Ana içeriğe atla

Seçimin Kazançlı Çıkanı

Baştan söyleyeyim, 24 Haziran seçimlerinin en kazançlı çıkanı ana muhalefetin genel başkanıdır. Neden mi?

Kaç kongredir parti kongresinde delegelerin gönlünde taht kuran genel başkan bir istikrar abidesi. Bu seçimde de ana muhalefetin görevini kimseye bırakmadı. Tarih onu, tüm seçimlerde ikinci parti çıkmasına rağmen partisinin başında tartışmasız genel başkan ve ana muhalefetin lideri olarak anacak. Kendisine her kongrede aday olan en büyük rakibini cumhurbaşkanı adayı göstererek onu Meclis dışında bıraktı. Yine kendisi cumhurbaşkanı adayı olmayarak Bahçeli ile birlikte Mecliste grubu olan diğer parti liderlerini Meclis dışına itti. 

Sayın genel başkanın her alanda kazanması sanırım mütevazılığından olsa gerek. Cumhurbaşkanlığına aday olmadı. Bunun yerine küçük olsun benim olsun dercesine parti genel başkanı ve milletvekili olmayı tercih etti. 

Seçimden sonra partisinin üç puan kaybını görmezden gelerek "Seçimin en büyük kaybedeni AK Parti. Çünkü yedi puan birden kaybetti" tespitiyle siyasette iyice piştiğini gösterdi. Basın toplantısında bu durumu açıklarken bir tane gazetecinin çıkıp da "Efendim, madem seçimin en büyük kaybedeni AK Parti. O halde seçim sonuçları açıklandıktan sonra iki gün piyasaya niçin çıkmadın" diye bir soru sormadı. Şayet sorsalardı mutlaka verecek cevabı vardı. Aynı zamanda prensip sahibi. Kendisine Sayın Erdoğan'ı tebrik edecek misiniz" sorusuna doğal olarak kutlamayacağını söyledi. Çünkü rakibi kazanmış olsa da puan kaybetti. Kaybeden biri kutlanır mıydı? O da öyle yaptı. 

Sevecenliği ve bönkörlüğüyle Erdoğan'ı rakip gören her partiyi memnun etti. Seçime girsin diye İyi Parti'ye 15 vekil gönderdi. Partisinin üç puan kaybetmesine tüh demedi. Hatta sevindi bile. Çünkü ona göre partisi 3-4 puan daha alsa çıkaracağı 8-10 vekil önemli değildi. HDP'nin barajı almasıydı esas olan. Bunda da başarılı oldu. Saadet Partili üç kişiyi vekil olması için partisinden aday gösterirken Millet İttifakı sayesinde Saadet'in oylarıyla 15 vekil çıkardı. 3 verdi, 15 aldı. Üstelik kaç dönemdir vekil çıkaramadığı illerden Saadet sayesinde vekil çıkarmış oldu. Buna başarı denmez mi?

Kendisi aynı zamanda vefalıdır. Hastalık ile mücadele eden eski genel başkanını Antalya'dan vekil seçtirdi yeniden. Bu vefası aynı zamanda bir hesap ürünüydü. Böylece Meclisin açılışını ve yemin törenini kendi partisinden Baykal yapacak. Eğer sağlığı el verirse. Yaşı ve sağlık problemine rağmen Baykal'ı aday göstermesi ileriye dönük bir projesidir aynı zamanda. Baykal'a yaptığı jesti ileride hasta olduğu zaman yerine geçecek genel başkan mutlaka değerlendirecektir. O da kendisini aday gösterecektir. 

Gördüğünüz gibi Sayın Kılıçdaroğlu'nın kazançları say say bitmez. Zaten haziran ayında iyilerin kazanacağını söylemişti bir konuşmasında. Bu başarısında kendisinin iyi bir hesap uzmanı olmasının payı büyük mutlaka.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde