24 Ekim 2018 Çarşamba

Güçlü Yarınlar İçin 2023 Eğitim Vizyonu ***


---Eğitim ve öğretimle ilgili 3 yıllık yol haritası diyebileceğimiz 2023 eğitim vizyonu nihayet açıklandı.
---Başlığı bile çarpıcı: “Güçlü Yarınlar İçin 2023 Eğitim Vizyonu.”
---Açıklanan bu vizyon hakkında ne dersin?
---Öncelikle şunu söyleyebilirim. Sayın Bakan geldiği andan itibaren önümüzdeki üç yılın bir yol haritasını belirlemek için kamuoyundan biraz süre istemişti. Bu zaman zarfında “Bir milyon öğretmen, bir milyon fikir” başlığı adı altında öğretmen camiasından eğitim ve öğretimin problemleri ve çözüm önerileri ile ilgili fikirlerini aldı. Sadece öğretmenlerle yetinmedi; tüm kamuoyundan görüş istedi. Eğitimin iç ve dış paydaşlarını bu sürece dahil etmesi güzel her şeyden önce.
--- Açıklamanın ardından gelen yorumlar “Hep -cek, -cak ile dolu” şeklinde.
---“cek, cak” ile alıp veremediğimiz nedir? Önümüzdeki üç yılı kapsayan bir yol haritası açıklanan. Elbette -cek, -cak olacak. Başka türlü nasıl açıklanır? Adı üzerinde bir plan ve program ortaya konmuş. Merak ediyorum mişli zaman kipi olan -miş mi diyecekti? Burada kısa bir zaman zarfı içerisinde bir emek sarf edilmiş. İlgili-ilgisiz herkesten alınan görüşler okunduktan sonra 140 sayfalık bir vizyon belgesi hazırlanmış ve bir irade ortaya konmuştur. Her şeyden önce verilen emeğe saygı gösterilmesi gerekir.
---İçerik hakkında görüşün nedir?
---İçerik hakkında konuşabilmek için 140 sayfayı bir iyi okumak lazım. Yalnız ilk etapta açıklanan bu eğitim vizyonunu –beklentilerin altında olsa da- genel hatlarıyla olumlu buluyorum. “Müfredatın yeniden düzenlenmesi, zorunlu ders saati ve çeşitlerinin azaltılması… Sözleşmeli öğretmenlerin görev süresinin 3+1 yıla indirilmesi, okul yöneticilerinin; yetki ve sorumluluklarının artırılması, özlük haklarının iyileştirilmesi, yönetici atamada ehliyet ve liyakatın esas alınacak olması… Okullara bütçe verilecek olması… İlkokullarda not yerine beceri temelli değerlendirme yapılacak olması, liselerde ders saatlerinin yarıya yakın azalacak olması, alan seçiminin 9.sınıftan itibaren başlatılması, mesleki eğitime önem atfedilmesi, farklı meslek liselerinin açılacak olması” gibi maddeler kulağa hoş geliyor.
---Peki başarılı olabilecek mi? Ortaya konan plan ve program üç yıl içerisinde sonuç verir mi?
---Eğitim ve öğretim uzun soluklu bir maratondur. Bugünden yarına bir sonuç vermesi mümkün değil. Burada takdir edilmesi gereken ortaya konan iradedir. Ben bu iradede bir iyi niyet görüyorum. Halihazırda birçok şey genel hatlarıyla soyut şekilde ifade edilmiş. Altı dolduruldukça ve uygulandıkça eğitim vizyonunun başarılı olup olmadığı görülecektir.
---Siyasi irade Bakan’ın ardında duracak mı?
---Bakan, hazırlamış olduğu eğitim vizyonunu sunarken siyasi iradenin orada olması, birlikte açıklama yapmaları desteğin olduğunu gösteriyor. Hem de devlet desteği!
---Okullara nasıl bütçe ayrılacak? Ülkenin mali durumu belli!
---Hazine Bakanı “Mesele eğitimse biz her türlü kaynağı buluruz. Hiç merak etmeyin” demiş.
---Bakan’ı nasıl buldun? Sence başarılı mı?
---Ne yapacaksın, Bakan’ı iyi bulmadım desem beni Bakan mı yapacaksın?
---Yok öylesine sordum.
---Sayın Bakan konuşmasına başlarken “Bana çantadan tavşan çıkaracakmış gibi bakmazsanız sevinirim…bu işi birlikte başaracağız” dedi. Şu cümlesi bile Bakan’ın neyi hedeflediğini gösteriyor: “Bizim bir gayemiz, amacımız var ve bu amacımız göz aydınlığımız olan çocuklarımızı geleceğin dünyasına hazırlamak, mana ve maddeyi kuşatan çift kanatlı bir perspektiften hareket etmek, bizden ama bizden farklı olan çocuklar yetiştirmek. Burası da önemli çünkü bizim gibi olduklarında zaten gelecek tasavvurlarını da kısıtlamış oluyoruz.” Açıkçası Bakan ne yapmak istediğini biliyor, ev ödevine iyi hazırlanmış. İyi bir liderlik özelliği sergiliyor. Bilgi ve donanımıyla birlikte samimiyet ve tevazuunu da ortaya koyuyor. Tüm bu hazırlık ve iyi niyetlerin boşa gitmemesi için eğitimin iç ve dış paydaşlarının aynı iyi niyeti taşımaları, sorumluluklarını üstlenmeleri ve verilen/verilecek ev ödevlerine iyi hazırlanmaları gerekiyor. Yoksa plan ve hedeflenen amaçlar kadük kalır, ölü doğar.
---Ne diyelim, hayırlı olsun 2023 Eğitim Vizyonumuz!

*** 25/10/2018 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

21 Ekim 2018 Pazar

Burnumuza Gelen Kokuları ancak Kral Giderir *

Günlerdir Suud Konsolosluğunda kaybolan Suudlu Gazeteci Cemal Kaşıkçı ile yatıp kalkıyor bizim basın. TV’ler ilk haberlerini merhum gazeteci ile başlatıyor. Merhum diyorum nihayet 18 gün sonrasında Suud Hanedanı “Konsoloslukta çıkan bir arbede sonucu Kaşıkçı’nın öldüğünü” duyurdu tüm dünyaya. Daha doğrusu dünyaya lütuf bahşetti.

Suud'un bu lütuf bağışlaması dünya kamuoyunda bıyık altında gülüşmelere sebebiyet verirken Mısır, BAE, Yemen, Filistin, Cibuti, Ürdün, Bahreyn ve Arap Birliği açıklamayı yeterli görüp destek açıklaması yaptı. Bozacının şahidi şıracı misali Suud'un yanında yer aldıklarını söyleyen bu ülkeler, nasıl ikna olduklarını dünyaya bir açıklasalar çok iyi olacak. Bir açıklama yaparken adaletten ne anladıklarını da bir zahmet açıklasalar dünyayı büyük bir dertten kurtarmış olacaklar.

Son yazısında Arap ülkelerinde fikir hürriyeti yok, en özgürü Tunus diyen yazar bu topraklarda fikir hürriyetinin olmadığını bedeniyle ödedi. Bundan sonra Ortadoğu’da biri devletine rağmen bir fikir serdetmeye kalkarsa akıbetim Kaşıkçı gibi olur şeklinde düşünmesinde fayda var. Fikrini izhar edecekse kellesini koltuğuna almalı. 

Kaşıkçı muhalif olmasının, devletine rağmen olaylara eleştirel yaklaşmasının bedelini bedeniyle ödedi. Ödedi ama orta yerde ceset yok. Adam sırra kadem bastı. Olan da bizim Türk polisine ve savcımıza oldu. Günlerdir Kaşıkçı ile ilgili ne olduğu üzerine inceleme yapan; delil toplayan polis, tanıkları dinleyen savcı şimdi de cesedi arıyor. Nereye baksalar ceset yok.

Cesedin nerede olduğunu en iyi Suudî yetkililer biliyor ama açıklamıyorlar maalesef. Suudi yetkililer dünya kamuoyuna bir lütuf daha bahşetseler de polisimizi, savcımızı ve devlet yetkililerini bu dertten bir kurtarsalar. 

Suud yetkililerinin bu gizemli aymaz tavrını görünce aklıma bir hikaye geldi. Hikayeyi anlatmaya çalışacağım izninizle. Köyde oturan yeğen şehirde oturan amcasını ziyarete gelir. Yatma vakti gelir. Herkes odasına çekilir. Gece yeğenin tuvalet ihtiyacı gelir, fakat bunu söyleyemez ve kendisine tahsis edilen odanın dışına çıkamaz. Ne yapayım, ne edeyim derken yeğen güç-bela da olsa odada büyük çişini yapar. Rahatladı rahatlamaya ama orta yerde bir vukuat var. Bunu ne yapacaktı? Sonunda akıl eder, kakasını pencerede duran çiçek saksısının içine doldurur ve üzerini toprakla örter. Ertesi gün kendisi için yaptıklarından dolayı amcasına teşekkür ederek ayrılır yeğen.

Yeğen gitmiştir ama evde bir koku var. Amca evdeki kokuya bir türlü çözüm bulamaz. Evden olsa gerek deyip kaç defa oturduğu evi değiştirir. Ama nedense ev değişiklikleri evde var olan kokuyu gideremez.

Sonunda amca yeğenini aramış son çare olarak. “Yeğenim! Kaçtır ev değiştirip duruyorum ama evdeki koku bir türlü gitmedi. Gel Allah’ının aşkına şu pisliği nereye gömdün bir söyle” der. Yeğen suç aletini çiçek saksısının içine gizlediğini nihayet amcasına söyler ve amca da çiçek saksısını çöpe atarak hem kokudan hem tekrar tekrar ev taşımaktan ve sürekli kara kara düşünmekten kurtulur.

Kaşıkçı olayının üzerinden yazıyı yazdığım bugün itibariyle 20 gün geçti. Hala burnumuza pis kokular gelmeye devam ediyor. Olayın üzerindeki sır perdesi hala kalkmadı ve düğüm çözülemedi. Şükür ki 18.günde öldürüldüğünü öğrendik. Açıklamanın arkası gelmediği için biz hala saksının içine saklanan ve etrafı kokutan suç aletini arar gibi Kaşıkçı’nın naşını arıyoruz. Biz böyle aramaktansa tıpkı amcanın son çare yeğenini aradığı gibi Suud Kralı'nı veya Veliaht Prens'i arasak sanırım sorunu çözer, iyi bir oh çekeriz. Bence kesin çözüm bu! Çünkü Kral'ın tuzu kuru. Kokuyu o çekmiyor, biz çekiyoruz tıpkı yeğenin pisliğini yeğenin değil; amca ve ev halkının çektiği gibi. 

* 24/10/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Ürküttüğümüz Kurbağaya Değecek mi? ***


---Haberin vardır umarım Andımız geri geliyor.
---Maalesef haberim var!
---Maalesef diyorsun, iyi olmadı mı? Çocuklarımız göğsünü gere gere sabah erkenden “Türküm diyecek, “Ne mutlu Türküm diyene” diyerek and içecek. Böylece çocuklarımız Türklüğünü unutmayacak.
---Bana göre iyi olmadı.
---Niye ki? Sevineceğini sanmıştım. Sonra sen Türk değil misin?
---Aslını inkar eden haram zadedir. Türküm, hem de Türkoğlu Türküm!
---Eee o zaman?
---Sen, ben, o Türk’üz de yüzölçümü bakımından küçücük olan ülkemiz koca bir dünya oldu artık! Ülkemizde yok yok. Bizimle birlikte yıllardır içimizde yaşayan Suriyelisi, Afganlısı, Somalilisi, Etiyopyalısı, Kürdü vs var. Anlayacağın Türkiye, bünyesinde dünyayı barındırıyor ve bunların çocukları okullarımızda eğitim ve öğretim görüyor. Okullarımızı gez dolaş, her sınıfta farklı ırktan insanlar görürsün.
---Olsun! Onlar ve tüm dünyaya haykıracağız kim olduğumuzu!
---Haykıralım haykırmaya da… Bu sözler sosyal barışı zedelemeyecek mi? Birlik ve beraberliğimize halel getirmeyecek mi? Ben “Ne mutlu Türküm diyene” diyeceğim. Yanımdaki ise “Ne mutlu Kürdüm/Afganlıyım/Arabım diyene” derse ne yapacağız. Ya da “Biz Türk olmadığımız için mutlu değil miyiz, mutluluğa hakkımız yok mu diye düşünmeyecek mi? Sonra kimse ırkını, anne veya babasını seçme hürriyetine sahip değil. Beni Türk, bir başkasını Kürt, Arap, İngiliz, Ermeni, Rum vs yaratmış.
---Dikkatini çekerim, burada geçen Türk “Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olanları kastediyor, bir ırkı kastetmiyor.
---Biz öyle diyoruz, Anayasamızda da öyle yazıyor. Ama bir başkası burada geçen Türk’ü bir ırk olarak anlıyor. Bence birlikte yaşamak zorunda olduğumuz toplumsal barışa katkı sağlamaz bu sözler.
---İşin bu yönünü hiç düşünmemiştim.
---Valla düşünsek iyi olacak. Sadece sen, ben değil; hepimiz düşünmeliyiz. Özellikle bu kararı alanların iyi düşünmesi lazım. Her ne kadar biz Türk kelimesini kullanırken “Ne mutlu Türküm diyene derken ayrıştırıcılığı kastetmiyoruz ama bir başkası yanlış anlayabilir. Bir şeyi yapmak isterken attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değecek mi bunu iyi hesaba katmak gerek. Benden söylemesi!


*** 23/10/2018 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.