Ana içeriğe atla

Ürküttüğümüz Kurbağaya Değecek mi? ***


---Haberin vardır umarım Andımız geri geliyor.
---Maalesef haberim var!
---Maalesef diyorsun, iyi olmadı mı? Çocuklarımız göğsünü gere gere sabah erkenden “Türküm diyecek, “Ne mutlu Türküm diyene” diyerek and içecek. Böylece çocuklarımız Türklüğünü unutmayacak.
---Bana göre iyi olmadı.
---Niye ki? Sevineceğini sanmıştım. Sonra sen Türk değil misin?
---Aslını inkar eden haram zadedir. Türküm, hem de Türkoğlu Türküm!
---Eee o zaman?
---Sen, ben, o Türk’üz de yüzölçümü bakımından küçücük olan ülkemiz koca bir dünya oldu artık! Ülkemizde yok yok. Bizimle birlikte yıllardır içimizde yaşayan Suriyelisi, Afganlısı, Somalilisi, Etiyopyalısı, Kürdü vs var. Anlayacağın Türkiye, bünyesinde dünyayı barındırıyor ve bunların çocukları okullarımızda eğitim ve öğretim görüyor. Okullarımızı gez dolaş, her sınıfta farklı ırktan insanlar görürsün.
---Olsun! Onlar ve tüm dünyaya haykıracağız kim olduğumuzu!
---Haykıralım haykırmaya da… Bu sözler sosyal barışı zedelemeyecek mi? Birlik ve beraberliğimize halel getirmeyecek mi? Ben “Ne mutlu Türküm diyene” diyeceğim. Yanımdaki ise “Ne mutlu Kürdüm/Afganlıyım/Arabım diyene” derse ne yapacağız. Ya da “Biz Türk olmadığımız için mutlu değil miyiz, mutluluğa hakkımız yok mu diye düşünmeyecek mi? Sonra kimse ırkını, anne veya babasını seçme hürriyetine sahip değil. Beni Türk, bir başkasını Kürt, Arap, İngiliz, Ermeni, Rum vs yaratmış.
---Dikkatini çekerim, burada geçen Türk “Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olanları kastediyor, bir ırkı kastetmiyor.
---Biz öyle diyoruz, Anayasamızda da öyle yazıyor. Ama bir başkası burada geçen Türk’ü bir ırk olarak anlıyor. Bence birlikte yaşamak zorunda olduğumuz toplumsal barışa katkı sağlamaz bu sözler.
---İşin bu yönünü hiç düşünmemiştim.
---Valla düşünsek iyi olacak. Sadece sen, ben değil; hepimiz düşünmeliyiz. Özellikle bu kararı alanların iyi düşünmesi lazım. Her ne kadar biz Türk kelimesini kullanırken “Ne mutlu Türküm diyene derken ayrıştırıcılığı kastetmiyoruz ama bir başkası yanlış anlayabilir. Bir şeyi yapmak isterken attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değecek mi bunu iyi hesaba katmak gerek. Benden söylemesi!


*** 23/10/2018 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde