Ana içeriğe atla

Konumuz CHP

Türkiye'nin kurucu ve en eski köklü partisi CHP, her seçime ölümüne asılır. Sonuç hep başarısızlıkla sonuçlanır. Çünkü aldığı sonuç partililerini memnun etmez. Bundan dolayı her seçim sonucundan sonra olağanüstü kongre sesleri yükselir. İmzalar toplanır, kongreye gidilir. Delege ya eskiye, ya da yeniyle yoluna devam kararı verilir. Amaç, yeni yönetimin partilerini iktidara taşımasıdır. Görünen o ki partinin mevcut tüm yöneticileri değiştirilse yerine yenileri getirilse partinin iktidar olması ufukta görünmüyor.


Her seçimde beklentilerinin altında bir oy alan ve seçmenini üzen bu parti, “Niçin başarılı olamıyoruz” sorusuna cevap arayacakları yerde her seçimin ardından “Seçimde şaibe var, biz bu seçimi meşru görmüyoruz, seçimde hile var, oylar çalındı, oylar çöplüklerde bulundu, YSK haksızlık yaptı, taraf güttü…” şeklinde mazeretlerin arkasına sığınma yoluna gidiyor. Seçimi kazanma özelliği olmasa da yıllardır kaybede kaybede seçim sonuçlarına kılıf bulmada çok tecrübeli. Yıllardır aynı şeyleri söyleye söyleye kendisine seçimlerin bu şekilde olduğuna inandırdığı bir kesim de var. Aslında yenilgiye kendisinin dışında bir sebep arayan, ben diğer seçimde de kaybedeceğim, buna hazır olun demektir. Çünkü gerçekle yüzleşilmiyor.

Tek parti iktidarından sonra birkaç koalisyon ortağı olmanın dışında bu ülkede iktidar yüzü görmeyen ve hep ana muhalefette kalan bu parti; seçim sonuçlarını iyi bir analiz etse, toplumu okusa, üzerindeki algılarla yüzleşmiş olsa başarılı olmaması hiçten değildir. Maalesef bu parti gerçeklerle yüzleşmek istemiyor.

CHP’nin yapması gereken özeleştiriyi biz buradan yapalım. Şimdi soralım: CHP niçin başarılı olamıyor?
1.      Partisinde halk olmasına rağmen CHP, halkı tanımıyor, onu anlamıyor. Yani aynı dili konuşmuyor halkla. Halkı değiştirmeye çalışan, halkı cahil kabul eden bir anlayışlarının olduğu göze çarpıyor. Temel felsefeleri kendilerini değiştirmeden halk değişmeli anlayışları var. Halkın ihtiyaçlarıyla onların ihtiyaç öncelikleri farklıdır.
2.      CHP, geçmişiyle yüzleşmelidir. Özellikle tek parti döneminde yapılanlar hala halkın belleklerindedir. Günümüz CHP’si halka “Ey halkım! Geçmişte bizim partimiz halka şöyle davrandı, dini yaşantının önündeki engelleri aşmada destek olmadığı gibi köstek oldu. Biz bugünün CHP’si partimizin geçmişte yaptığı yanlışları bugün kabul etmiyoruz, reddediyoruz ve halkın bir kısmını bilerek veya bilmeyerek mağdur ettiğimizden dolayı özür diliyoruz. Bugün geçmiş hatalarımızı kabul etmediğimiz gibi bugün din ve vicdan özgürlüğünün teminatı olmak istiyoruz. Biz halkın giyimiyle, kuşamıyla, inancıyla uğraşmayacağız. Halkın dokusunu değiştirmeye kalkmayacağız…” dese inanın toplumla arasında sorun kalmaz. Ama maalesef hiçbir CHP yetkilisi bu özeleştiriyi bugüne kadar yapmadı. Ya “Öyle değil,  iftira” diyerek yalanlama yoluna gitti, ya da savunmaya geçti.
3.      Yine CHP, yeni CHP’nin tek parti sonrası “Başörtüsüne karşı okullarda ve kamusal alanda iyi bir sınav vermediğini, askerle yan yana gelmekten kaçınmadığını, 367 garabetini savunduğunu, meslek liseleriyle ilgili katsayı mağdurlarına destek olmadıklarını, İHL’lere sıcak bakmadıklarını bugün tasvip etmiyor ve o politikaların yanlış olduğunu kabul ediyoruz…” demelidir.
4.      Geçmişiyle yüzleşen CHP, halkın içine girmelidir. Camide, cemaatte, çarşıda, pazarda, kahvehanede…halk ile iç içe olmalıdır. “Biz de sizden biriyiz” imajı vermek suretiyle halka güven vermelidir.
5. Girdiği seçim sonuçlarına saygı gösterecek, “Seçmen böyle takdir etmiştir, sağlıklı bir seçim olmuştur, eksikliklerimizi giderip diğer seçime o şekilde hazırlanacağız, kazananları tebrik ederiz” diyebilmelidir.
Geçmişiyle yüzleşen ve geçmiş yanlışları kabul ederek öz eleştiri yapan bir CHP, halkın içine girerse geçmiş ve mevcut kazanımlarının yok olmayacağına inanan halk, diğer partilere nasıl oy veriyor ve onları iktidara getiriyorsa CHP’ye de şans verir. Yok böyle yapmazsa inanın “Balık kavağa çıkar” CHP’nin iktidara gelme şansı yoktur. Benden söylemesi…




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde