Ana içeriğe atla

Eleştiri ve Öneriye Niçin Sert Tepki Gösteriyoruz?

Bizde hamama giren terler diye bir söz vardır. Kim bir yere girerse veya giderse, çıkarsa, bir iş yaparsa terlemeyi göze alıyor demektir. Hayatta kolay hiçbir iş yoktur. Her işte mutlaka risk vardır. Beklenmeyen durumlarla, sürprizlerle karşılaşması muhtemeldir insanın.

Toplum içerisine çıkıp iş yapacaksa ilk önce eleştiri ve öneriye açık olması gerekir. Kimi iyi niyetle, kimi de art niyetli olarak eleştirir. İlk önce eleştiri, tenkit ve önerilere tahammül etmeyi bilecektir. Aynı zamanda kimin iyi, kimin de kötü niyetle söz söylediğini de bilecektir. Sapla-samanı ayırt edecektir. Yaptığı bir işi eleştireni paylamayı bırakacaktır. Önüne geleni haşlamayacaktır. Soğukkanlı bir şekilde konuşulanı dinleyip kiminin eleştirilerini dikkate alacak, kimine cevap verecek, kimine teşekkür edecek, kimine hiç cevap vermeyip sessiz kalacak. Öyle her önüne gelene ayar vermeyecek. Ekip ruhuna önem verecektir. Her işi kendisi yapmaya kalkmayacaktır. 

Bazı cevapları birlikte çalıştığı kişilerin vermesini sağlamalıdır. Kendisine makul dinlenme ve tatil ayarlamalıdır. Çünkü her işe koşturan, uyku-durak bilmeyen, her eleştiriye cevap veren bir vücut yorgun ve bitkin düşer. Vücut yorgunluğu, zihin ve beyin yorgunluğunu beraberinde getirir. Yeterince dinlenmeyince makul düşünemez. Her işini sertlikle gidermeye çalışır.

Toplum içinde amme adına iş yapanlar kim olursa olsun eleştirilir. Eleştiri, vatandaşın hakkıdır. Hamama giren terlemeyi göze alması gerekir.  Çünkü çoğu zaman işler beklendiği gibi gitmez, evdeki hesap çarşıya uymaz. Terlemeyi kabul etmeyenin hamamda işi olmaz. Evinde oturmalı, başka da bir iş yapmamalı. Hatta bu tiplerin toplum içine bile çıkmaması gerekir. Gerekirse 3-5 koyun alıp meralarda çobanlık yapsa yeridir.

Kimse layüsel değildir. Vazgeçilmez hiç değildir. Devir, ikna devridir. Ben yaptım oldu dönemi geride kalmıştır. Dost-düşman ayrımı yapmadan, kimin iyi niyetli olup olmadığını test etmeden herkese ayar vermek hayra alamet değildir. Belki de kibir göstergesidir. Zirveden inişe işarettir. Zira bu yöntem çoğu kimseyi kırar, alınganlık ve kırgınlıklara sebebiyet verir.  İnsanlar, özellikle sevdikleri yavaş yavaş uzaklaşır.  Bir de bakmışsın ki etrafındaki yığınlar içinde yapayalnız kalıvermiştir. 01.01.2018 Ramazan Yüce




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde