2 Aralık 2017 Cumartesi

Şiddete Karşı Dayakçılar

Toplumda herkes dayağa ve şiddete karşı. Yeri geldiği zaman 'şiddete hayır' deriz. Bu devirde şiddet olur mu deriz. Nedense her türlü sorunumuzu şiddetle çözmeye kalkarız ve şiddet uygularız.

Kimin gücü kime yetiyorsa, Allah ne verdiyse elimizden geleni ardımıza koymayız. Öldüresiye döveriz. Yine de rahatlamayız. Aynı zamanda ortalığı velveleye veririz.

Dövmeye gücümüz yetmezse alttan alır, barış havarisi kesiliriz. Üzüntülerimizi ifade ederiz sadece. Bağrımıza taş bastırır, içimize atarız derdimizi.

Genelde gücümüz, gücümüz yettiğine yeter. Kazara bir öğretmen çocuğuna karşı elini kaldırsa sülalecek okulu basar, öğretmene had bildirmek için. Nasılsa öğretmenin arkasında kimi kimsesi yok. Kanun velinin arkasında. Basın zaten mal bulmuş mağribi kimi atlar bu tür haberlere. Toplumsal bir infiale dönüşür bu velvele. Dayağı yiyen öğretmen hakkında soruşturma başlatılır, savcılık harekete geçer. Mülki amir öğretmeni açığa alır. Öğretmene dayak atanların formalite icabı  ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılır.

Toplumun her kesimi öğretmene vurur da vurur. Dayak atanlara bir şey demez. Hatta 'eline sağlık' der. Kimse öğretmene, 'Bu iş nasıl oldu, çocuk ne yaptı, bu çocuğa sen ne kadar sabrettin' diye sormaz. Burada "Öğrenciye, çocuğa dayak atılmalı, bunda bir sakınca yok, çocuk hak etmiş" demek ve dayak atanı savunacak değilim. Ki, şiddetin savunulacak bir tarafı olamaz. Olmasını temenni etmediğimiz bu tür nahoş durumlar ortaya çıktığında yapılması gereken soğukkanlı olmak, bundan sonra bu tür durumların ortaya çıkmaması için neler yapılabilir sorusuna cevap aramak olmalıdır. Milli Eğitimin iç işleyişi geri planda işletilerek öğretmene gerekli ceza verilmelidir. Burada yangına körükle gidilmesin, uygulanan şiddete şiddetle karşılık vermenin yanlış olduğunu ifade etmek istiyorum. Çünkü dayak kişideki öz güveni yok eder. Ayrıca geçenle, olana yapılacak bir şey yoktur.

Ne çocuğu dayak yesin, ne de büyüğü. Dayaksız bir toplum olmamız temennisiyle. 02.12.2017 Ramazan Yüce

Banklara Nasıl Oturuyoruz?

Belediyeler; gezip dolaşanlar ve vakit geçirmek isteyenler oturup dinlensin, soluklansın diye cami önlerine, okul bahçelerine, kurum önlerine, park ve bahçelere bank, bazı yerlere de kameriya koyar. Toplumsal bir ihtiyacı gideren bu tasarruf takdire şayan bir hizmettir. Amme adına yapılan bu hizmeti bizler ne kadar yerinde kullanıyoruz?

Gözlemlerine göre çok hor kullanıyoruz. Ya yontup isim vb. şeyler yazıyoruz, bankların önüne konan masaları karalıyoruz, bank sabit değilse yerinden kaldırıyoruz, ya da yerinden kaldırmak için vidalarını çıkarıyoruz. Yediğimiz ve içtiğimiz yiyeceklerin çöpünü masaüstünde bırakıyoruz, çitlediğimiz çekirdeğin kabuklarını masaya veya altına rastgele çitliyoruz. Oturduğumuz bankı zaman zaman kırıyoruz, ters çeviriyoruz...Tüm bunları görüyoruz zaman zaman. Bir başka şey daha yapıyoruz banklara. Oturulması gereken yere ayağımızı, sırtımızı yasladığımız yere de kaba etlerimizi koyuyoruz. Ardından gelen başkaları da bizim ayağımızı koyduğumuz yere oturuyor. Ayağımızı koyduğumuz yeri elbisesiyle bir güzel temizliyor. İşin garibi bu ayakkabı ile tuvalete girilir, yerden pislik bulaşır. Her yere basar. Ardından aynı elbiseyle eve gidip kanape, koltuklara oturuyoruz, camiye gidip namaz kılıyoruz.

Kaçımızın içine siner bankları bu şekilde kullanmak? Kaçımız rahatsızız banklara bu şekil oturuştan? Güya sorsak her birimiz temiziz. Temizlik konusunda mangalda kül bırakmayız. İşin garibi bankları ve ortak kullanım eşyalarını bu şekilde kullanma ne ailede, ne okulda verilir. Birbirimize bakarak öğreniriz bunu. Sanırım her birimiz kendine temiz, kendine insan, kendine Müslümanız. Hepimiz halimizden memnun, yolumuza devam ediyoruz. 01.12.2017

Aklımı Alacaktı Senin Bu Köpeğin Be Adam!

Cuma akşamı okul arkadaşlarımla biraz oturduktan sonra 23.00 sularında evin yolunu tuttum. Gecenin karanlığında etraf ıpıssız. İnsanlar çekilmiş evlerine. Üşüten bir soğuk var dışarıda. Aralığın biri ne de olsa. Caddeden gelip geçen araçların gürültüsü var sadece.

Düşünceli bir şekilde kendi halimde kaldırımdan yürüyordum ki ihata duvarı demirle çevrili müstakil bir evin bahçesinden gelen bir hav hav sesi bozdu sessizliği. İrkildim birden. Çünkü hiç beklemiyordum. Köpek ön iki ayaklarını duvara dayamış şekilde bir o tarafa, bir bu tarafa havlayarak ipinden veya zincirinden kurtulmaya çalışıyor. Önce bağlı değil, duvardan atlayıp beni haklayacak dedim içimden ve korktum. Bağlı olduğundan emin olduktan sonra emin adımlarla yürümeye devam ettim. Kuru sıkı havlamaydı köpeğinki. Böyle desem de adımlarımı hızlandırdım. Zira köpek bu. Ya ipini koparıp özgürlüğüne kavuşursa -görünen o ki- ilk haklayacağı kurban bendim. Çünkü kendisine zarar vermeye gelen düşman gibi gördü beni. Havladı durdu. Taki ben uzaklaşıncaya kadar. 

Yaka ve Aşkan taraflarında yaygın bu tür bağlı köpekler. Bu mevkideki bulunan evlerde köpeğin olmadığı ev sayısı neredeyse yok gibidir. Kimi bağlı, kimi de başıboş bu bölgelerde gezip duruyor. Sabahın erken saatinde okula giderken sokak aralarında sere serpe uzanmış yatan onlarcasını görürüm çoğu zaman. Salınmışı sessiz-sakin, kendi halinde. Bağlısı kuru sıkı tabanca gibi atıyor durmadan. 'Ah bir bağlı olmasam, ben sana gösteririm' der gibi.

Köylerde bile bu kadar köpek yok desem mübalağa etmiş olmam. Evinin önüne bu şekilde köpek bağlayanların amacı sanırım evlerini korumak olmalı, özellikle hırsızlık yapmaya gelenlere bir korku ve gözdağı olsa gerek. Evinin önüne bu şekilde köpek bağlayanların evlerini merak ediyorum, acaba kaçının evine hırsız girmedi bugüne kadar? Zira nasıl ki hırsıza kilit olmazsa, köpeğin de çok faydalı olduğunu düşünmüyorum. Çünkü hırsız hangi evde ne tür risk ve tehlikenin olduğunu bilir ve ona göre tedbirini alır ve girmek istediği eve girer. Yeter ki hırsız istesin. Eğer değerlendirmem doğruysa bu köpeklerin tek misyonu var, benim gibi kendi halinde gelip geçen masum ve kendi gölgesinden korkan insanları korkutmak. Bir de hane sahibini rahatsız etmek. Çünkü ben o caddeden yürüyerek kaç günde bir geçerim. Bir daha ki yürüyeceğimde karşı kaldırımı tercih ederim. Köpek caddeden gelip geçen herkese havlarsa işte o zaman köpeğin sahibinin işi kül. Çünkü köpeğin havlamasından ev sahibi de uyuyamaz. Otururken bile her havlayışa kulak kabartmak zorundadır. Ama hiç üzülmem böylesine. Susacak diye beklesin dursun evinin veya yatağının içinde.

Şehir içinde evlerin önünde bağlı, hırlayan ve havlayan köpeklere bir çözüm bulunmalı. Yoksa ani havlamalarda olmayan aklımızı başımızdan alacak bu gidişle.