20 Nisan 2018 Cuma

Yalama Olmak

Allah herkesi farklı farklı imtihan eder. Kimsenin imtihanı diğerine benzemez. Allah kimseye zulmetmediği gibi gücünün üzerinde bir yük de vermez. Kimi imtihanı başarıyla geçer, kimi de debelenir, batar gider. Allah imtihanı geçenlerden eylesin bizi.

İmtihanı geçen bu başarının Allah'ın kendisine bir inayeti olduğunu düşünerek şükretmeli, başarılı olamayan ise hiçbir mazeret ve gerekçenin arkasına sığınmadan başarısızlıkta en büyük payı kendisine vermeli, suçu kabullenmeli. Yani özeleştiri yapmalı. "Ben elimden geleni yapmadım, işime layıkıyla sarılmadım" diyebilmeli. Öz eleştiri yaparsa düştüğü bataklıktan kendisini kurtarabilir. Çünkü Allah insanı bir defa imtihan etmez. Bir spor müsabakasındaki etaplar gibi düşünmek lazım imtihanı. Birini geçersin, karşına öbürü çıkar. İnsan nefes aldığı müddetçe bu böyledir. Her sınavı kaybedişinde "Öldüm, kaldım, battım, bittim, düştüm, düşenin dostu olmaz..." diyerek  karalar giyerek karamsar bir tablo çizmek mücadeleci bir adama yakışmaz. Böyleleri çevresinden bir istemeye başlarsa utanma damarı da bir müddet sonra kaybolur. Alan el olur. Kapısını çaldığı elinden tutarsa peşini bırakıvermez, eşiğini aşındırır durur. "Dost bu vardır" der. Adını ağzından düşünmez, över durur onu. Kendisine yardım etmeyeni/edemeyeni ise "sildim, benim öyle bir dostum yok" der. Kapısını aşındırdığı dost bildiği, bir müddet sonra sırtını dönerse veya "yok" derse bu tip önceki düşüncesini değiştirir: Kimselere değişmediği dostunu düşman beller artık. Çünkü onun parolası "Ben düştüm, herkes bana bakacak, yardım edecektir."

Kim ne verirse versin bozuk ülkenin ekonomisi gibi durmadan açık verir. Hiç istek ve ihtiyacı bitmez. Allah kimseyi düşürmesin, ihtiyacı vardır ama ayağını yorganına göre uzatmaz. Gezip tozmadan, rahatından da ödün vermez. Şu gideceğim yere şu kadar masraf edeceğim, oraya gitmektense ben bu parayla şu zaruri ihtiyacımı gidereyim, demez: Aynı zamanda yaşayacak. Bu nasıl iş, nasıl rahatlık anlayamadım gitti. Böylelerinin durumunu görünce dünkü itibarlı adam gitmiş belki de içine düştüğü aczi yerin bir sonucudur, karşına yalama bir adam çıkıvermiştir.

Allah kimseyi para ile pul ile imtihan etmesin, kimseye muhtaç ve avuç açtırmasın.


Bazılarının Sosyal Medyadaki Görevi

Sosyal medyayı kullanırken amacım, güzel paylaşımlardan haberdar olmak, tasvip ettiğim paylaşımları beğenmek, gerekirse yorum yazmak; katılmadığım bazı paylaşımlara katılmadığımı ifade etmek, görüşümü yazarken de bu işi kırıp dökmeden yapmak; kutuplaştırıcıyı artırıcı, aşırı fanatiklik olan paylaşımları görmezden gelmek, ülke ve dünya gündeminden haberdar olmak; duygu ve düşüncelerimi paylaşmak; paylaşırken ahlakı, erdemi esas almak. Kullandığım üslup genelde kapalı bir üsluptur. Bazen hiciv, bazen, mizahi bir dil, bazen tariz, bazen de düz bir üslup seçerim. Güldürürken düşündürmektir amacım. İsimlere pek yer vermem.  Çünkü derdim kişiler değil, kişilerin yaptığını kendi doğrularımla yoğurmaktır. Fikrimle örtüşüyorsa tasvip eder, değilse eleştiririm. Mümkün olduğunca yapıcı eleştiri yaparım.
Paylaşımlarım bir sayfadan az olmayacak şekilde uzun yazılardır. Sosyal medya formatına pek uygun değildir. Bu yüzden pek alıcısı yoktur. Az sayıda aldığım geri bildirimlerden tasvip alıyorsam benim gibi düşünen var diyorum. Eleştiri alıyorsam kendimi sorguluyorum.
Duygu ve düşüncelerimi aktardığım sosyal medyayı biraz da muhabbetine kullanıyorum. Ben muhabbetine yazarken bazıları da muhabbetin içine etmek için işgüzarlık yapma görevini üstlenmiş. Sen yeter ki bir paylaşım yap, yeter ki insanlar yorumlar yazsın. Bu tipler de ortaya çıkar. Görevi pişmiş aşa su katmak, kılçık atmak, seni küçük düşürmeye çalışmak. Küçümseyici yorum yazdıkça egosu tavan yapıyor. Seni ezmek için yazdığı yorumu okuyanlar "Bu adam ne diyor böyle" dercesine hayret ve ibretle kendisini seyrediyor. Fakat gülünç duruma düştüğünün farkına varamayacak kadar da zavallı. Keşke acınası halini bilse. Aslında içindeki haset ateşini söndürse iş bitecek. Ama bunsuz yaşayamaz ki! Çünkü haset varlık sebebidir. Özellikle çekemediği insanları eşek arısı gibi sokmak için kullanır. 

19 Nisan 2018 Perşembe

Birliklerinde Dirlik Görmediğimiz Bizden Görünenler *

Arap Birliği, yaptığı toplantıda Türkiye'nin Afrin operasyonuna karşı çıktığını, Türk askerinin Afrin'den çıkması gerektiğini ele almış ve Afrin'de bulunmasından dolayı Türkiye'yi kınamayı düşünüyorlarmış. Şaşırdım mı bu Arap Liginin yaptığına? Hiç şaşırmadım. Çünkü bugüne kadar ne beni, ne İslam dünyasını hiç şaşırtmadılar. Dün ne iseler, bugün de o. Bulundukları yerde otlanıyorlar hep.

Hiçbir zaman yaralı parmağa işlemedikleri, dik bir duruş sergilemedikleri gibi mazlumun yanında da yer almadılar. Değişmeyen karakterlerini ortaya koymuşlar yine. Gündemlerinde ne Müslüman oldu, ne de İslam dünyası. Mazlumun yanında kendileri olup Allah'a kul olacakları yerde hep güce taptılar. Hep gücün maskarası ve piyonu idiler zaten. Dün puta tapıyorlardı, bugün de güce tapıyorlar. Rezillik ve pespayeleri paçalarından akıyor. Utanmadan “adamız, insanız” diye ortalıkta geziniyorlar. Bu iş, kan ile olsaydı hep mazlumun yanında olan, aynı kanı taşıyan Hz Muhammed'in yolundan giderlerdi. Bir karakter, bir duruş, bir cibilliyet meselesi bu! Bunlarda olmayan şey yani! Bunlar, taşısa taşısa ancak Ebu Lehep ve Ebu Cehil'in kanını taşır.

Azıcık utanmaları olsa "Yahu biz ne yapıyoruz? Suriye'nin bir yarısını ABD, diğer yarısını Rusya işgal etmiş, gitmeyecek şekilde yayılmacılıklarına devam ederken bizim Türkiye'ye ‘Askerlerini Afrin’den çek’ dememiz şık olmaz, en azından sessiz kalalım" derlerdi. ABD'ye "Çek elini Suriye'den," Rusya'ya "Defol git buradan," Esed'e "İslam diyarını ne hale getirdin, elin kanlı senin, sen bulunmaz Hint kumaşı değilsin, sen gitmediğin müddetçe Suriye'de kan durmayacak,  başka denen Şam’ı ne hale getirdin" demeleri için biraz omurga gerekiyor. Yani bunlarda olmayan şeydir omurgalı olmak. Zaten olsaydı Esed'e ekonomik ve siyasi yaptırım uygular, onu yaşatmazlardı, O da  çeker giderdi. ABD'si, Rusya'sı Suriye'ye giremezdi. Tek yaptıkları Batı’nın ve ABD’nin iki dudağından çıkacak emirleri uygulamak. Başka da bir halta yaramıyorlar zaten. Ortadoğu’da akan kanın finansörü olmaktan başka yedikleri bir herze yok. Küffara karşı merhametli, Müslüman’a karşı aslan kesilen korkusuz korkaklık yaptıkları! Zaten bir güçleri olsaydı küçücük İsrail’e karşı altı gün savaşlarında boyunlarının ölçüsünü almazlar, aralarında çıbanbaşını yaşatmazlardı. Sayelerinde İsrail yaşıyor, hem de bey gibi. Çünkü İsrail’e görünürde düşman, ama alttan alta yaşaması için oksijen pompalıyorlar.

Sonuç olarak Ortadoğu’da akan kanın mümessili ne ABD, ne Rusya, ne de Batı’dır; Arap ülkelerinin başına çöreklenmiş bu kukla, bu uşak, bu emir eri liderlerdir. Adlarında olduğu gibi bunlarda birlik olsaydı, onurlarıyla hareket eder, başkası bu bölgelerde cirit atamaz, at koşturamazdı. Varlık sebebi olan efendilerine hizmettir tek yaptıkları. Elebaşları da mukaddes belde olan Mekke ve Medine’yi işgal etmiş Suudi hanedanıdır. İslam dünyası, hiç sağda solda düşman falan aramasın. Düşman; saraylarda yaşayan, keyif süren ve Lale Devri gibi hüküm süren içlerindeki beyinsizlerdir. Yazıklar olsun bizden bildiğimiz, ama ensemizde boza pişirmekten başka bir hünerleri olmayan dış güçlerin kuklası içimizdeki valilerine! İsimleri de Arap Birliği’miş! Batsın sizin birliğiniz! Sayenizde İslam dünyası kan ve gözyaşından başka dirlik mi gördü? Yuh olsun size!

*23/04/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.