Ana içeriğe atla

Aklımı Alacaktı Senin Bu Köpeğin Be Adam!

Cuma akşamı okul arkadaşlarımla biraz oturduktan sonra 23.00 sularında evin yolunu tuttum. Gecenin karanlığında etraf ıpıssız. İnsanlar çekilmiş evlerine. Üşüten bir soğuk var dışarıda. Aralığın biri ne de olsa. Caddeden gelip geçen araçların gürültüsü var sadece.

Düşünceli bir şekilde kendi halimde kaldırımdan yürüyordum ki ihata duvarı demirle çevrili müstakil bir evin bahçesinden gelen bir hav hav sesi bozdu sessizliği. İrkildim birden. Çünkü hiç beklemiyordum. Köpek ön iki ayaklarını duvara dayamış şekilde bir o tarafa, bir bu tarafa havlayarak ipinden veya zincirinden kurtulmaya çalışıyor. Önce bağlı değil, duvardan atlayıp beni haklayacak dedim içimden ve korktum. Bağlı olduğundan emin olduktan sonra emin adımlarla yürümeye devam ettim. Kuru sıkı havlamaydı köpeğinki. Böyle desem de adımlarımı hızlandırdım. Zira köpek bu. Ya ipini koparıp özgürlüğüne kavuşursa -görünen o ki- ilk haklayacağı kurban bendim. Çünkü kendisine zarar vermeye gelen düşman gibi gördü beni. Havladı durdu. Taki ben uzaklaşıncaya kadar. 

Yaka ve Aşkan taraflarında yaygın bu tür bağlı köpekler. Bu mevkideki bulunan evlerde köpeğin olmadığı ev sayısı neredeyse yok gibidir. Kimi bağlı, kimi de başıboş bu bölgelerde gezip duruyor. Sabahın erken saatinde okula giderken sokak aralarında sere serpe uzanmış yatan onlarcasını görürüm çoğu zaman. Salınmışı sessiz-sakin, kendi halinde. Bağlısı kuru sıkı tabanca gibi atıyor durmadan. 'Ah bir bağlı olmasam, ben sana gösteririm' der gibi.

Köylerde bile bu kadar köpek yok desem mübalağa etmiş olmam. Evinin önüne bu şekilde köpek bağlayanların amacı sanırım evlerini korumak olmalı, özellikle hırsızlık yapmaya gelenlere bir korku ve gözdağı olsa gerek. Evinin önüne bu şekilde köpek bağlayanların evlerini merak ediyorum, acaba kaçının evine hırsız girmedi bugüne kadar? Zira nasıl ki hırsıza kilit olmazsa, köpeğin de çok faydalı olduğunu düşünmüyorum. Çünkü hırsız hangi evde ne tür risk ve tehlikenin olduğunu bilir ve ona göre tedbirini alır ve girmek istediği eve girer. Yeter ki hırsız istesin. Eğer değerlendirmem doğruysa bu köpeklerin tek misyonu var, benim gibi kendi halinde gelip geçen masum ve kendi gölgesinden korkan insanları korkutmak. Bir de hane sahibini rahatsız etmek. Çünkü ben o caddeden yürüyerek kaç günde bir geçerim. Bir daha ki yürüyeceğimde karşı kaldırımı tercih ederim. Köpek caddeden gelip geçen herkese havlarsa işte o zaman köpeğin sahibinin işi kül. Çünkü köpeğin havlamasından ev sahibi de uyuyamaz. Otururken bile her havlayışa kulak kabartmak zorundadır. Ama hiç üzülmem böylesine. Susacak diye beklesin dursun evinin veya yatağının içinde.

Şehir içinde evlerin önünde bağlı, hırlayan ve havlayan köpeklere bir çözüm bulunmalı. Yoksa ani havlamalarda olmayan aklımızı başımızdan alacak bu gidişle.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde