1 Mayıs 2018 Salı

Adaylık Beklentimde Son Durum

Bugün açıklanan cumhurbaşkanı adaylığında ismimin geçmesini bekledim. Yine olmadı. Bizimki aday bulacağım diye dolaşırken kendini tarif ediyormuş meğer. İyice yokluğa terk edildiğimi düşünmeye başladım. 

Şimdi geriye 4'ünde cuma günü açıklanacak, özelliklerini bildiğimiz adayın açıklanmasında. Beklentim yüksek. Zira açıklanan tüm özellikler tıpatıp bana uyuyor. Üstelik mübarek bir günde açıklanacak, seçim ramazanda yapılacak ve benim adım da Ramazan. Neden olmasın? 

Tek endişem, cuma günü gelen cuma mesajlarından "Efendim, partimizin adayı siz oldunuz" mesajını atlamak...

İşin benim için en zevkli yönü; aday olduktan sonra gazetecilerin ilgi odağı olmak. Onlar bana "Efendim, aday oldunuz, yarışı kazanabileceğinize inanıyor musunuz" sorusunu soracak. Ben de onlara "Ben bu milletin sağduyusuna güveniyorum" diyeceğim. Yine onlardan biri, "Efendim! Etiniz belli, budunuz belli. Anket sonuçları kazanamayacağınızı gösteriyor. Buna ne dersiniz" derse ona, "Seni buraya kimin gönderdiğini, kimin adına çalıştığını biliyorum. Kazanamasam da en azından kazanma yüzdesi yüksek olanın oyunu aşağıya çekerim. Bu da bir başarıdır. Bu da böyle biline! Kimse beni yok kabul edemez" diyeceğim.

"İslam Devleti Kurmak İsteyenlerin Gazetesi" *


1993 yılında askerlik yaparken günlük gazete okumak isteyenlerin istedikleri gazete sipariş üzerine görevli asker tarafından nizamiyeye getirilirdi. Ben de o zamanlarda yeni çıkmış bir gazetenin adını yazdırtır. Günübirlik okur ve verdiği kuponu keser saklardım. Çünkü gazete aynı zamanda 30 kupon karşılığında bir Kur'an-ı Kerim Meali de veriyordu.

Bir gün gelen gazetelere batarya komutanı göz gezdirdi. Hepsi bildiği ve gelmesinde sakınca görmediği gazete idi. Benim gazete gözüne ilişti. İçine bakmadan benim gazeteyi eliyle işaret ederek görevli askere "Bu, kimin gazetesi?” dedi. Ben de asker ne cevap verecek diye kulak kabarttım. Görevli asker, "Komutanım! Bu, İslam devleti kurmak isteyenlerin gazetesi" dedi. Komutanın yüz hattını görmedim ama gazeteye dokunmadan çekti gitti.

Komutanın ardından gazetemi aldım, kendi kendime ben hangi gazeteyi okuyormuşum da haberim yokmuş dedim. Komutandan beklediğim görevlinin verdiği bu cevaptan sonra gazetenin içinde ne var, ne yok diye bakmasıydı. Ama bakmadı.
*
Yıl 2018. Aynı gazeteyi bir "v" eksiğiyle beraber öğretmenler odasında masanın üzerine bırakılmış gördüm. Masanın etrafına oturan kimse gazeteye el sürmedi. Kim getirmiş olabilir bu gazeteyi dercesine herkesi birbirine bakar gördüm. O anda yanlarına ben geldim. Oklar bana döndü. Biri cesaretini toplayarak "Bu gazeteyi siz mi getirip buraya bıraktınız hocam" dedi bana. Hayır dedim. Kısa bir duraksamadan sonra bugüne kadar fikri, zikri, görüşü nedir ortaya koymayan biri, gazeteye elini dokunmadan "Siyasi" dedi. Ben de kendisine askerdeki anekdotumu anlattım, ardından "İslam devletini kurmak isteyenlerin gazetesi" dedim.
*
İlk çıktığı anda beş harften oluşan, daha sonra başındaki "v" atılarak ismi dört harfe inen gazete, doksanlı yıllardan beri yayın hayatına devam ediyor. Benim gazeteyi ilk tanıdığım andan itibaren 25 yıl geçmiş. Komutana dendiği gibi orta yerde kurulan bir İslam devleti olmadı. Bu sözü söyleyen askerin eğitim durumunu bilmiyorum ama kuvvetle muhtemel sivil hayatta gazetecilik yapan üniversite mezunu biri idi. Çünkü askerde görev birine rastgele verilmezdi. 25 yıl sonra üniversite bitirmiş bir başka öğretmen gazeteyi görür görmez “siyasi” dedi. Merak ettiğim günlük çıkıp da siyasi olmayan bir gazete var mıydı? Gazete dediğin siyasi, güncel ve sosyal olayları sayfasına taşır, köşe yazılarıyla beraber okuyucusunun karşısına çıkar. Her gazete siyasete göz kırpar, taraf tutar. Okuyucusuna verdiği haberde bile düşüncesini yansıtır.

1993 yılında askerde ve 2018 yılında öğretmenler odasında başıma gelen her iki olayın ortak noktası, okumuş kesimdeki ön yargıydı. Daha içeriğine bakmadan bir gazete hakkında karar vermeleriydi. Bu ülkenin en büyük problemi herkese, her şeye ön yargıyla bakmamız. Halbuki okumuştan beklenen; gördüğü her gazeteye kimdir, necidir, görüşü nedir diyerek göz atmaktır. Başka gazeteyi okumak o gazetenin görüşünü benimsemek veya görüşünü değiştirmek anlamına gelmiyor çünkü. Bir başka görüşe ön yargıyla bakmak ve okumamak kendi düşüncesinden korkmak demektir. Keşke tüm ön yargımız gazeteden ibaret olsa. Konuştuklarımız ve insanlara bakışımız da böyle değil mi? 

Adı geçen gazeteyi merak ediyorsanız çıktığı andan itibaren çizgisi ve rengi belli; fanatik mi fanatik bir gazete! Yani bu gazete de ön yargılı. Ne insanlar onu anladı, ne de gazete onları. İnsanımız ön yargılı olur da gazetelerimiz olmaz mı? 

* 05/05/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


24 Haziran Seçimleri, 7 Haziran Seçim Sonuçları Gibi Olursa… ***


Bundan iki buçuk yıl önce Türkiye, bir genel seçime gitmiş ve alınan sonuçlara göre hiçbir parti parlamentoda çoğunluğu sağlayamadığı için hükümet krizi çıkmıştı. Çünkü sandıktan koalisyon çıkmış, hiçbir parti birbiriyle koalisyona yaklaşmamıştı. Kaç ay boyunca hükümet kurulamamıştı. Nihayetinde Cumhurbaşkanının kararlı duruşuyla Türkiye 5 ay sonra yeni bir seçime giderek ortaya çıkan hükümet krizi beş ay sonra çözülebilmişti.

Hükümetin kurulamadığını ve orta yerde istifasını vermiş bir kabinenin olduğunu gören PKK, fırsat bu fırsat deyip “Çözüm Sürecini” bozmuş ve yeniden bombalı eylemlerine başlamış, Güneydoğu’nun birçok ilinde hendek ve barikatlarla yeni bir kalkışmaya gitmişti. PKK’ya bu cesareti veren ülkedeki siyasi boşluktu. Bereket ülkede geçmiş hükümet olma tecrübesi olan ve “Ben nasılsa müstafi durumdayım, günümü gün edeyim, etliye-sütlüye karışmayayım” demeyen bir hükümet vardı ki sorumluluğu üstlenerek terör örgütünün üzerine acımasızca gidebilmişti. Türkiye’ye zor günler yaşatan bu menfur sahne alınan inisiyatifle çözülebilmişti.

07 Haziran 2015 yılındaki hükümet krizini 01 Kasım seçimleriyle gideren ülke, genel seçimlere 1,5 yıl kala yeni bir seçime daha gidiyor. Üstelik bu sefer sistem değişmiş durumda. Hem cumhurbaşkanını, hem de Meclis üyelerini seçeceğimiz bir seçim var önümüzde. Kimse sonucun ne olacağını, yeni sistemin ülkeye ne getirip götüreceğini, Meclis’te nasıl bir aritmetiğin oluşacağını, Meclis çoğunluğu ile Cumhurbaşkanının farklı partilerden olması sonucu ortaya çıkarsa sonucun bizi nereye götüreceğini kestiremiyor.

Mevsim yine yaz ve haziran ayı. Ayların, günlerin ve mevsimlerin uğur ve uğursuzluğuna inanan birisi değilim. Felaket tellalılığı da yapmak istemiyorum ama gördüğüm tablo beni ürkütüyor. Çünkü aynı endişeyi 7 Haziran 2015 seçim öncesi hissetmiştim, halihazırda aynı durumla karşılaşacağımız endişesini taşıyorum. Üstelik bu sefer yeni sistemin ne getireceğini kestiremiyorum bile. Çünkü bizim siyasetimizde maalesef uzlaşı kültürü yok. Eğer bir partinin kendisine muhtaç olduğunu hissederse bir parti, “Benim dediğim olacak” diye tüm isteklerini sıralar. Çünkü ocağına düşmüşsün, naçar ya dediğini yapacaksın, ya dediğini yapacaksın. Zira bizim siyasetimizde ülkeden önce parti çıkarları gelir.

Eskiden etrafımız ateş çemberiydi. Şimdiki pozisyonumuz ateş çemberinin içinde olduğumuzu gösteriyor.  PKK’sı, DAEŞ’i, FETÖ’sü ve bunların ağa-babaları olan ABD ve Batı sendelememizi ve tökezlememizi bekliyor. En ufak bir zaafımızda öldürücü vuruşu yapacaktır. Nitekim PKK’nın 7 Haziran seçim sonrası ateşkesi bozması da bunu gösteriyor. Ülke siyasetinin çıkmaza girmesi ve Cumhurbaşkanı ile Meclis arasında uyumun olmaması ülkenin felaketi olur. Bir vatandaş ve seçmen olarak ben, ülkenin 07 Haziran tablosu ile karşı karşıya gelmesini istemiyorum. Çünkü böyle bir ortamda ayakta kalabilmemiz için güçlü bir mekanizmanın ve ivedi karar alabilen bir ülke siyasetine ihtiyacımız vardır.

Ülkeyi yönetmeye talip olan siyasi partilerin kişiler üzerine siyaset yapmaktansa ilkeler üzerine siyaset yapmasında ve önceliğin Türkiye olduğunu bilmelerinde yarar vardır. Yoksa ufacık bir sendelememiz bizi kurtlar sofrasına yem ve meze yapabilir. Ülke yönetimine talip olanların çoğunda bu duyarlılığın olduğu kanısında değilim. Umarım seçmen bunun farkındadır. Parti liderlerinin; aday belirlemede ülke sorumluluğunu taşıyacak, dürüst ve donanımlı kişilere listelerinde yer verir diye ümit etmek istiyorum. Çünkü ülkenin buna her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır.

*** 03/05/2018 tarihinde Barbaros ULU ismiyle Yeni Haber gazetesinde yayımlanmıştır.