27 Haziran 2018 Çarşamba

Seçimin Kazançlı Çıkanı

Baştan söyleyeyim, 24 Haziran seçimlerinin en kazançlı çıkanı ana muhalefetin genel başkanıdır. Neden mi?

Kaç kongredir parti kongresinde delegelerin gönlünde taht kuran genel başkan bir istikrar abidesi. Bu seçimde de ana muhalefetin görevini kimseye bırakmadı. Tarih onu, tüm seçimlerde ikinci parti çıkmasına rağmen partisinin başında tartışmasız genel başkan ve ana muhalefetin lideri olarak anacak. Kendisine her kongrede aday olan en büyük rakibini cumhurbaşkanı adayı göstererek onu Meclis dışında bıraktı. Yine kendisi cumhurbaşkanı adayı olmayarak Bahçeli ile birlikte Mecliste grubu olan diğer parti liderlerini Meclis dışına itti. 

Sayın genel başkanın her alanda kazanması sanırım mütevazılığından olsa gerek. Cumhurbaşkanlığına aday olmadı. Bunun yerine küçük olsun benim olsun dercesine parti genel başkanı ve milletvekili olmayı tercih etti. 

Seçimden sonra partisinin üç puan kaybını görmezden gelerek "Seçimin en büyük kaybedeni AK Parti. Çünkü yedi puan birden kaybetti" tespitiyle siyasette iyice piştiğini gösterdi. Basın toplantısında bu durumu açıklarken bir tane gazetecinin çıkıp da "Efendim, madem seçimin en büyük kaybedeni AK Parti. O halde seçim sonuçları açıklandıktan sonra iki gün piyasaya niçin çıkmadın" diye bir soru sormadı. Şayet sorsalardı mutlaka verecek cevabı vardı. Aynı zamanda prensip sahibi. Kendisine Sayın Erdoğan'ı tebrik edecek misiniz" sorusuna doğal olarak kutlamayacağını söyledi. Çünkü rakibi kazanmış olsa da puan kaybetti. Kaybeden biri kutlanır mıydı? O da öyle yaptı. 

Sevecenliği ve bönkörlüğüyle Erdoğan'ı rakip gören her partiyi memnun etti. Seçime girsin diye İyi Parti'ye 15 vekil gönderdi. Partisinin üç puan kaybetmesine tüh demedi. Hatta sevindi bile. Çünkü ona göre partisi 3-4 puan daha alsa çıkaracağı 8-10 vekil önemli değildi. HDP'nin barajı almasıydı esas olan. Bunda da başarılı oldu. Saadet Partili üç kişiyi vekil olması için partisinden aday gösterirken Millet İttifakı sayesinde Saadet'in oylarıyla 15 vekil çıkardı. 3 verdi, 15 aldı. Üstelik kaç dönemdir vekil çıkaramadığı illerden Saadet sayesinde vekil çıkarmış oldu. Buna başarı denmez mi?

Kendisi aynı zamanda vefalıdır. Hastalık ile mücadele eden eski genel başkanını Antalya'dan vekil seçtirdi yeniden. Bu vefası aynı zamanda bir hesap ürünüydü. Böylece Meclisin açılışını ve yemin törenini kendi partisinden Baykal yapacak. Eğer sağlığı el verirse. Yaşı ve sağlık problemine rağmen Baykal'ı aday göstermesi ileriye dönük bir projesidir aynı zamanda. Baykal'a yaptığı jesti ileride hasta olduğu zaman yerine geçecek genel başkan mutlaka değerlendirecektir. O da kendisini aday gösterecektir. 

Gördüğünüz gibi Sayın Kılıçdaroğlu'nın kazançları say say bitmez. Zaten haziran ayında iyilerin kazanacağını söylemişti bir konuşmasında. Bu başarısında kendisinin iyi bir hesap uzmanı olmasının payı büyük mutlaka.

Seçimin Kazanan ve Kaybedenleri


Seçimin kazanan ve kaybedenlerine nereden baktığınız önemli. Bardağın dolu tarafından bakarsan başarılı, boş tarafından bakarsan başarısızsın. Ben ikisine birlikte bakacağım. Böylece seçim sonuçlarını değerlendirmek için MKYK ve MYK'sını toplayan ve tek başına mesajı aldık diyen siyasi partilere de katkım olmuş olur.

Aslında seçime giren siyasi partiler partilerinin genel merkezlerinde durum değerlendirmesi yapacağına sokağa çıkıp vatandaşa biz başarılı mıydık diye sorsalar daha doğru ve objektif bir değerlendirme almış olurlar. Özellikle parti meclisini toplayarak durum tespiti yapmaya kalkanların veya il teşkilatlarından rapor isteyenlerin derdi sadece başarısızlıklarına kılıf aramaktan ibaret olur. Seninle beraber başarısız olmuş bu insanlar doğru tespit yapmaz. Çünkü bizde özeleştiri kültürü yoktur. Hatalarıyla yüzleşmez, üzerini örterler.

Şimdi gelelim seçime giren partilere... En fazla oy alması sebebiyle AK Parti başarılıdır. 550 milletvekilinin olduğu Mecliste 317 sandalyeyle tek başına kabineyi kurabilecek bir çoğunluğa sahip iken bu seçim sonuçlarına göre 600 vekilli Mecliste 295 sandalyeye inmesi yönüyle başarısızdır. Çünkü eski sisteme göre hükümeti bile kuramıyor bu sayıyla. Cumhurbaşkanı adayı olan genel başkana yüzde 53’e yakın bir oy vermesi “Sayın Cumhurbaşkanım! Sana güvenim tam ama partine bir şerh koyuyorum. Lütfen aday belirlemede beni dikkate al, karşılığı olmayan ve yıpranmış insanları listelerin başına koyarak vekil seçtirme yoluna gitme. Bu sana 07 Haziran sonrası ikinci uyarımdır” demek istedi.

Geçmişiyle yüzleşmeden ve partisinin enkazını reddetmediği müddetçe bu ülkede iktidar olma ihtimali olmayan yüzde 25 bandına sıkışmış Türkiye’nin müzmin ana muhalefeti, cumhurbaşkanı adayları Muharrem İnce’nin yüzde otuz oranını yakalaması bakımından başarılıdır. İktidarın onca yıpranmışlığına rağmen oy oranını yükselteceği yerde yüzde 22’lere geriletmesi yönünden başarısızdır. AK Parti ve MHP dışında tüm partileri memnun etmeye çalışan bu parti kendi partisini memnun etmemişe benziyor. Durum bu iken partinin Genel Başkanı, seçimden iki gün sonra 3 saatlik bir toplantının ardından piyasaya çıkıp “Seçimin en büyük kaybedeni AK Parti” tespiti yaparak başarısızlığa nasıl kılıf bulunabileceğini göstermesi bakımından bir ilke imza attı. Partisi başarılı olamasa da kendisi başarılıdır Sayın Kılıçdaroğlu’nun. Çünkü en büyük siyasi rakibini cumhurbaşkanı adayı göstererek onu Meclis dışında bıraktı ve kendisi Mecliste kaldı.

Seçimin esas kazananı MHP olmuştur. Anket firmalarını ters köşe yapmıştır. Partisinden yeni bir parti kurulmasına rağmen yüzde 11’ler civarında bir oy almıştır. Bahçeli Mecliste kalan ikinci genel başkan olmakla birlikte hükümetin de ortağı olmayı garantilemiştir.

İyi Parti, estirdiği rüzgar kadar olmadığı ortaya çıktı. Partisi yüzde 10 barajını aşmasıyla birlikte cumhurbaşkanlığında aynı desteği alamayan Akşener başarılı olamamıştır.

Ne yaptığını partinin kendisinden ve bağlı az sayıdaki sempatizanlarının dışında kimsenin anlamadığı Saadet Partisinin bir kesim tarafından şişirildiği aldığı oyla ortaya çıkmış ve başarısızlıktan da öte bir hezimet yaşamıştır. Aynı zamanda aldığı oyla ittifakın büyük ortağının uzun yıllar vekil çıkaramadığı birçok ilde vekil çıkarmasına katkıda bulunmuştur. Yani başkasının dümen suyuna girdiği ortaya çıkmıştır.

Terörle ısrarla bağını koparmayan HDP, “Barajı aşamıyor, bıçak sırtında…” şeklinde yapılan propagandalar sayesinde iki-üç dönemdir bilinçli olarak Meclise taşınıyor ve başarılı oluyor. “HDP barajı aşmadığı takdirde vekiller AK Parti’ye yarayacak. O zaman oyumu HDP’ye vereyim” diyenler başarılı olmuştur.


26 Haziran 2018 Salı

Evli Evine, Köylü Köyüne Artık! *


Aylardır oturup kalktık, yemedik içmedik, seçim konuştuk. Ne olur dedik birbirimize. Zaman zaman gerdik gerildik, kırıp döktük birbirimizi. İçimiz dışımız seçim oldu dense yeridir. Nihayet bu pazar içimizi sandığa döktük. Kazananlar-kaybedenler, sevinenler-üzülenler belli oldu. Bundan sonra bir müddet “Nasıl kazandık, niçin kaybettik” şeklinde seçim sonuçları değerlendirilir. Bu durum seyrettiğimiz bir maçın ardından değerlendirmede bulunmamıza çok benziyor.

Umarım seçim analizleri uzun sürmez. Değerlendirmeler bir an evvel biter ve herkes işine kendini verir. Çünkü her seçim işimize yoğunlaşmamızın önüne geçiyor. Çabuk bitirmeliyiz. Zira sekiz ay sonra bir başka sandık daha konacak önümüze. Sekiz ayı uzun bir süre olarak görmeyelim. Çünkü bizim ülkemizde seçimin sathı mailine aylar öncesinden girilir.

Demokrasiyle yönetiliyor ve demokrasiyi benimsemişseniz seçimler olacak elbette. Fakat her seçimi biz hayat-memat meselesi olarak görüyor ve kendimizi her seçime ölümüne kaptırıyoruz.

Mart ayında yapacağımız seçimle birlikte 2002'den beri bu ülkede 17 yılda 13 seçim yapmış olacağız. Bu, ortalama yılda bir seçim demektir. Bu kadar seçim normal mi? Değil elbet! Ama her gün seçim konuşan ve bundan zevk alan bir toplum için yılda bir seçim uzun bir süre. Bize göre her gün seçim olsa daha iyi olacak.

Sürekli seçimle oturup kalkmak, birini bitirir bitirmez diğerine yoğunlaşmak ve konuşmak bu ülkenin biriken sorunlarının ötelenmesi, ülkeyi yöneteceklerin radikal kararlar alamaması demektir.  Piyasalar önünü göremez. Çünkü herkes önünü görmek ister. Bu da yatırımlar yapılamaz demektir. Siz ortalama yılda bir seçim yaparsanız bu ülke nasıl önünü görecek? Maalesef görmesi mümkün değil.

Bunu için ne yapmak gerek? Her şeyden önce seçim sathı mailine erken girmemeliyiz. Çünkü erken girmeye gerek yok. Zira günümüz teknolojisinde ve iletişiminde seçmene ulaşmak o kadar zor değil. Ölümüne asıldığımız seçimlere harcadığımız efor ve bunun yanında seçim çalışmasında dökeceğimiz para bu ülkenin kayıp katma değeridir. Biz seçimlerde gösterdiğimiz çalışma temposunu; meydanlara ve ekranlara döktüğümüz parayı bu ülkenin gelişmesi için harcasak bu ülkeyi kimse tutamaz. Maalesef milyarlarımız miting yapmaya, televizyonlara reklam vermeye, il il gezmek suretiyle ulaşıma ve arazide olanların yemesine ve içmesine gidiyor.

Sıcağı sıcağına yaptığımız bu seçimin ardından çıkan sonuçları partilerimiz bir taraftan değerlendirirken diğer taraftan da “Evli evine, köylü köyüne” deyip herkes işini ve aşına dönmeli. 2019 Şubat ayına kadar da seçimi ağzımıza almayalım. O zamana kadar işimize yoğunlaşalım.

Siyasi partilerimizden beklediğim, toplumu germeden çalışmalarına başlamalarıdır. Çünkü bu toplumun huzur ve refahı partilerin başarı ve başarısızlığından daha önemlidir.

* 27/06/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.