3 Kasım 2017 Cuma

Ali Ağabey, Namı Diğer Mahkum Ali

Okul ailesi olarak acımız büyük! Ali ağabeyi, namı diğer mahkum Ali, bugün itibariyle aramızdan ayrıldı. Çünkü sayılı gündü emektar Ali Ağabeyin bizdeki misafirliği. Karayollarından erken emekli olanlardan. Emekli olsa da rızkını temin için define macerasına atılmış. Hiç kazandı mı bilmem ama yakalanıp soluğu cezaevinde almış. Cezasını biraz çektikten sonra şartlı salıvermeden faydalanmış. Günlük 3 saat resmi kurumlarda çalışma görevi verilmiş kendisine. Daha önce hizmetli ihtiyacım var diyen nüfus müdürü, ihtiyacım yok diyerek fikir değiştirmiş. Bu her yeri altın olan cevherden biraz da başka kurum faydalansın istemiş sanırım. Seç-Beğen derken talih kuşu okulumuza güldü. Ne edersin ki sayılı gün geçti gitti.

Ne de çabuk kaynaşmıştı bizimle 1,5 aylık zaman diliminde. Sanki 40 yıllık dost gibiydik. Bizden biri oldu kısa zamanda. Okulun dış temizliğinden sorumluydu. 09.00-12.00 arası bahçe temizliği ondan sorulurdu. Teneffüs ziliyle beraber o da teneffüs yaptı. Zira kolay değildi koca bahçenin kağıtlarını toplaması. Öğretmediği kalmadı bize 10 dakikalık teneffüste. Bahçe dışındaki tatlı su çeşmesi şahit buna. Define nasıl aranır? Nerelerde vardır? Emrinde kaç kişiyi çalıştırdığını, nasıl yakalandığını, şartlı salıverme cezası bittikten sonra tekrar gideceğini anlattı durdu bize. Poşete doldurduğu altınları hangi ağacın altına koyduğunu bile söyledi. Biz kaçtık o geldi. Bulduğu bir ton altını duyunca bir an için öğretmenliği bırakıp peşi sıra takılmayı düşünmedim değil. Ama bende maharet yok ki! Cesaret de edemedim. Halbuki düğünler öncesi ne de çok işime yarayacaktı, onun peşine takılıp gitmek. Kaderde gömü bulup köşeyi dönmek de vardı, kodesi boylamak da. İkinci seçenek garantiydi benim için. Ama  Allah, “yürü ya kulum!” derse...neyse geçti artık. Ama kendisine az bir kırgınlığım var. Onu söylemeden geçemeyeceğim. Bana bir ton altın buldum dedi, müdür beye iki ton buldum demiş. Benden gizledi biraz kendisini. Demek ki güvenmedi bana. İşin garibi hep altın konuştu, muhabbetinden başka altının yüzünü de görmedik. İstedim bir tane ver diye. Vermem dedi. Sadece çölde serap misali sarı sarı altınları gözümün önüne geldi geldi, gitti.

On dakikalık teneffüste içtiğimizi burnumuzdan getirse de, anamızdan doğduğumuza pişman etse de, aramızda hep o konuşsa da -biz sabahçı içici grup- gıdamızı fazlasıyla aldık. Okulumuzda az daha kalsaydı bana içmeyi bıraktırmaması hiçten değildi. Dışarı korka korka çıktım, göremeyince hele şükür der demez, hemen çıktı piyasaya. Teneffüste o kafamızı doldurdu, biz gidip  derste boşalttık. Çünkü ders bize teneffüs gibi geldi. Zaman zaman devlet buna mı ceza verdi, yoksa bize mi diye düşünmedim değil.

Bir gün öğretmenlere ait çay ocağında sigara içmeyi takmış kafasına. Gidip yakmış. Kendisini çay işlerine bakan Ahmet Bey müdahale etmiş. İçersin-içemezsin atışmasının galibi Ahmet Bey oldu. Oldu olmasına ama o melek gibi Ahmet’i zıvanadan çıkaracaktı neredeyse. Sayesinde dinlemeyi, sabrın en güzel örneklerini uyguladık mecburiyet karşısında. "Sen kim oluyorsun da bana sigara içtirmiyorsun, benim dokuz yıl yöneticiliğim var" dedi. Bir gün yanıma bir iki arkadaşı alarak hışımla müdür beyin odasına vardım. Kendisine, “Hocam ben bu okula geleli bir yılı geçti, sizden bugüne kadar hiç talepte bulunmadım. Bugün buraya bir istekte bulunmak için geldim. Biz sabahçı grup,  Ali Ağabey’den çok memnunuz, fakat öğlenci grup bu cevherden faydalanamıyor. Bizim faydalandığımız yeter. Biraz da öğlenci grup faydalansa olmaz mı?” dedim. Müdür bey, bizden de dertliymiş. Ama isteğimizi yerine getiremedi maalesef. Çünkü Ali Ağabey’in çalışma saatleri savcılıkça ayarlanmış, 09.00-12.00 arası çalışması gerekiyormuş.

Hasılı erken kalkan erken yol alır misali biz Ali Ağabey’den çok şey öğrendik, aynı zamanda çok estağfurullah çektik, ya sabır dedik. Dini ritüellerin en güzel örneklerini verdik teneffüs aralarında. Ama geç kalkıp okula gelen öğlenci grup maalesef bu imkandan faydalanamadı. Okul yöneticilerine “Ali Ağabey, bu Cuma ayrılıyor, onun için herhangi bir program veya yemek düşünüyor musunuz” dedim. Olmadığını söylediler maalesef. Kendi imkanlarımla bari ardından bir helva dağıtayım dedim, düğünler öncesi tasarruf tedbirlerine takıldı. Hoş düğünler olmasa da cebimde akrep var, kolay kolay elim cebime gitmez ya neyse. En iyisi iki rekat şükrü namazı kılayım bari. Biz kurtulduk kurtulmaya. Bundan sonra okul, bahçe temizliğini kime yaptıracağım diye düşündün dursun.

İçinizde olur ya şaşar-düşer, yazıyı okumaya kalkanınız olursa, “Yazı amma da uzun olmuş” derseniz…doğrudur. Yazım uzun olmuştur. Ama Ali Ağabey’i anlatmak sayfalara sığmaz. Onun bize anlattıklarının yanında bu yazı ne ki? Biliyorum bu yazı Ali Ağabey’i anlatmak için yeterli değil. Zira Ali Ağabey anlatılmaz, ancak yaşanır. 

Okulumuza çok geçmiş olsun! Çok da sevinmeyelim, beterin beteri var, bakarsınız yarın bir başka şartlı salıverme daha geliverir başımıza. 03/11/2017

Ramazan YÜCE

2 Kasım 2017 Perşembe

Kendisini Dünyanın Merkezine Alan Tipler!

Hayatımızın vazgeçilmezlerindendir fıkralar. Hazır cevabın en güzel örneklerini görmek mümkün fıkralarımızda. İçinde zeka kokusu vardır. Kimsenin düşünemediği cevapları barındırır. Güldürürken düşündürür. Kıvamında anlatıldığında 'cuk' oturur. Dinleyen herkese kıssadan hisse verir.

Şimdi size -fıkra gibi- yaşanmış bir olaydan bahsedeceğim. Ardından da içimizde yaşayan dediğim dedikçiler için birkaç kelam etmek isterim. Güneysınır yöresinde yaşanmış bir olaydır. İsmi Hasan Hüseyin olsa gerek, Camgöz Hasan Hüseyin Lakaplı yaşlı  amcanın hindisini bir kamyoncu çiğner. Kamyoncu birçok kamyoncu gibi değildir. Hemen aracından iner, hindi can çekişirken murdar olmadan boynunu keser. Hindinin sahibini sorar, soruşturur. Sahibinin Camgöz Amca olduğunu tespit eder. Anlaşmak için amcayı yanına çağırır.
"Amca! Oldu bir kere, senin hindiyi çiğnedim, parasını vereyim," der. Amca:
"Olmaz" cevabı verir. Kamyoncu,
"Yeni bir hindi alayım sana" der. Amca yine,
"Cık olmaz" der. Kamyoncu,
"İyi amca, parasını kabul etmiyorsun. Yenisini alayım diyorum, onu da kabul etmiyorsun. Ne yapacağız ya?" der. Amca,
"Ben hindimi isterim" diye tutturur. Kamyoncu,
"Amca, biliyorsun hindi öldü, gerisin geriye gelmez. Şu inadı bırak da dediğimi kabul et, ben de yoluma gideyim," der. Camgöz amca,
"Ben onu, bunu bilmem; ne paranı, ne de yenisini kabul ederim. Benim hindinin boynunu ulayacaksın, hindi dirilecek, ben camiye giderken ardımdan gulu, gulu diye ötecek" demiş.

Fıkralara taş çıkartan ve inadın en güzel örneği bir olay diye düşünüyorum. Olayın bu kadarını biliyorum. Kamyoncu ile Camgöz amca anlaştı mı, nasıl bir yol buldular bilmiyorum. Zaten gerisi de önemli değil. Camgöz amcaya Allah rahmet eylesin, mekanı Cennet olsun. Fakat günümüzde Camgöz amcaya rahmet okutacak "dediğim dedik, astığım astık, benim sözüm doğru, en iyisini ben düşünürüm, mutlaka benim dediğim olacak..." kişiler vardır. Asla konuşamaz, kazara konuşmayı denesen de bir orta yol bulmazsın. Böyleleri dünyanın merkezine kendisini alır, dünyanın ve çevresindekilerin kendi etrafında dönmesi gerektiğine inanır. Mutlaka bu tiplerin dediği olacak. Acaba karşı tarafın söylediklerinde haklılık payı olabilir mi diye asla düşünmezler. Çünkü başka düşüncelerin doğru olmasına düşmandır. Fazla da düşünmezler, empati yapmazlar, yaptıkları empati tek taraflıdır. Sadece kendisine yontar. Bu; alınma hakkına sahip, başkasına söz söyleme yetkisine sahiptir. Ömrü başkasını eleştirmekle geçer. Kendisine hayatta yaptığın hiç hata var mı desen, tevazusundan vardır dese de örnek veremez. Kendisine karşı yapılan hata ve yanlışa asla tahammülleri yoktur. Ne zaman, neye alınacağını, neden hoşlandığını sen kestireceksin. Tabii kolay değil, kişinin kendisini dünyanın merkezinde görmesi.

Memnun edebilir misin böylelerini? Ne mümkün... Dünyayı altına sunsan, sırtında taşısan Nuh der, peygamber demez. Çünkü bu tipler yeniliğe, yeniye, farklı bakış açısına kapalıdır. Geçmişte yaşamaya devam eder. Rumi'nin dediği gibi "Dün dünde kaldı cancağızım, bugün artık yeni şeyler söylemek lazım" demez. Geçmişi bir tarafa bırakmadığı, zihninde taşıdığı müddetçe hem kendine yazık eder, hem de etrafında iletişim halinde olduğu kişilere. Kendi hatasını söylesen asla kabul etmez, ardı arkasına mazeret, gerekçe ve bahane üretir. İyi bir niyet okuyucusudur aynı zamanda.

İnsanları olduğu gibi kabul etmek isterim ama insanlar tek başına kaldıkları zaman acaba bende de hata var mı diye sorgulamasını isterim. Kendisine ışık vermeyen bu tipler etrafına da ışık vermezler/veremezler. Unutmayalım ki öz eleştiri yapmak Ademi bir yöntemdir, saldırmak, kırmak, dökmek, savunmak, gerekçe üretmek, bahane üretmek ise şeytani bir yoldur. Allah bilerek veya bilmeyerek şeytanın adımlarını takip ettirmesin. Atamız Adem’in yolunu seçmek en güzeli bence.

Allah kendisini sorgulayan iyilerle karşılaştırsın. Hep geçmişte yaşayan bu tiplere de yardım etsin. Ramazan YÜCE 02/11/2017


2.740,61 TL veya Para Biriktirmenin Yolu

Bazı insanlar “Para yetmiyor, ihtiyaçlarımı karşılayamıyorum, maaşım kıtı kıtına yetiyor, tasarruf yapamıyorum, elimde ne varsa harcayıveriyorum gibi dertlenir  durur. Böyle kişilere yol gösterebilirim. Zira burada tecrübe konuşuyor, haberiniz olsun. Yolumu takip ederseniz paranız yettiği gibi tasarruf da yapabileceksiniz. Tek yapabileceğiniz beni takip etmektir. 15 ay gibi bir zaman zarfınca 1740,61 TL para biriktirdim. Nasıl mı?

Diyelim ki uzamayan ve kısalmayan bir maaşınız var. Yani bordro mahkumusunuz. Aylık hesabınıza ne yattıysa harcayabilirsiniz. Bunun için ne yapıp ne edip maaşınızın yanlış hesaplanmasını, yani maaşınızdan bazı kalemlerin hesaplanmamasını sağlayacaksınız. Az veya çok maaşınızdan bazı kalemleriniz hesaplanmayınca ister istemez maaşınızı da düşük alacaksınız. Aldığınız maaşa göre harcama yaptınız, hesabınızda kuruş kalmadı her ay. Nice sonra maaşınızdaki hesaplanmayan kalemlerin hesabını yaptırıp bağlı bulunduğunuz saymanlığın ödeme yapmasını sağladığınızda elinize birikmiş bir yekûn para geçecektir. Al sana birikmiş para işte! Parayı toplu alınca hesabınıza fazladan para gelmiş gibi hissedersiniz kendinizi. Bir sevinç, bir sevinç! Deme gitsin. Hani birikmiyor diyordun. Gördün değil mi tasarrufu ve para biriktirmeyi? Sanırım tam iyi anlaşılamadı. O zaman ben 1740,61 TL’yi nasıl biriktirdiğimi anlatayım.

22/07/2016 tarihinde müdürlük yaptığım bir okuldan bir başka okula öğretmen olarak nakil gittim. 2017’nin Kasım ayına kadar yeni okulumdan maaş aldım. Aldığım maaştan ne kadar paraya ihtiyacım varsa çekip harcadım. Ne kadar maaş aldığıma pek bakmadım. Üç aşağı, beş yukarı aldığım maaşımı bilirim o kadar. Bir akşam arkadaşlarla beraber otururken özel sektörde çalışan bir arkadaşa içimizden biri “eline 4 bin lira geçiyor mu” diye sordu. Arkadaş da geçtiğini söyledi. Akşam evlerimize gitmek üzere ev sahibiyle vedalaşıp ayrıldık. Yolda özel sektör bir de para vermez derler, bakın bu arkadaş lise mezunu olmasına rağmen bizden fazla gelir elde ediyor. Biz daha 3500,00 lira  alıyoruz, dedim. Araçtaki arkadaşlar, “Biz de 3800,00 civarında alıyoruz deyince ben internet şubemden hesabıma yatan maaşıma baktım. Yanlışınız var, bakın 3527,00 lira yatmış bana dedim. Herkes -e devlet sayfasına girerek bordrosuna baktı. Diğer arkadaşların maaşları dedikleri gibiydi. Ama emsal olmamıza rağmen benimki düşüktü. Maaş işlerinden anlayan bir arkadaş benim bordroma baktı. “200 lira eksik alıyorsun ağabey,” dedi. İncelemesi sonucunda uzman öğretmenlikten kaynaklanan ek tazminatımın hesaplanmadığını söyledi. Eve geldikten sonra yeni okulumdaki tüm aylara göz attım. Hiçbir ay ek tazminatım hesaplanmamış. Yani 15 ay boyunca. Memur maaş katsayısının her altı ayda değiştiği, ek tazminatın aylara göre farklılık gösterdiği hesaba katılınca ortalama her ay 170 ila 195 arasında düşük almışım.

Okulum ile irtibat kurdum, “Hesaplanmayan ek tazminatımın hesaplanarak hesabıma yatırılması gerektiğine” dair dilekçe verdim. Eklenmesi gereken evrakı ekledim. Hazırlanan çeşitli ödemeler bordrosuna göre 2740,61 TL devletten alacağım çıktı. Bugün hesabıma baktım. Devletten alacağım toplam para hesabıma yatmış. Halihazırda hesabımda bu para duruyor. Sanki bulmuş gibi oldum. Bir sevindim bir sevindim. Şimdi içimdeki sevinçle beraber bu parayı ne yapacağım diye kara kara düşünmeye başladım. Ama sevinç, kara kara düşünmemden daha baskın.

Gördünüz para biriktirmenin yolunu. Yeter ki devletten alacağınız olsun ve siz de buna azmedin. 15 ay gecikmeli de olsa aldım ve hesabımda ve bana ait tamı tamına 2740,61 lira para var şimdi. Hani birikmiyor, artmıyor diyordunuz. Buyurun size birikmiş para. Yitik para veya bedavadan gelmiş bir para gibi geldi bana. Bunun için tek yapacağınız bir yolunu bulup maaşınızdan eksik ödeme yapılmasını sağlamak. Ama bunu siz bilmeyeceksiniz. Maaşınızı eksik alırken ayağınızı yorganınıza göre uzatacaksınız. Sonra bir bakmışsın ki eksik ödeme damlaya damlaya bir yekûn oluşturmuş. 

Ne diyelim? Sebep olanlardan Allah razı olsun. Eksik hesaplayandan, eksikliği görmeyen benden, eksik aldığımı söyleyen ve tespit edenden, bordromu hazırlayan ve evrakımı hazırlayandan...hepsinden Allah razı olsun! Bana iyi harcamalar, size de iyi biriktirmeler! Ramazan YÜCE 02/11/2017