3 Ocak 2018 Çarşamba

Umudun Adı: Piyango ***


Her yılbaşı yaklaşırken satışa çıkan piyango biletini almak için her yerde uzun kuyruklar oluşur. İçlerinde kadını, erkeği, genci ve ihtiyarı var.

Kuyruğu, kuyruktakiler bilir de hiç o tarakta bezi olmayan bir kişi görünce ne düşünür? Ya da çok önce yaşayıp ölmüş biri dünyada ne var ne yok diye öbür dünyadan kalkıp gelse kuyruğu, kıtlık ve yokluk zamanlarındaki kuyruklara benzetir. "Biz gittik gideli, dünyada değişen bir şey olmamış, zira kuyruklar aynen devam ediyor" der. Veya daha reşit olmamış, halen okumakta olan bir öğrenci kuyruğu görse, "Bize derslerde çalışmanın öneminden bahsederler, hatta “herkes için ancak çalıştığının karşılığı var” derler. Okuldaki öğrendiklerimizle dışarıda gördüklerim taban tabana zıtmış. Baksana neredeyse yediden yetmişe küçüğü-büyüğü kuyruğa girmiş, ya çıkarsa deyip avanta peşine düşmüş. O zaman ben niye okuyayım ki; alayım bir bilet, bir de çıkarsa kısa yoldan köşe olur, yattığım yerden para kazanmış olurum. Bu kadar millet toplandığına göre vardır bir bildikleri..." dese kim ne cevap verebilir?

Maalesef görünen bu! Yani alın terletmeden kısa yoldan köşeyi dönme. Zengini, fakiri kuyrukta. Hepsi bir umut "Ya çıkarsa" peşinde. 

Geçmişi ta Osmanlı'ya kadar gitmekle beraber 1939 yılında adı konulan Milli Piyango her kesimden insana umut dağıtmaya devam ediyor. İşin garibi başında da milli ifadesi var ve devlet eliyle yürütülüyor. Bir nevi kumar! Hatta ta kendisi!  Bu işin devlet eliyle yürütülmesi bunu meşru kılmaz. Devlet kendi eliyle vatandaşa kumar oynatıyor. Kendisi yüklü paralar kazandığı gibi milyonlarca satılan biletlerden 4 kişiyi sevindiriyor. Diğer müşteriler, umutlarını önümüzdeki yılın yeni yıl biletlerine saklıyor.

Çoğunluk üzülürken bir anda milyonlara konan ve sevince gark olan 3-4 kişiye iyilik mi yapılıyor yoksa kötülük mü? Bence kötülük yapılıyor. Emek sarf etmeden aynı anda milyonlara kavuşan kişinin sağlığı bozulur, haydan gelen huya gider misali vur paylasın, çal oynasın diyerek harcıyor da harcıyor. Bakmayın televizyonların kuyrukta bekleyenlere "Talihli siz olursanız, bu parayı nasıl değerlendireceksiniz" diye sorduklarında "Efendim! Hacca-umreye gideceğim, Çocuk Esirgeme Kurumuna vereceğim, fakirlere dağıtacağım, cami-okul yaptıracağım, eğitime harcayacağım..." şeklinde cevap verdiklerine. Bekara avrat boşamak kolay dendiği gibi çıkmadan önce bol keseden atıp dağıtanlar eğer kendilerine çıkarsa ekseriyeti sözünde de durmuyor. Ki sözünde dursa bile bu şekilde gelen para hayra harcanmaz. Harcansa bile sevabı yoktur. Hayır da gelmez. 

Devletin, hayır getirmeyen bu işi kendi eliyle yürütmesinin yanında televizyonların  her gün yılbaşı biletlerini haber konusu yapması da vatandaşı teşvik etmektedir. 

Toplumsal tabanı oluşmuş olan bu şans oyunlarından devletin bir an evvel kurtulması, kurtulamıyorsa özelleştirmesi, bunu da yapamıyorsa başındaki 'Milli' kelimesinin kaldırılması yerinde olur kanaatini taşımaktayım. Yok bu iş, böyle geldi, böyle gidecek deniyorsa en azından televizyonlarda özendirilmemesi gerekir.

Allah herkese emeğinin karşılığını aldığı, emek sarf edilmeden para kazanmamayı, alın terletmeyi nasip etsin. Kimi kimseye muhtaç etmesin. Helalinden rızık versin. Bu topluma da emeksiz yemenin ayıp olduğu, asıl olanın çalışmak olduğu bilincini versin. Boğazından haram lokma geçirmesin. 03.01.2018 Ramazan Yüce 

*** 06/12/2018 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


2 Ocak 2018 Salı

Gül ile Çok Oynamak

İnsanların çok sevdiği bir çiçek türüdür gül. Birçok rengi vardır. Her bir renge ayrı ayrı anlamlar yüklenmiştir. Adına nice şiirler yazılmıştır. Sevgiliye takdim edilen en güzel hediyedir. Hemen suyun içine konur solmasın, kurumasın diye.

Çiçek/gül dalında güzeldir. Hem göze hitap eder, hem de gönle. Buram buram tüter. İnsanın içini açar. Koparmaya kıyamaz insan. Seyrettikçe seyreder. Tasavvuf edebiyatında önemli bir yere sahiptir. Hz Muhammed'e gül Muhammed denir.

Herkesin yanında özel bir yeri olan gül, narindir, kibardır. Okşamasını, tutmasını bilmeyenlerden hıncını iğnesini batırarak alır. Çünkü dikeni vardır. Gül, dikeniyle beraber güldür. Aynı zamanda kırılgan ve alıngandır. Ne zaman küseceği, neye alınacağı belli olmaz. Belki de istediği; ilgi, alaka ve okşamadır. Çünkü gıdası budur. Yeterince gıdasını alamayınca hayatı zindan olur. Hayat kendisine zindan olunca içine kapanır, kolay kolay açmaz. Açsa da yüz güldürmez. Çünkü kendisi gülmeyince etrafına da zırnık koku vermez. Belki de iltifat bekler. Görmediği iltifat onu yalnızlığa iter. Kendisine tat vermeyen gül; açsa bir türlü, açmasa bir türlü.

Hayatın vazgeçilmezi gülün, günlük hayatımızda var olması, bize koku vermesi, bize enerji vermesi, bizden biri olması isteniyorsa güle gıdasını vermek, gerekirse okşamak gerek. Zira almadan vermek sadece Allah'a mahsustur.

İnsanlar da gül gibi değil midir? Ne zaman kırılıp alınacağı belli olmaz. Zira her insanın bir damarı vardır. Dün bizden biri olan bugün bize yabancılaşmışsa, ırak illere gidiyorsa, içimize girmiyorsa o zaman ortada bir sorun var. Önce bu sorunu bularak başlamalıyız işe. Bunun yolu iletişimdir. Diyalog ortamı olmayınca ortalık üçüncü şahıslara kalır. Var gücüyle nefret pompalarlar. Böyle durumlarda yetkili ve yetkisiz kişilerin ağzını tıkamak gerek. Yoksa iş, birbirine rakip olmaya, hatta kan davasına kadar gidebilir. Bu zeminin oluşmasına tarafların sessizliği, ulu orta meydanlarda birbiri hakkında konuşması tetikler.

Herkesin ağzını tıkamanın yolu, tarafların bir araya gelmesi, alındıklarını ortaya dökmesi, birbirinden bekledikleri hassasiyetleri ortaya koymaları, birbirini anladıktan sonra kamuoyunun karşısına birlikte çıkıp ortak açıklama yapmaları en akıllıca hareket olur kanaatindeyim. Böyle yapılmazsa gül, yüz güldürmez. Biz güle, gül de bize üzülür. Bir zaman sonra kılıçlar çekilir, testi kırılır. Kırılan tek taraf olmaz. İkisinden de alır, götürür. Bundan camia zarar görür.

Unutmayalım ki dostun attığı gül yaralar. Ama güle atılan gül de gülü yaralar. Gülü başkasına yar etmeyelim. Biz güle gülelim, gül de bize gülsün. Biliyorsunuz gülümsemek de bir sadakadır. Haydi var mısınız sadaka kazanmaya! 02.01.2017



1 Ocak 2018 Pazartesi

Eleştiri ve Öneriye Niçin Sert Tepki Gösteriyoruz?

Bizde hamama giren terler diye bir söz vardır. Kim bir yere girerse veya giderse, çıkarsa, bir iş yaparsa terlemeyi göze alıyor demektir. Hayatta kolay hiçbir iş yoktur. Her işte mutlaka risk vardır. Beklenmeyen durumlarla, sürprizlerle karşılaşması muhtemeldir insanın.

Toplum içerisine çıkıp iş yapacaksa ilk önce eleştiri ve öneriye açık olması gerekir. Kimi iyi niyetle, kimi de art niyetli olarak eleştirir. İlk önce eleştiri, tenkit ve önerilere tahammül etmeyi bilecektir. Aynı zamanda kimin iyi, kimin de kötü niyetle söz söylediğini de bilecektir. Sapla-samanı ayırt edecektir. Yaptığı bir işi eleştireni paylamayı bırakacaktır. Önüne geleni haşlamayacaktır. Soğukkanlı bir şekilde konuşulanı dinleyip kiminin eleştirilerini dikkate alacak, kimine cevap verecek, kimine teşekkür edecek, kimine hiç cevap vermeyip sessiz kalacak. Öyle her önüne gelene ayar vermeyecek. Ekip ruhuna önem verecektir. Her işi kendisi yapmaya kalkmayacaktır. 

Bazı cevapları birlikte çalıştığı kişilerin vermesini sağlamalıdır. Kendisine makul dinlenme ve tatil ayarlamalıdır. Çünkü her işe koşturan, uyku-durak bilmeyen, her eleştiriye cevap veren bir vücut yorgun ve bitkin düşer. Vücut yorgunluğu, zihin ve beyin yorgunluğunu beraberinde getirir. Yeterince dinlenmeyince makul düşünemez. Her işini sertlikle gidermeye çalışır.

Toplum içinde amme adına iş yapanlar kim olursa olsun eleştirilir. Eleştiri, vatandaşın hakkıdır. Hamama giren terlemeyi göze alması gerekir.  Çünkü çoğu zaman işler beklendiği gibi gitmez, evdeki hesap çarşıya uymaz. Terlemeyi kabul etmeyenin hamamda işi olmaz. Evinde oturmalı, başka da bir iş yapmamalı. Hatta bu tiplerin toplum içine bile çıkmaması gerekir. Gerekirse 3-5 koyun alıp meralarda çobanlık yapsa yeridir.

Kimse layüsel değildir. Vazgeçilmez hiç değildir. Devir, ikna devridir. Ben yaptım oldu dönemi geride kalmıştır. Dost-düşman ayrımı yapmadan, kimin iyi niyetli olup olmadığını test etmeden herkese ayar vermek hayra alamet değildir. Belki de kibir göstergesidir. Zirveden inişe işarettir. Zira bu yöntem çoğu kimseyi kırar, alınganlık ve kırgınlıklara sebebiyet verir.  İnsanlar, özellikle sevdikleri yavaş yavaş uzaklaşır.  Bir de bakmışsın ki etrafındaki yığınlar içinde yapayalnız kalıvermiştir. 01.01.2018 Ramazan Yüce