Ana içeriğe atla

"İslam Devleti Kurmak İsteyenlerin Gazetesi" *


1993 yılında askerlik yaparken günlük gazete okumak isteyenlerin istedikleri gazete sipariş üzerine görevli asker tarafından nizamiyeye getirilirdi. Ben de o zamanlarda yeni çıkmış bir gazetenin adını yazdırtır. Günübirlik okur ve verdiği kuponu keser saklardım. Çünkü gazete aynı zamanda 30 kupon karşılığında bir Kur'an-ı Kerim Meali de veriyordu.

Bir gün gelen gazetelere batarya komutanı göz gezdirdi. Hepsi bildiği ve gelmesinde sakınca görmediği gazete idi. Benim gazete gözüne ilişti. İçine bakmadan benim gazeteyi eliyle işaret ederek görevli askere "Bu, kimin gazetesi?” dedi. Ben de asker ne cevap verecek diye kulak kabarttım. Görevli asker, "Komutanım! Bu, İslam devleti kurmak isteyenlerin gazetesi" dedi. Komutanın yüz hattını görmedim ama gazeteye dokunmadan çekti gitti.

Komutanın ardından gazetemi aldım, kendi kendime ben hangi gazeteyi okuyormuşum da haberim yokmuş dedim. Komutandan beklediğim görevlinin verdiği bu cevaptan sonra gazetenin içinde ne var, ne yok diye bakmasıydı. Ama bakmadı.
*
Yıl 2018. Aynı gazeteyi bir "v" eksiğiyle beraber öğretmenler odasında masanın üzerine bırakılmış gördüm. Masanın etrafına oturan kimse gazeteye el sürmedi. Kim getirmiş olabilir bu gazeteyi dercesine herkesi birbirine bakar gördüm. O anda yanlarına ben geldim. Oklar bana döndü. Biri cesaretini toplayarak "Bu gazeteyi siz mi getirip buraya bıraktınız hocam" dedi bana. Hayır dedim. Kısa bir duraksamadan sonra bugüne kadar fikri, zikri, görüşü nedir ortaya koymayan biri, gazeteye elini dokunmadan "Siyasi" dedi. Ben de kendisine askerdeki anekdotumu anlattım, ardından "İslam devletini kurmak isteyenlerin gazetesi" dedim.
*
İlk çıktığı anda beş harften oluşan, daha sonra başındaki "v" atılarak ismi dört harfe inen gazete, doksanlı yıllardan beri yayın hayatına devam ediyor. Benim gazeteyi ilk tanıdığım andan itibaren 25 yıl geçmiş. Komutana dendiği gibi orta yerde kurulan bir İslam devleti olmadı. Bu sözü söyleyen askerin eğitim durumunu bilmiyorum ama kuvvetle muhtemel sivil hayatta gazetecilik yapan üniversite mezunu biri idi. Çünkü askerde görev birine rastgele verilmezdi. 25 yıl sonra üniversite bitirmiş bir başka öğretmen gazeteyi görür görmez “siyasi” dedi. Merak ettiğim günlük çıkıp da siyasi olmayan bir gazete var mıydı? Gazete dediğin siyasi, güncel ve sosyal olayları sayfasına taşır, köşe yazılarıyla beraber okuyucusunun karşısına çıkar. Her gazete siyasete göz kırpar, taraf tutar. Okuyucusuna verdiği haberde bile düşüncesini yansıtır.

1993 yılında askerde ve 2018 yılında öğretmenler odasında başıma gelen her iki olayın ortak noktası, okumuş kesimdeki ön yargıydı. Daha içeriğine bakmadan bir gazete hakkında karar vermeleriydi. Bu ülkenin en büyük problemi herkese, her şeye ön yargıyla bakmamız. Halbuki okumuştan beklenen; gördüğü her gazeteye kimdir, necidir, görüşü nedir diyerek göz atmaktır. Başka gazeteyi okumak o gazetenin görüşünü benimsemek veya görüşünü değiştirmek anlamına gelmiyor çünkü. Bir başka görüşe ön yargıyla bakmak ve okumamak kendi düşüncesinden korkmak demektir. Keşke tüm ön yargımız gazeteden ibaret olsa. Konuştuklarımız ve insanlara bakışımız da böyle değil mi? 

Adı geçen gazeteyi merak ediyorsanız çıktığı andan itibaren çizgisi ve rengi belli; fanatik mi fanatik bir gazete! Yani bu gazete de ön yargılı. Ne insanlar onu anladı, ne de gazete onları. İnsanımız ön yargılı olur da gazetelerimiz olmaz mı? 

* 05/05/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde