Hayatımızın vazgeçilmezlerindendir fıkralar. Hazır cevabın
en güzel örneklerini görmek mümkün fıkralarımızda. İçinde zeka kokusu vardır.
Kimsenin düşünemediği cevapları barındırır. Güldürürken düşündürür. Kıvamında
anlatıldığında 'cuk' oturur. Dinleyen herkese kıssadan hisse verir.
Şimdi
size -fıkra gibi- yaşanmış bir olaydan bahsedeceğim. Ardından da içimizde
yaşayan dediğim dedikçiler için birkaç kelam etmek isterim. Güneysınır
yöresinde yaşanmış bir olaydır. İsmi Hasan Hüseyin olsa gerek, Camgöz Hasan
Hüseyin Lakaplı yaşlı amcanın hindisini bir kamyoncu çiğner. Kamyoncu
birçok kamyoncu gibi değildir. Hemen aracından iner, hindi can çekişirken
murdar olmadan boynunu keser. Hindinin sahibini sorar, soruşturur. Sahibinin
Camgöz Amca olduğunu tespit eder. Anlaşmak için amcayı yanına çağırır.
"Amca!
Oldu bir kere, senin hindiyi çiğnedim, parasını vereyim," der. Amca:
"Olmaz"
cevabı verir. Kamyoncu,
"Yeni
bir hindi alayım sana" der. Amca yine,
"Cık
olmaz" der. Kamyoncu,
"İyi
amca, parasını kabul etmiyorsun. Yenisini alayım diyorum, onu da kabul
etmiyorsun. Ne yapacağız ya?" der. Amca,
"Ben
hindimi isterim" diye tutturur. Kamyoncu,
"Amca,
biliyorsun hindi öldü, gerisin geriye gelmez. Şu inadı bırak da dediğimi kabul
et, ben de yoluma gideyim," der. Camgöz amca,
"Ben
onu, bunu bilmem; ne paranı, ne de yenisini kabul ederim. Benim hindinin
boynunu ulayacaksın, hindi dirilecek, ben camiye giderken ardımdan gulu, gulu
diye ötecek" demiş.
Fıkralara
taş çıkartan ve inadın en güzel örneği bir olay diye düşünüyorum. Olayın bu
kadarını biliyorum. Kamyoncu ile Camgöz amca anlaştı mı, nasıl bir yol buldular
bilmiyorum. Zaten gerisi de önemli değil. Camgöz amcaya Allah rahmet eylesin,
mekanı Cennet olsun. Fakat günümüzde Camgöz amcaya rahmet okutacak
"dediğim dedik, astığım astık, benim sözüm doğru, en iyisini ben
düşünürüm, mutlaka benim dediğim olacak..." kişiler vardır. Asla
konuşamaz, kazara konuşmayı denesen de bir orta yol bulmazsın. Böyleleri
dünyanın merkezine kendisini alır, dünyanın ve çevresindekilerin kendi etrafında
dönmesi gerektiğine inanır. Mutlaka bu tiplerin dediği olacak. Acaba karşı
tarafın söylediklerinde haklılık payı olabilir mi diye asla düşünmezler. Çünkü
başka düşüncelerin doğru olmasına düşmandır. Fazla da düşünmezler, empati
yapmazlar, yaptıkları empati tek taraflıdır. Sadece kendisine yontar. Bu;
alınma hakkına sahip, başkasına söz söyleme yetkisine sahiptir. Ömrü başkasını
eleştirmekle geçer. Kendisine hayatta yaptığın hiç hata var mı desen,
tevazusundan vardır dese de örnek veremez. Kendisine karşı yapılan hata ve
yanlışa asla tahammülleri yoktur. Ne zaman, neye alınacağını, neden
hoşlandığını sen kestireceksin. Tabii kolay değil, kişinin kendisini dünyanın
merkezinde görmesi.
Memnun
edebilir misin böylelerini? Ne mümkün... Dünyayı altına sunsan, sırtında
taşısan Nuh der, peygamber demez. Çünkü bu tipler yeniliğe, yeniye, farklı
bakış açısına kapalıdır. Geçmişte yaşamaya devam eder. Rumi'nin dediği gibi "Dün
dünde kaldı cancağızım, bugün artık yeni şeyler söylemek lazım" demez.
Geçmişi bir tarafa bırakmadığı, zihninde taşıdığı müddetçe hem kendine yazık
eder, hem de etrafında iletişim halinde olduğu kişilere. Kendi hatasını
söylesen asla kabul etmez, ardı arkasına mazeret, gerekçe ve bahane üretir. İyi
bir niyet okuyucusudur aynı zamanda.
İnsanları olduğu gibi kabul etmek isterim ama insanlar tek
başına kaldıkları zaman acaba bende de hata var mı diye sorgulamasını isterim.
Kendisine ışık vermeyen bu tipler etrafına da ışık vermezler/veremezler.
Unutmayalım ki öz eleştiri yapmak Ademi bir yöntemdir, saldırmak, kırmak,
dökmek, savunmak, gerekçe üretmek, bahane üretmek ise şeytani bir yoldur. Allah
bilerek veya bilmeyerek şeytanın adımlarını takip ettirmesin. Atamız Adem’in
yolunu seçmek en güzeli bence.
Allah kendisini sorgulayan iyilerle karşılaştırsın. Hep
geçmişte yaşayan bu tiplere de yardım etsin. Ramazan YÜCE 02/11/2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder