiyorum. Ayakkabımızı giyerken çıkarırken taşırken mümkünse bu işi sol el ile yapalım. Sol el tek başına bu eylemi yapmada yeterli gelmezse sağ elden destek alalım. Nitekim ayakkabımız bağcıklı ise ipi gevşetme ve bağlama esnasında sağ el imdada zaten yetişecektir.

Bilmem derdimi anlatabildim mi? 

* 23/11/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde