Okul ailesi olarak acımız büyük! Ali ağabeyi,
namı diğer mahkum Ali, bugün itibariyle aramızdan ayrıldı. Çünkü sayılı gündü
emektar Ali Ağabeyin bizdeki misafirliği. Karayollarından
erken emekli olanlardan. Emekli olsa da rızkını temin için define macerasına
atılmış. Hiç kazandı mı bilmem ama yakalanıp soluğu cezaevinde almış. Cezasını
biraz çektikten sonra şartlı salıvermeden faydalanmış. Günlük 3 saat resmi
kurumlarda çalışma görevi verilmiş kendisine. Daha önce hizmetli ihtiyacım var
diyen nüfus müdürü, ihtiyacım yok diyerek fikir değiştirmiş. Bu her yeri altın
olan cevherden biraz da başka kurum faydalansın istemiş sanırım. Seç-Beğen
derken talih kuşu okulumuza güldü. Ne edersin ki sayılı gün geçti gitti.
Ne
de çabuk kaynaşmıştı bizimle 1,5 aylık zaman diliminde. Sanki 40 yıllık dost
gibiydik. Bizden biri oldu kısa zamanda. Okulun dış temizliğinden sorumluydu.
09.00-12.00 arası bahçe temizliği ondan sorulurdu. Teneffüs ziliyle beraber o
da teneffüs yaptı. Zira kolay değildi koca bahçenin kağıtlarını toplaması.
Öğretmediği kalmadı bize 10 dakikalık teneffüste. Bahçe dışındaki tatlı su
çeşmesi şahit buna. Define nasıl aranır? Nerelerde vardır? Emrinde kaç kişiyi
çalıştırdığını, nasıl yakalandığını, şartlı salıverme cezası bittikten sonra
tekrar gideceğini anlattı durdu bize. Poşete doldurduğu altınları hangi ağacın
altına koyduğunu bile söyledi. Biz kaçtık o geldi. Bulduğu bir ton altını
duyunca bir an için öğretmenliği bırakıp peşi sıra takılmayı düşünmedim değil.
Ama bende maharet yok ki! Cesaret de edemedim. Halbuki düğünler öncesi ne de çok
işime yarayacaktı, onun peşine takılıp gitmek. Kaderde gömü bulup köşeyi dönmek
de vardı, kodesi boylamak da. İkinci seçenek garantiydi benim için. Ama
Allah, “yürü ya kulum!” derse...neyse geçti artık. Ama kendisine az bir kırgınlığım
var. Onu söylemeden geçemeyeceğim. Bana bir ton altın buldum dedi, müdür beye
iki ton buldum demiş. Benden gizledi biraz kendisini. Demek ki güvenmedi bana. İşin garibi hep altın konuştu, muhabbetinden başka altının yüzünü de görmedik. İstedim bir tane ver diye. Vermem dedi. Sadece çölde serap misali sarı sarı altınları gözümün önüne geldi geldi, gitti.
On
dakikalık teneffüste içtiğimizi burnumuzdan getirse de, anamızdan doğduğumuza
pişman etse de, aramızda hep o konuşsa da -biz sabahçı içici grup- gıdamızı
fazlasıyla aldık. Okulumuzda az daha kalsaydı bana içmeyi bıraktırmaması hiçten
değildi. Dışarı korka korka çıktım, göremeyince hele şükür der demez, hemen
çıktı piyasaya. Teneffüste o kafamızı doldurdu, biz gidip derste
boşalttık. Çünkü ders bize teneffüs gibi geldi. Zaman zaman devlet buna mı ceza verdi, yoksa bize mi diye düşünmedim değil.
Bir gün öğretmenlere ait çay ocağında sigara
içmeyi takmış kafasına. Gidip yakmış. Kendisini çay işlerine bakan Ahmet Bey müdahale etmiş.
İçersin-içemezsin atışmasının galibi Ahmet Bey oldu. Oldu olmasına ama o melek
gibi Ahmet’i zıvanadan çıkaracaktı neredeyse. Sayesinde dinlemeyi, sabrın en
güzel örneklerini uyguladık mecburiyet karşısında. "Sen kim oluyorsun da bana sigara içtirmiyorsun, benim dokuz yıl yöneticiliğim var" dedi. Bir gün yanıma bir iki
arkadaşı alarak hışımla müdür beyin odasına vardım. Kendisine, “Hocam ben bu
okula geleli bir yılı geçti, sizden bugüne kadar hiç talepte bulunmadım. Bugün
buraya bir istekte bulunmak için geldim. Biz sabahçı grup, Ali Ağabey’den çok memnunuz, fakat öğlenci
grup bu cevherden faydalanamıyor. Bizim faydalandığımız yeter. Biraz da öğlenci
grup faydalansa olmaz mı?” dedim. Müdür bey, bizden de dertliymiş. Ama isteğimizi
yerine getiremedi maalesef. Çünkü Ali Ağabey’in çalışma saatleri savcılıkça
ayarlanmış, 09.00-12.00 arası çalışması gerekiyormuş.
Hasılı erken kalkan erken yol alır misali biz Ali Ağabey’den
çok şey öğrendik, aynı zamanda çok estağfurullah çektik, ya sabır dedik. Dini
ritüellerin en güzel örneklerini verdik teneffüs aralarında. Ama geç kalkıp
okula gelen öğlenci grup maalesef bu imkandan faydalanamadı. Okul
yöneticilerine “Ali Ağabey, bu Cuma ayrılıyor, onun için herhangi bir program
veya yemek düşünüyor musunuz” dedim. Olmadığını söylediler maalesef. Kendi imkanlarımla
bari ardından bir helva dağıtayım dedim, düğünler öncesi tasarruf tedbirlerine
takıldı. Hoş düğünler olmasa da cebimde akrep var, kolay kolay elim cebime gitmez
ya neyse. En iyisi iki rekat şükrü namazı kılayım bari. Biz kurtulduk kurtulmaya. Bundan sonra okul, bahçe temizliğini kime yaptıracağım diye düşündün dursun.
İçinizde olur ya şaşar-düşer, yazıyı okumaya kalkanınız
olursa, “Yazı amma da uzun olmuş” derseniz…doğrudur. Yazım uzun olmuştur. Ama
Ali Ağabey’i anlatmak sayfalara sığmaz. Onun bize anlattıklarının yanında bu
yazı ne ki? Biliyorum bu yazı Ali Ağabey’i anlatmak için yeterli değil. Zira
Ali Ağabey anlatılmaz, ancak yaşanır.
Okulumuza çok geçmiş olsun! Çok da sevinmeyelim, beterin beteri var, bakarsınız yarın bir başka şartlı salıverme daha geliverir başımıza. 03/11/2017
Ramazan YÜCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder