9 Aralık 2017 Cumartesi

İsme Bakın Hele!

Muhammed Fethullah Kazım
Bu, bir çocuğun ismi. Yazık! Ömür boyu bu yükü taşıyacak.
Adını söylerken bile kaç nefes alacak?
Kağıda yazsa A4 kağıdının yarısını kaplar.
Bu kadar isim üstüne düşse çocuğun balı yarılır.
Aile büyükleri bu ismi koymak isterken:
-"Peygamberin adını koymak için Muhammed,
-Bir zamanlar hoca efendi diye bilinen zata olan sevgiden dolayı Fethullah,
-Dedenin gönlü olsun diye Kazım" diyelim demiş olmalılar.
Keşke aile büyükleri, herkesi memnun etmek yerine verdikleri isimle çocuğu memnun etmeyi deneselerdi.
Çocuğun ismi gözümün önüne gelince gözüm yoruluyor. Hangisiyle hitap edeyim diye bir an düşünüyorum. Sonra en kısasını seçiyorum.
Çocuğun yüzüne bakıyorum. Ciddi ve karamsar bir görüntüsü var. İçinde ne kıyametler kopuyor, kim bilir? Belki de ben bu kadar ismi nasıl taşıyacağım diye düşünüyor olmalı.
Biri kendini uyaracak olsa 'Muhammed Fethullah Kazım' diye sesleninceye kadar zaten iş işten geçmiş olur. Zaten ismin biri de bugün anılacak gibi değil.
Sahi, siz bu çocuğun yerinde olmak ister miydiniz?
Çocuk ileride ismini kaşe olarak bastırmak istese mühürcüler isyan eder.
Allah kimseyi bu çocuğun durumuna düşürmesin.
Dua edin çocuğun soyadını yazmadım... 09/12/2017 Ramazan YÜCE

Tek Sermayeleri Taş *

Tek dertleri tüm diğer ülkelerdeki insanlar gibi insanca yaşamak, evlenip çoluk-çocuğa kavuşmak; sıcak bir evleri, işleri-güçleri olsun olmalı. Ama olmadı bir türlü. Dertlerin beterini kaç nesil birden çekti, çekiyor, çekecek. Babadan oğula, anneden kızına miras geçer gibi geçti; bela, musibet, kan ve gözyaşı. Nice aileler yok oldu. Yok olmadıysa da her evden mutlaka cenaze ve cenazeler çıkmıştır. Hapishaneye girmeyen yok gibidir. Çoğu cezaevlerinden dâr-ı bekaya gitmiştir. Çoğu da doğup büyüdüğü ülkeye hasret. Ya sürgün hayatı yaşıyor, ya da mülteci durumunda. Her güne bombayla uyandı, eğer uyuyabildilerse.

Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekildiğinden beri yüzleri gülmedi hiç. Ne çocuğu çocukluğunu yaşadı, ne de büyüğü büyüklüğünü. Hiçbir gün geçmedi ki yüzleri gülsün. Hep kan, gözyaşı, ölüm ve işkence onların üç öğün yemeği oldu. Osmanlı’nın tarih olmasıyla birlikte onların imtihanı başladı. Bitmedi, hala da devam ediyor. Filistinliler’den bahsediyorum. Hani İshak peygamberin soyundan gelen İsrail Oğullarıyla baba bir kardeş olan İsmail peygamberin soyundan. Ne sağlam, ne metin insanlarmış. Öldürüle öldürüle bitmedi. Yıllardır işgal altında olmalarına rağmen hala dimdik ayaktalar. Dünyanın en şedit terör devletine karşı ölüm-kalım savaşı veriyorlar. Savaş dedimse ölüm-kalım mücadelesi onlarınki. Çünkü tek taraflı bir savaş onlara yapılan. Elleri-kolları bağlı, her yönden çepeçevre kuşatılmış durumdalar.

Tek sermayeleri taşlar. Masrafsız silah yani. Zaten başka bir silah edinmelerine ne paraları yeter, ne de izin veren. İsrail’in bomba, silah, dipçik, tank, uçağına karşı hiç ümitlerini yitirmeden yaşam mücadelesi veriyorlar. Ne korku var, ne de yeis. Ağızlarından çıkan, ‘La ilahe illallah’tan başkası değil. İsyan etmediler hiç. Hiçbir zaman için pes etmediler, Seslerini dünyaya duyurmaya çalıştılar. Zaman zaman intifada başlattılar, zaman zaman canlı bomba oldular. Tüm dünyaya ‘Burada insanlık yok ediliyor, soykırım uygulanıyor’ mesajı vermek istediler hep.

Dağı-taşı, demiri-çeliği ses verdi de insanlıktan hiç tık çıkmadı. Herkes aman bize bir şey olmasın deyip kafasını kuma gömdü, bana dokunmayan yılan bin yaşasın dedi. İsrail de bunu fırsat bildi. Ne Yehova ne der, dedi; ne dünya kamuoyu ne der dedi. Ne de Cumartesi günleri bari Filistinliler bir nefes alsın dedi. Gözü dönmüş bir şekilde saldırdı Filistinli’ye. Biliyor ki yaptığı zulüm âbâd olmayacak. Bunu bildiği için tek Filistinli kalmayacak şekilde dünyanın gözünün içine baka baka sömürgeciliğine ve zulmüne devam ediyor. Niye etmesin ki, nasılsa ne yapıyorsun diyen var? Ne de bu yaptığın ayıp diyen var? Allah korkum olmasa, vicdanımı dizginlemişsem, gözümü hırs bürümüşse, elime fırsat geçmişse ben de İsrail devletinin yaptığını yapardım herhalde. Çünkü bir Filistinli yaşadıkça rahat yüzü olmazdı benim için. Gün gelir hesap döner kabusunu yaşardım. Kimse İsrail devletinden geri adım ve merhamet beklemesin. Çünkü Allah, “İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin Yahudiler olduğunu” belirtiyor ayeti kerimesinde. İsrail de bunu yaşıyor ve gereğini yapıyor.

Filistin’in yüz yıldır devam eden çilesini görünce Osmanlı’yı bir kez daha hayırla yâd etmek isterim. Çünkü denge unsuruymuş, Müslümanların hamisiymiş. Ne zamanki o tarih sahnesinden el çektirildi, başta Filistin olmak üzere Orta Doğu rahat yüzü görmedi. Müslümanlardaki bu zihin yapısıyla gün göreceğe de benzemiyor. Filistinlilerin bu durumu, elliden fazla olan İslam dünyasının bir ayıbıdır, Filistinlilerin değil. Filistinlileri kendi haline, kaderine terk eden Arap ülkeleri bu ayıbı hep taşıyacak. Yaşarken onursuz bir şekilde yaşayacaklar. Filistinliler ise çile ve dert ile yoğrulmuş bir halk olarak belki ölecek ama onurlu bir şekilde ölecekler.

Allah kimseye Filistinliler’in gördüğü imtihanın onda birini göstermesin ve yaşatmasın. Biz onların davasına sahip çıkamadık. Tek sermayeleri taş olan bu yiğit insanlara yardım etsin. “Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin (Filistinlilere yüklediğin) gibi ağır yük yükleme.” Bugün zulüm yapan İsrail oğullarına, geçmişte yaptığın gibi “…üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıl.” Öyle bela ve musibetler ver ki diğer zulmedenlere ibret olsun. 09/12/2017 Ramazan YÜCE

* 11/12/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

7 Aralık 2017 Perşembe

"Deliyim Deli! Var mı Diyeceğiniz?"

Dünyanın son yüzyılında meydana gelen her olayda ABD söz sahibi ve oyun kurucu. Her türlü savaşın, pisliğin içinde bu ülke var. Silah onda, güç onda, en büyük ordu onda, para onda, uydu devletler arkasında.

Beklemediği bu güç onu sevincik delisi yaptı. Tıpkı gök görmediğin yaptığı gibi. Kendisini dünyanın hakimi sanıyor. Bu yüzden nerede bir halt işlenecek; o, orada. Her türlü rezaleti işlerken maşalar kullanıyor hep. Yaptığı savaşları kendi ülkesi dışında yapıyor. Kendisinin burnu kanamıyor. 

Oyun kurucu hep. Oyun kurarken hiçbir zaman tek ata oynamaz. Birden fazla atı piyasaya sürer. Her ata yem verir. Hangi at galip gelirse onunla çalışır. Kolay kolay kaybetmez. Kaybetti denilen yerde bile kazanır. 

Dağ kanunu en büyük yol haritasıdır. Başarıya giden her yol mübahtır onun için. Gerekirse terörist ile çalışır.  Kah başka ülkelerde kendisi adına çalışacak grupları besler, kah faizi yükseltir, kah indirir. Piyasaya sürdüğü karşılıksız para ile dünya ekonomisine yön verir. Kendi parası karşısında geri kalmış ve gelişmekte olan devletlerin parasının değerini düşürür. Kah değerlendirir. Hep kriz çıkarır ki burnunu sürteceği ülkenin ekonomisinin parasıyla oynar. Silah satar durmadan. Haddini bildireceği  ülkeye ambargo uygular, uymayanı yargılar ve cezalandırır. Bankalar arası para trafiğini kontrol eder. Daha olmadı teröre yardım ediyor diye bir ülkeyi işgal eder, gırtlağını sıkar, parasına el koyar. Ayakbağı olan, politikasını benimsemeyen, ardında saf tutmayan, kendisine diklenen ülkeye her türlü yaptırımı reva görür.

Akıttığı kanı, yaptığı ve yaptırdığı terörist eylemleri yeterli görmezse, işgal etmek istediği ülke için yeterli bir delil, kamuoyunu ikna edecek bir gerekçe bulamazsa ülkesindeki İkiz Kuleleri havaya uçurur. Ardından girmek istediği ülkeyi işgal eder.

Hep kazanmaya alıştı, kimse de sesini çıkarmıyor ya, burnunun dikine gider. Kaybedeceğini anladığı zaman iyice hırçınlaşır, saldırır. Asla kaybetmeye tahammül edemez. Varlığını Yahudi sermayesine borçludur. Bu yüzden Musevi lobisinin emrinden çıkmaz. Onların başkentini bile ilan eder.

Hasılı delidir, ne yapsa yeridir, sonradan görmedir, sığır yetiştiriciliğinden gelmedir aslı. Dünya sessiz kaldıkça "Ben ne yaparsam odur" diyor. Bu deliliğine rağmen güce boyun eğen bu dünya oldukça azgınlığı devam edecektir. "Bu delice hareketlerime rağmen hala elimi sallasam ellisi geliyorsa, ben her şeyi yaparım" diyor. 

Ayakta kalmasının başka da çaresi yok. Çünkü borç batağında. Çırpındıkça batıyor, battıkça hırçınlaşıyor ve yalnızlaşıyor. Beklenen sonunu gördükçe korkusundan işemeye başladı. Hep de cami duvarına işiyor, İslam'ın mahremine pisliyor. Sonradan görüp de arsızlaşan ne oldum delilerinin sonu hep hüsrandır. Bırakın biraz daha azsın, saldırsın sağa-sola, tıpkı deli danalar gibi. Tünel göründü. Bu asrın insanları bu müstemlekenin feci yıkılışına şehadet edecek, yakındır. Çünkü Güneş balçıkla sıvanmaz. 

ABD, yaptıkları tuğyanın bedelini ağır ödeyecek. Ama ABD'nin zulmüne sessiz kalıp sesini çıkarmayan dünya daha ağır bedeller ödeyecek; bu dünyada olmasa, öbür dünyada. 07.12.2017