22 Mayıs 2017 Pazartesi

Allah'a borç vermek


İhtiyaç sahibi birine borç vermek, Allah’a borç verme olarak değerlendirilir. Bu şekilde borç vermenin ecrini Allah’ın kat kat artıracağı Bakara 245’de belirtilir.

Allah kimseyi borç ister duruma düşürmesin. Düştüğü zaman da borç isteyebileceği dostlarından eksik etmesin.

Borç isteyen de borcunu zamanında vermelidir. Günü gelip borcunu ödeyemeyecek olan durumunu anlatıp ek süre istemelidir. Borcunu zamanında ödemeyen, telefona çıkmayan, gelip derdini anlatmayan dostluğu kaybeder, itibarını zedeler, tekrar borç isteme yüzü olmaz. Üstelik yarın gerçek ihtiyaç sahibi borç istediği zaman, insanlar bu da ödemez diyerek borç vermezler. Maalesef zararı sadece kendisine değildir.

Verilen borç, ne alacaklıyı öldürür, ne de verecekliyi ondurur. İnsanların güveni kalmaz. Bildiğiniz gibi münafığın alameti 3'tür: Konuştuğunu zaman yalan konuşur, söz verir sözünde durmaz, emanete ihanet eder. Bu özelliklerin tamamı kendisinde olan münafık olur. Kendisinde bir tanesi olan % 33 münafık olur.

Borç alanlar, gelin itibarinizi zedelemeyin. Borç vererek sevap umanları günaha sokmayın, ileride mağdur olup borç isteyeceklerin önünü kapamayın..
.
Allah sıkıntısı olanların sıkıntısını gidersin, borçlulara borcunu ödeme azmi ve gayreti versin, borç verenlerin borç verme isteğini yok etmesin.


Her şeyden önemlisi de borçlar zamanında verilmezse kimsenin kimseye, Müslüman’ın Müslüman’a güveni kalmaz. 22/05/2014

20 Mayıs 2017 Cumartesi

"Kıçı kırık"

79 yılından beri tanırım onu. Kendisini hem alanında hem de alanı dışında yetiştirmiş biridir. İlgi alanına girmediği konu yok. Gidip görmediği yer yok. Yerinde durmaz, dursa da susmaz. Yüksek sesle konuşur, her konuda bilgisi var, tanımadığı insan yok. Dini bilgisinin yanında aynı zamanda iyi bir hatiptir.

Din alanında lisans mezunu olmakla beraber aktüalite, siyaset, yönetim, sosyal olaylar, spor, teşkilâtçılık vb. her tarakta bezi var. Tartışmayı sever. Tartışmalarda susturamadığı adam yoktur. Karşısındaki dişli biri de olsa yenildiği vaki değildir. En aciz kaldığı durumlarda sesi imdadına yetişir. Tartışmasını dinleyen az sonra kavga edecek sanır. Bedenen güçlü olmasına rağmen kavgada yer almaz. Ama muhatabını konuşmasıyla mat eder, rakibini dövmekten beter yapar. Tek istisnası var, lisede lavaboda birinden dayak yemiştir. Bu da, dövenin cehaleti tabii. Dua etsin o kişi. Kavga wc'de olmuş. Zira bizim değerlerimizde wc'de konuşmak yoktur. Yoksa bağırış, çağırışıyla okulu oraya yığar, kıyameti koparırdı. Dayak atan vurduğuna vuracağına pişman olurdu.

O kişiyle dün akşam yine beraberdim. Nice zamandır agresifliğine şahit olmamıştım. Kaç kişi zaptedemedik. Kah öne doğru yürüyor, kah görevlilere işaret ediyor, kah sağa-sola cevap veriyor, herkese homurdanıyor. Ağzından sık sık "İki tane kıçı kırık için bu kadar millet mağdur" sözü çıkıyordu. Kıçı kırık sözünü çok duydum ama onun ağzından pek duymamıştım. Anlamaya çalıştım bunun derdi ne diye. Tüm derdi bu akşam TV'de "Payitaht" isimli Abdülhamit'i anlatan bir dizi varmış, kendisini onu izlemek için  hazırlamış. Öndeki kıçı kırık dediği iki kişi ondan önce davranarak TV'den GS-Osmanlıspor Super lig maçını izlemeye başlamışlar. Kimse zaptedemedi onu sinirinden. İlk yarının sonuna doğru maçın sesini veren hoparlöre sabotaj yaptı onun bir arkadaşı, içimizdeki en masum görüneni...Ya sesten ya da görevlilerin o "iki kıçı kırığa" başka bir alternatif sunması sonucu adamlar kalktı gitti. Meydan bizimkine kaldı. Onun istediği kanal açıldı. Mutluluğuna diyecek yoktu.  Bir defa daha zafer kazanmış bir komutan edasıyla dizisini izledi.

O dizisini izlerken ben de filmi izler gibi yaptım. Sanal medyadan yazılar okudum. Biz izlemesek de olur. Önemli olan onun mutluluğu idi. O mutlu oldukça ondan daha fazla biz mutlu olduk.

Sabahleyin şu kıçı kırık kelimesinin anlamına bakayım dedim, "önemsiz, değersiz" anlamına geliyormuş. Bizim ki dizisine kavuşurken ben de zaman zaman duyduğum, anlamının kötü bir şey olduğunu sandığım kıçı kırık kelimesinin ne anlama geldiğini öğrenmiş oldum. Öğrenmenin yaşı yok, biliyorsunuz.

Siz siz olun bu arkadaş evinize gelirse ve o gün cuma ise ve tv'de de payitaht dizisi varsa lütfen kumandayı eline verin ya da "Efendim, bakmak istediğiniz bir kanal var mı?" diye sorun. Emniyet ve can güvenliğiniz açısından ayrıca hakaret yememeniz bakımınından böyle yapmanızda fayda var. Yok ben maç izlerim, kumanda bende derseniz kıçı kırık olmayı kabul etmek zorundasınız. Unutmayın, cuma akşamları payitaht dizisi olduğu zaman lütfen elinize kumandayı almayın. Haydi aldınız. O zaman açacağınız kanalı biliyor olmalısınız. Benden size söylemesi... Başka dizisi var mı izlediği? Onu da bilmiyorum. Biz şimdilik sadece payitahtı öğrendik.

Kim bu adam? Adı ne diye merak edebilirsiniz. Kim olması önemli değil, biliyorsunuz bizim kişilerle işimiz yok. Yaşını bari söyle derseniz 50 yaşında 5 çocuk babası...20.05.2017

19 Mayıs 2017 Cuma

Okul yararına yapılan kermesler

Okulların yıl sonunda yaptıkları vazgeçilmez etkinliklerinin başında okul yararına düzenlenen kermesler gelir. Okullar her şeyden vaz geçer ama kermesten asla. Çünkü paraya ihtiyacı olan, borçlanan okulların borçtan kurtulmak için başvurdukları bir etkinlik türüdür. Hızır gibi yetişir okul yönetiminin imdadına.

Okullar sıfır maliyetle gelir elde etmek için öğrenci, veli ve öğretmenleri harekete geçirir. İşin yükünü öğretmenler özellikle sınıf rehber öğretmenleri çeker. Sınıf öğretmenlerinin sermayesi de öğrenci velileridir. Her bir sınıf daha önceden kendilerine kalan ihalenin altından kalkmaya çalışır. Kimine içecek, kimine pasta, kimine börek vs içecek ihale edilir. Annesinin gönlünü yapan evinden bir şeyler yaptırır gelir. Annesinden yüz bulamayan öğrenci soluğu babasının yanında alır. Babasının cebine göz diker. Öğretmeninin istediği parayı alır, öğretmenine teslim eder.

Günler öncesinden başlayan hazırlıklar bitirilir ve kermes günü gelir çatar. Ortam hazırlanır. Kermeste satılacaklar satışa sunulur. Satışta gönüllü veliler ve zorunlu öğretmenler görev alır. Ailesinden parayı kapan öğrenciler sabahın ilk saatinden itibaren alışveriş kuyruğunda yerini alır. Öğrenci parasını bitirinceye kadar alır. Gün onundur artık. Nasılsa ders de yapılmaz. Çanta yok, kitap yok. O güne has olmak üzere okul forma serbestliği de olur. Öğrencinin mutluluğuna diyecek yoktur. Para zaten gani. Yediği önünde yemediği arkasında.

Okulun öğretmen ve hizmetlileri okula gelir getirsin diye kermes sonuna kadar hummalı bir çalışma içerisine girer. Hizmetli temizlediği sınıftan, öğretmen girdiği dersten daha fazla yorulur.

Kermeste herkes okula gelir getirsin diye çabalarken okul yönetimi ne mi yapar? Davet ettiği protokolu karşılama derdindedir. Kısa bir açılıştan sonra misafirler kendileri için ayrılmış salona alınır ve daha önce hazırlanan mükellef kermes sofrasına oturtulur. Okul yararına olacak diye öğrenci ve veliden lütfen getirtilen yiyecekler protokola peşkeş çekilir, pardon ikram edilir. Gelen protokol karnını doyurduktan sonra "Hayırlı olsun" diyerek bir bir ayrılır. Giderken elini cebine atar mı? Çorbada bizim de tuzumuz olsun, denir mi bilinmez. Zaten kimse de onlardan bir şey beklemez. Lütfedip gelmeleri  okul yönetimi için bir lütuftur. Kimse onlardan para beklemez. Öğrenciden gelecek gelir onlara yeter de artar bile. Sonra gelir önemli ama amirleri ve protokolu hoş tutmak ve memnun etmek daha önemli. Ayrıca taş atıp elleri mi yorulacak, sermayeden mi gidecek?

Kermeslere gelen üst düzey etkili ve yetkili kişiler görünür gider. "Sayın hocam okulunuzun durumu nasıl, eğitim düzeyiniz ne durumda, kermes eğitim ve öğretimi olumsuz etkiliyor mu? Çocuklar derse niçin girmiyor" denmez. Çünkü zaman o zaman değildir. Şimdi mesele boğazlar harbi ve gönül almadır. Zira düğün evinde oynanır, cenaze evinde ağlanır.

Kermeslerin vaz geçilmez protokolünden biri de STK yetkilileridir. Üye ziyaretlerine zaman bulamayan STK'lar yönetim kuruluyla birlikte tam kadro davette yerini alır. Sorun vakitte değil ikramda diyeceğim ama bu da çok kötü kalpli olduğumu gösterir. En iyisi içimde kalsın.

Prokotol en güzel şekilde karşılanmış, ağırlanmış, annelerin hayrımız olur diyerek yaptığı el emeği göz nuru nevaleden ikram edilmiş ve sorunsuz bir şekilde uğurlanmıştır. Satışa çıkarılmış yiyecekler tükenir, öğrenciler evine yollanır. Öğretmenlere kuru bir teşekkür edildikten sonra satıştan elde edilen paralar öğretmenin önünden alınır ve idare odasına geçilir, paralar sayılır ve harcanmak üzere okulun hesabına yatırılır.

Bu seneki kermes bitmiştir artık. Evli evine köylü de köyüne gider. Artık gözler önümüzdeki yılın kermesine dikilir ve iştahlar bir yıl sonrasına saklanır. 19.05.2017