29 Mayıs 2017 Pazartesi

Ramazandaki manevi iklim niçin diğer aylarda yok?

Cumadan cumaya doluluk oranına ulaşan camilerimiz teravih dolayısıyla bir ay boyunca yine şenlenmeye devam edeceğe benziyor. Zira yediden yetmişe; kadını-erkeği, yaşlısı-genci camilerdeki yerini aldı ramazanın ilk gününden itibaren. Camilerimizin dolup taşması bir o kadar sevindirici iken bir o kadar da üzücü geldi bana. Neden mi?

Ramazan Müslüman’ı gibiyiz sanki. Nasıl ki belirli gün ve haftalar dolayısıyla bazı günleri daha bir yoğun kutlayıp daha sonra bir sonraki yıla kadar unuttuğumuz  gibi dini de ramazana hapsetmiş görünüyoruz. On bir ay boyunca uzak kaldığımız camilere akın ettik bu ramazan dolayısıyla. Zaman zaman acaba dini mi yaşamaya çalışıyoruz yoksa geleneği mi diye düşünmeden edemiyorum. Çünkü ramazanda kılmak için akın ettiğimiz teravih bildiğim kadarıyla sünnet iken diğer beş vakit namaz farz. Üstelik farz namazları cemaatle eda etmek tek başına kılınana göre yirmi yedi derece daha fazla iken sünnet olan teravihe verdiğimiz önemi maalesef beş vakit namaza vermiyoruz gibi geldi bana. Anladığım kadarıyla sevapta da gözümüz yok. Aslında namazları farzdır, vaciptir, sünnettir diye bir tasnife tabi tutmayı uygun bulmuyorum. Zira namaz namazdır. Hepsi Allah'ın rızasını kazanmak için yapılan birer ibadettir. Sünnet olan bir namaza atfettiğimiz önemi niçin diğer beş vakit namazlara göstermiyoruz? On bir ay boyunca camilerimize uyguladığımız ambargoyu niçin ramazanda deliyoruz? Niçin ramazanda namaza ve camilere gösterdiğimiz ilgi ve alakayı diğer on bir aya da yaymıyoruz? Yoksa bir ay boyunca aldığımız manevi iklim yeterli mi geliyor?  Eğer sünnet namaz ile farz namaz arasında bir ayırım yapmamız gerekiyorsa farz olan namazlara daha bir özen göstermemiz gerekmiyor mu? Bu konuda sorulabilecek soruları çoğaltabiliriz.  

Ne kadar soru sorarsak soralım, dini yaşantı konusunda garip bir ikilem yaşadığımız ortaya çıkmaktadır. Garip yaşantımızı açıklama konusunda TEPAV'ın yaptığı araştırmaya bir göz atalım. “Bu ülkede yaşayanları % 75’i kendini dindar görüyor, % 70’i oruç tutarken beş vakit namazını düzgün bir şekilde kılanların oranı ise % 42’ler civarında” kalıyor. Dikkat etmişseniz oruç tutanlar ile namaz kılanların arasında % 30’lar civarında bir uçurum var. Oruç ve namaz yine Allah’ın emrettiği iki fariza iken farzın birine gösterdiğimiz özeni diğerine göstermiyoruz. Acaba millet kendine kolay geleni mi seçiyor desek? Öyle değil. Çünkü namaz kılmaya göre oruç tutmak daha bir zor ibadet. Benim bu araştırma sonucundan anladığım vatandaşımızın tercihi dini bir yaşantıdan ziyade toplumda yaşayan geleneklere bir uyum şeklinde tezahür ettiği şeklindedir.

Yazımızdan diğer beş vakit namaza önem vermeyenlerin teravih kılmaması, yine namaz kılmayanların oruç da tutmamasını kastettiğim anlaşılmasın. Birini yapmayan diğerini de yapmasın demek istemiyorum. Sadece yaşantımızdaki çelişkiye dikkat çekmektir niyetim. Dikkat çekerken teravih namazı kılarak ve oruç tutarak nasıl ki şeytanın bacağını kırabiliyorsak bu bacak kırma işini sadece bir aya hapsetmeyelim, tüm bir yıla yayalım. Ramazanlık Müslüman olmayalım. Camilerimiz diğer on bir ay garip kalmasın. Ramazanda gösterdiğimiz toplumsal refleksi diğer aylara da yayalım.

Ramazanda gösterilen dini duyarlılık ve yaşantının diğer aylara niçin sirayet etmediği bilimsel inceleme ve araştırmaya muhtaçtır.  Acaba ramazandaki bu manevi iklimin "Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır." şeklinde Buhari ve Müslim’de rivayet edilen hadisle bir ilişkisi var mı? Bakarsın TEPAV bu konuda da bir araştırma yapar. 29/05/2017



28 Mayıs 2017 Pazar

Camileri mesken edinmiş güney müftüleri *

Cuma akşamı teravihe gitmek için evden çıktım. Nerede kılayım derken daha önce gitmediğim bir camiye yöneldim. Caminin alt kat dolu olduğu için üst kata çıktım. Ezanın okunmasına beş dakika vardı. İmam ramazanla ilgili vaaz veriyordu. Yanıma yirmi-yirmi beş yaşlarında bir genç oturdu. İmam vaazını noktalarken ezan da bitmişti bu arada. Yatsının ilk sünnetini kılmak için ayağa kalkmaya davrandığımda yanımdaki genç moralimi bozdu. Bugün size bu sinir edici hareketten bahsetmek istiyorum.

Namaza kalkarken yanımdaki genç bana doğru eğilerek “Bu şekil gömleği kıvırmak ve kısa kol ile namaz kılmak mekruh” dedi. ‘Ne demek istiyorsun? Başka işin yok mu senin, git işine’ dercesine elimle işaret ettim. Bana “Sen bilirsin, benden söylemesi” dedi. Bir daha da bana karışmadı. Birlikte yan yana namazımızı kıldık. Namaz arasında ceketini çıkardı gencimiz. Acaba kendi gömleğinin kollarını kıvırmış mı diye dikkat ettim. Gömleğinin kollarını kıvırmamıştı gencimiz. Benden başka gömleğinin kolunu kıvıran var mı diye safın sağına soluna ve arkaya göz attım. Aynı bölümde birlikte namaz kıldığımız kişilerin yarıdan fazlası gömleğinin kollarını ya benim gibi kıvırmış ya da kısa kollu idi. Garibim hangi birini düzeltecekti bir ramazan boyunca… Keşke düzeltmeye ilk önce kendinden başlasa. Çünkü tahiyyattan kalkarken elleriyle yere destek vererek kalkıyordu. Bildiğim kadarıyla bu şekil kalkış da mekruh olsa gerek. Ayrıca namaz takkesi diye başına giydiği takke de öyle zannediyorum “Made in Chine” yazılı idi.

Niyetim gencin hatasını aramak ve bulmak değil. Olay basit olmaya basit ama moral bozucu cinsten.  Bu türden kişilere zaman zaman camilerde rastlamak mümkün. Camilerde yaşlıların olur olmaz çoğu şeye karıştığını biliyordum da gençlerin rastladığına pek şahit olmamıştım.
***
Lisede okurken gittiğim caminin imamı namaza gelemeyeceği zaman namazı kıldırmam için bana tembih ederdi. Ben de ezanı okuduktan sonra elime sarığı-cübbeyi alır, sünnet kıldığım yere koyardım. Namaz kıldırmaya ehil birkaç kişi vardı camiye gelen. Onlardan biri gelirse sarığı-cübbeyi onlara teklif etmekti niyetim. Yine bir gün sarığı ve cübbeyi namaz kıldığım yere koydum, yaşlı bir amca geldi yanıma ve kendinden emin bir şekilde, “Bu sarığı ve cübbeyi giy. Çünkü bunlar yere konmaz” diyerek bu giysilerin önemine işaret etmişti. Yine bu tipler başı açık ve çorapsız namaz kıldığına karışırlar. Camide namaz harici bağdaş kurmana, küçük çocukların ön saflara durmasına, çocukların gülüşmelerine ve konuşmalarına da müdahale ederler. Çocuklar namaza gelmez olduğunda da “Çocuklar camiye gelmez oldu” serzenişinde bulunurlar.

İlk teravihe bismillah derken bana gömleğin kolunu kıvırmanın mekruh olduğunu söyleyen gencimiz başta olmak üzere camide kendince irşat görevinde bulunan kişilerin samimi olduklarından şüphem yok. Çoğu da iyi niyetli bunların. Fakat dinden bir kural gibi söyledikleri furuatın furuatı olsa gerek. Keşke şekle önem verdikleri kadar öze dair bir şey söyleseler. Sonra söyleyecekleri ortamı önce bir test etseler. TEPAV’ın yaptığı araştırmaya göre bu ülkenin yüzde 42’i düzenli bir şekilde beş vakit namazını kılıyormuş. Keşke bu tipler namaz kılanlarla uğraştıkları kadar namaza gelmeyen kişilere karşı bu uyarı görevlerini yapsalar. Şekle ve giysiye önem verdikleri kadar kıldığımız “Namaz bizi hayasızlık  ve kötülüklerden –niçin- arındırmıyor?” diye düşünüp bunun üzerine kafa yorsalar… Ayrıca kişileri düzeltmeden önce o kişileri iyi bir şekilde tanımalarında fayda var. Bu işlerde usul-metot ve zamanlama  önemli.

Ben camilerde olur-olmaz uyarı görevi yapan bu tiplere ‘Güney müftüleri’ diyorum. Üzerlerine vazife olmadığı halde olur olmaz her şeye karışırlar. Madem çok hevesliler, keşke düzeltme işine ilk önce camilerin ön saflarında boş yer olduğu halde en arkada duvara bitişik saf tutan kişilerden başlasalar. Zira camilerde en önemli sorun bunlar. Başkasının saflardaki boş yere geçmesini engelleyen problemli tiplerdir bunlar. 28/05/2017

* 29/05/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

25 Mayıs 2017 Perşembe

"İlklerin okulu"

Her okulu diğer okullardan farklı kılan yönler vardır. Okullar da bu yönleriyle övünür durur. Şimdi size "İlklerin okulu" olmakla ön plana çıkmış bir okulun diğer okullardan farkını ortaya koymak istiyorum ki çalıştığınız okulda ufkunuz açılsın. Bu kıyağımı da unutmayın.
1.Öğretmenler kurulu toplantısında öğretmenin görüşüne pek yer verilmez, idare kendi planını önceden yapar, kuralları hızlı bir şekilde okur ya da söyler, ardından toplantıya son verilir. Yapılan kıvrak eğitim yerini uzun istirahate bırakır.
2. Her bir şube rehber öğretmeni aynı zamanda okulun yardımcısının yardımcısıdır. Okul her türlü işini sınıf öğretmenleri vasıtasıyla yapar.
·         Sınava gelmeyen öğrenci için dilekçeyi ders öğretmeni idareye değil, sınıf öğretmenine verir. Sınıf öğretmeni veliyi arar, öğrencinin sınava girmesini sağlar.
·         Kazanım değerlendirme sınavları parasını, okul katkı payını, okul kermesi için sınıfından toplanacak parayı...sınıf öğretmeni toplar.
·       Sürekli devamsızlık yapan öğrenciyi okul idaresine sınıf öğretmeni bildirir. Çünkü okul idaresi sürekli devamsızlık yapan öğrenciyi ilçeye bildirecektir.
·    Öğretmen kullanacağı fotokopi kağıdını evinden getirir, çekeceği fotokopiyi okul idaresinin verdiği şifre ile makineden çeker. Öğretmen fotokopi parasını ya sınıfından toplar, ya da cebinden öder.
3.Müdür yardımcısı girmesi gereken derse çoğu zaman girmez, öğrencileri okulun altını üstüne getirirken o ekranın başında kendini işine kaptırır.
4.Nöbetçi müdür yardımcısı, boş geçen dersler için öğretmen görevlendirmesi yapacağında gördüğü nöbetçi öğretmene "Boş musun" diye sorarak görevlendirmesini yapar.
5.Sabahleyin okula sadece nöbetçi olan idareci gelir. Diğerlerine ihtiyaç duyulmaz. Çünkü bu iş yetenek meselesidir. Beş kişinin yapacağını tek kişi halleder.
6.Nöbetçi müdür yardımcısı odasında pek durmaz. Çünkü durduğu zaman gelen taleplerin ardı arkası kesilmez.
7.Okulun açtığı takviye ve yetiştirme kursu için öğrencinin gelip gelmediğinin kontrolü yapılmaz, kursta görevli idareci odasından dışarı çıkmaz.
8. Öğretmenle istişare yapılmaz. Tüm işler A takımı ile yürütülür.
9. Okula yeni gelene hoş geldin denmez. Hoş geldin diyenin sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
10.Okul iletişime kapalıdır. Derdi olan, içi dolan meramını okulun whatsapp grubuna boşaltır.
11.Öğretmenle daha çabuk haberleşmek amacıyla kurulan whatsapp çoğu zaman geyik muhabbetine döner, kırılan ve alınan tepki göstererek gruptan çıkar, birkaç gün sonra whatsapptan sorumlu idareci gruptan çıkan kişileri yeniden ekler, tekrar çıkanı tekrar ekler.
12.Personelden birinin hastalığı, bir yakınının vefatı ortak whatsapp grubundan biri tarafından haber verilirse veya okulun göğsünü kabartacak bir başarı paylaşılmışsa whatsapp “Geçmiş olsun, başınız sağ olsun, tebrikler…” ile dolar. Her bir kişi yazar, ilgili kişi de cevap verir. Kimsenin aklına özelden arayayım, ya da özelden mesaj yollayayım gelmez. Sen de bu durumda her gelen bildirime “Acaba önemli bir durum var mı” diye bakmak zorundasın.
13.Okulun yapacağı kazanım değerlendirme sınavları daha önceden planlanmaz, planlansa da öğretmenin haberi olmaz. Merak eden öğrencilerden haber alır.
14.Bazı idarecilerin yanına herhangi bir iş dolayısıyla vardığında kafasını kaldırıp “Ne istiyorsun, buyurun sayın hocam, hocam lütfen oturur musunuz” gibi kelimeleri duyamazsın. Sen ayakta durdukça onun egosu tavan yapar. Devir o devir değil ama utanmasa tek ayak üzerinde durduracak.
15.Dönem sonunda toplantıda söylendiği şekilde sınav analizi vermek için ilgili yardımcıya teslim etmek için gittiğinde “Bu ne hocam, bunu niye getirdin, bunu kim istedi, ben böyle bir şey istemedim…” sözlerini de duyarsan hiç garibine gitmesin.
16.Personeli nöbet tutup tutmadığını kontrol için dolaştığında çok resmi olur, asla selam vermez, kolay gelsin demez. Çünkü resmi bir iş icra ediyor. Ayrıca kolay gelsin dense belki personel şımarır. Öyle ya burada devlet yönetiliyor, devlet dediğin ciddiyet ister. Sonra öğretmen milletine çok güler yüz göstermemek gerekir.
17.Nöbetin esnasında tuvalete gitmen, öğrencinin sorduğu soruya cevap vermen, onun problemini çözmen, sınıfta ya da öğretmenler odasında oyalanabilirsin. Şayet tutanağa razı isen. Sonra tutanak her kişiye tutulmaz. Gücünün yettiği, dişini geçireceği kişiye tutulur.
18.Okulda herhangi bir duyuru yapılacağında teneffüs saati beklenmez. Duyuru duyurudur. Aynı anda tüm okul, “42 BSK … araç sahibi aracınızı bulunduğu yerden çekiniz.” şeklinde bir anonsla karşılaşır. Yöneticiliği yanında trafik polisinin görevi de yapılır.
19.Okulda etkinliğe ayrı bir önem verilir. Yapılan kermeslerde ve okula getirilen zıp zıplarda ders işlenmez.

İlklerin okulunu anlatmak bu kadarla sınırlı değildir. Bunu anlatmak için ne kelimeler ne de cümleler yeter. Say say bitmez. Ancak yaşayan bilir. 24/05/2017

Not:Hakkını yemeyelim. Görevini çok iyi yapan, güler yüz gösteren, odasına vardığın zaman çay ikram edeyim diyen, halini-hatırını soran idarecileri de var. Tabii bu tipler ilklerin okulu olmayı bozan aykırı tiplerdir.