Açık büfe yemek ortamında göze ve gönle hitap eden envaiçeşit yemekleri görmek mümkün. Fakat iştahla yiyebileceğin tadı tuzu olan yemeği ara ki bulasın. Ne tadı var ne de tuzu.
Anladığım kadarıyla buralardaki yemekler mideye hitap etmiyor, sadece gözü doyurmaya yönelik. Firmalar insan psikolojisini biliyor. Bu yüzden sadece gözü doyurmaya çalışıyor. Zaten göz doydu mu mide nasılsa doyar. Gözünün beğendiğini mideye yolladın mı istemez kalsın, açlık bundan iyi diyorsun. Aşçılar da özel seçilmiş olmalı. Öyle aşçı olacak ki en güzel malzemeden nasıl kötü yemek çıkarabilecek. Zaten bu tür aşçılar da ancak böyle yerlerde çalışabilir.
Bu kadar adı, malzemesi ve görüntüsü güzel yemeği yapmaya zaman ayıracaklarına, o kadar masraf edeceklerine ve çok sayıda eleman çalıştıracaklarına müşterilerin yemek yerine parmaklarını yiyebilecekleri birkaç kap yemek pişirseler, nasıl olur? Hiç de fena olmaz sanırım. Böyle olsa menü zengin değil diye müşteri gelmez. Adamlar haklı. O zaman basacaksın yemeği. Müşteri zibil gibi olur. Nasılsa gelen bir defa gelir. Koşa koşa gelen memnuniyetsiz ayrılır. Onlar ayrılırken diğerleri girmek için sıra bekler. Bu durumda adam yemekleri niye güzelleştirsin, değil mi? Çok bile böylelerine bu yemekler. Şimdi de gözlerini doyurmak için aldıkları yemekleri midelerine indirenler, nasıl hazmedip sindirecekler...onlar düşünsün dursun. Az bile onlara... Firma da aldığı parayı nasıl karların onun hesabını yapsın. 19.05.2017
19 Mayıs 2017 Cuma
18 Mayıs 2017 Perşembe
Bu sene okullar erken havlu attı
Eğitim ve öğretim yılının son haftalarında ders işlenirken bir efor düşüklüğü olur. Ölümüne derse girilir, dersler lütfen işlenir. Çünkü kimsede bir istek ve şevk kalmaz. Bir yılın yorgunluğu üzerlerine çöker kalır. Okulun tüm paydaşları uzatmalara oynar. Son iki hafta bu şekilde geçer. Buna alıştı Türkiye.
2016-2017 öğretim yılının kapanmasına daha bir ay var. Bu sene önceki yıllardan çok farklı. Son bir buçuk ay kala herkeste bir boş vermişlik var. Öğrenci okula gelmiyor, gelen öğrenci ders işlenmesini istemiyor. Alıcı olmayınca öğretmenlerin canına minnet. Okul yöneticileri ise okullarında etkinlik üstüne etkinlik yapıyor. Okulunda etkinliğini bitiren bir başka okulun etkinliğine katılıyor. Her bir etkinliğin vazgeçilmezleri var. İlçe MEM ve sendika temsilcileri. Okullar durmadan protokol ağırlıyor bu günlerde. Her etkinlik protokol, her protokol reklam demektir bugünlerde. Ders olmuş olmamış, öğrenci derse gelmiş gelmemiş kimsenin umurunda değil. Önemli olan etkinlikle okulunu gösterirken kendini de ön plana çıkarmak.
Etkinliklerden fırsat bulup derse zaman kalır da az sayıda öğrenci gelirse öğrencileri oyalayacak oyuncağımız da var; akıllı tahtalar. Sağ olsun devlet düşünüp akıl edinmiş bu tahtaları. Öğrenci çantasını, kitabını getirmemiş ama yanlarında seyretmek üzere film arşivleri var. Filmin biri izlenip diğerine geçiliyor. Eğer devlet bu tahtaları düşünmeseydi okulların son günleri nasıl geçecekti? Ders işleniyor ama tahtalarımız çalışıyor şükürler olsun!
Okullarda istenen başarı gelmezse hiç düşünmeye gerek yok. Suçlu belli. Öğrencilerine dersi iyi öğretmeyen öğretmenler. Hepsi para göz zaten. Suçlu belli olduğuna göre faturanın kime çıkacağı da belli. O zaman dert edinmeye gerek yok. Vur patlasın, çal oynasın.
Eğitim öğretimin bitmesine bir ay kala durum bu ise milli eğitimin işi bitmiş demektir. Herkes uzatmalara oynuyor. Herkesin kafası kumda. Hal böyle iken MEB'in ağlayanı yok, sahibi yok. Olan daha hayatın cenderesinden geçmemiş, günaha batmamış taze dimağlara oluyor. Zararı görecek ve çekecek olan da Anadolunun saf insanı maalesef.
Hakkını yemeyelim, okulların bir iyi yönü var; çocuklarımız her türlü sahtekarlığı, düzenbazlığı, yalanı, dolanı buralarda öğreniyor. Buralarda bu şekilde iyi bir şekilde yetiştirilenler sonra piyasaya gönderiliyor. Her okul yetiştirdiği nesil ile ne kadar gurur duysa azdır.
Hasılı, okullar miadını doldurdu, uzatmalar da bitti. Deniz zaten bitti, kum göründü.
Ruhuna fatiha! 18.05.2017
Etkinliklerden fırsat bulup derse zaman kalır da az sayıda öğrenci gelirse öğrencileri oyalayacak oyuncağımız da var; akıllı tahtalar. Sağ olsun devlet düşünüp akıl edinmiş bu tahtaları. Öğrenci çantasını, kitabını getirmemiş ama yanlarında seyretmek üzere film arşivleri var. Filmin biri izlenip diğerine geçiliyor. Eğer devlet bu tahtaları düşünmeseydi okulların son günleri nasıl geçecekti? Ders işleniyor ama tahtalarımız çalışıyor şükürler olsun!
Okullarda istenen başarı gelmezse hiç düşünmeye gerek yok. Suçlu belli. Öğrencilerine dersi iyi öğretmeyen öğretmenler. Hepsi para göz zaten. Suçlu belli olduğuna göre faturanın kime çıkacağı da belli. O zaman dert edinmeye gerek yok. Vur patlasın, çal oynasın.
Eğitim öğretimin bitmesine bir ay kala durum bu ise milli eğitimin işi bitmiş demektir. Herkes uzatmalara oynuyor. Herkesin kafası kumda. Hal böyle iken MEB'in ağlayanı yok, sahibi yok. Olan daha hayatın cenderesinden geçmemiş, günaha batmamış taze dimağlara oluyor. Zararı görecek ve çekecek olan da Anadolunun saf insanı maalesef.
Hakkını yemeyelim, okulların bir iyi yönü var; çocuklarımız her türlü sahtekarlığı, düzenbazlığı, yalanı, dolanı buralarda öğreniyor. Buralarda bu şekilde iyi bir şekilde yetiştirilenler sonra piyasaya gönderiliyor. Her okul yetiştirdiği nesil ile ne kadar gurur duysa azdır.
Hasılı, okullar miadını doldurdu, uzatmalar da bitti. Deniz zaten bitti, kum göründü.
Ruhuna fatiha! 18.05.2017
Nice ramazanlara! *
"Recep, şaban derken on bir ayın sultanı
ramazan geldi. Bu ay bizim rektifiye ayımız biliyorsunuz. Nefsi terbiye
edeceğimiz bu günler biraz çetin geçeceğe benziyor. Malum yaz aylarındayız.
İmsak geceye doğru, iftar ise yatsıya doğru koşuyor neredeyse. Bir öğün yemek atlamada
içimiz dışımıza çıkarken dile kolay 16 saatten fazla nefsi terbiye için günlük
yemeden, içmeden ve şehevi arzulardan uzak kalacağız.
Kim için? Elbette Onun için. Orucumuza kalben
niyetleneceğiz, iftarımızı açarken “Allah’ım senin için oruç tuttum, sana
inandım, sana güvendim ve senin verdiğin rızıkla iftar ettim.” diyeceğiz. Başka türlüsü de mümkün
değil zaten. Hiçbirimiz dünyayı verseler de bir başkası için bu kadar saat aç
ve susuz kalmayız. Amacımız rızayı Bari’yi kazanmak.
Zor olmayacak mı? Elbette zor olacak.
Gönlümüz, kalbimiz, inancımız oruç tutmak isterken nefsimiz istemeyecek. Nefis:
“Bu sıcakta, bu iş-güç arasında, bu kadar uzun bir zaman diliminde oruç tutmak
nasıl olacak?” diye bin bir türlü vesvese verecek. Zira Yusuf peygamber, “Şüphesiz
nefis, kötülüğü emreder…” demektedir. Nefsin görevidir bu. Nefse teslim olmak
ve olmamak meselesidir. Oruç tutmak isteyenlerin çoğu bir sendrom yaşayacak
oruca niyetin başlarında. Tıpkı çalışanların ve öğrencilerin haftanın ilk iş
gününde pazartesi sendromu yaşadıkları gibi. Haftanın ilk iş günü işine ve
okuluna isteksiz giden nasıl alışıyorsa oruca başlayanlar da hemencecik
alışıveriyor. Yeter ki “Ya Allah ya bismillah” diyebilsin insanımız. Bunun için
samimiyet, azim ve sebat gerekiyor. Yine insanda mangal gibi yürek olması
lazım. Ayrıca imanın bir gereğidir. İçerisinde riyanın olmadığı
ibadetlerimizdendir oruç.
Ramazan geldi hoş geldi sefalar getirdi.
Başüstüne deyip niyetleneceğiz hulusi kalp ile. Pekiyi ne yapalım ramazanda?
Sadece oruç mu tutacağız? Başka görevimiz yok mu? Var elbette. Dedik ya
ramazan bizim için rektifiye ayı. Bu ayın manevi ikliminden faydalanacağız.
Zaman depomuzu doldurma zamanı. Her şeyden önce Kur’an ile hemhal olacağız.
Çünkü ramazanı mübarek ve değerli kılan, bizim için hayat rehberi olan
Kur’an’ın bu ayda inmeye başlamasıdır. İçerisinde, bin aydan daha
hayırlı Kadir gecesini barındırıyor. O zaman bir taraftan gündüz saim olurken
geceleyin kaim olacağız. Uykuya biraz ara vereceğiz. Hazır şeytanlar zincire
vurulmuşken hasat olarak ne toplayabilirsek kardır bizim için. Kur’an’ı okurken
ne okuduğumuzu, niçin okuduğumuzu, bize ne dediğini bilerek okumamız lazım.
Yoksa günlük yirmi sayfa okumam lazım, ayın sonunda hatmetmem lazım çabası bizi
onu anlamaktan alıkoyabilir. Rabbimizden, tuttuğumuz oruçlarımızı kabul
etmesini isterken okuyacağımız Kur’an’ı anlamamızı ve anladığımızı yaşamamızı
nasip etmesini niyaz ederiz.
Başka ne yapalım? Ramazanın manevi iklimine
uygun yaşamak için çaba sarf edelim. Yalan, dedikodu, iftira, suizan vb
kötülüklerden uzak duralım, öfkemize hakim olalım, açlık ve susuzluğa karşı
sabırlı olalım; eşimizi, dostumuzu kırmayalım, işimizi aksatmayalım, mesaimize
riayet edelim, orucu uykuya tutturmayalım, mümkün olduğunca namazlarımızı
cemaatle camide kılmaya çalışalım, hayır ve hasenat yönümüzü daha bir ön plana
çıkaralım, fukara ve gurabaya iftar vermeye çalışalım, iftar davetlerini
ahbap-çavuş ilişkisine döndürmeyelim, iftar davetlerimizi mümkün olduğunca
evlerimizde vermeye çalışalım, davetlerde ikram edilecek yemekleri
abartmayalım, iftarda fazla yiyerek midemize eziyet etmeyelim. Yemeğimizi
yedikten sonra yemek duasının başında okuduğumuz “Yiyiniz, içiniz, fakat
israf etmeyiniz. Şüphesiz Allah israf edenleri sevmez.” ayetine bağlı
kalalım. Dilimiz farklı, midemiz farklı telden çalmasın.
Rabbim, içerisinde samimiyetin hakim olduğu
ibadetlerimizde devamlı olmayı nasip etsin bizlere. Nefsin arzularına yem
olmaktan korusun bizleri. Bu ramazan iklimi Müslümanların birlik ve dirliğine
zemin hazırlasın. Bizi bize yaklaştırsın. Bizi bir başkasına muhtaç etmesin.
Yalnızlaştırılmaya ve burnu sürtülmeye çalışılan ülkemize yardım etsin.
Orucumuzu tutmada bize kolaylıklar versin.
Birkaç kelam da oruç tutmayanlara…İsteyen
oruç tutar, isteyen tutmaz. Kimse oruç tutmadığı için bir başkasını ayıplayacak
değildir. Zira tutan kendisine tutar. Asla bizden onlara bir mahalle baskısı,
ayıplama ve kınama gelmez. Oruç tutmalarında bir sakınca yoksa bir kardeş
tavsiyesi olarak onların da oruç tutmasını gönlümüz arzu eder. Yok, eğer tutmak
istemiyorlarsa “Biri yer biri bakar, kıyamet işte ondan kopar” atasözüne
ve kültürümüze uygun bir şekilde yeme ve içmelerini daha tenha, daha ıssız
yerlerde yemelerini bekliyoruz onlardan. Buna da hakkımız var diye düşünüyorum.
İnşallah onları da en kısa zamanda aramızda oruç tutarken görmek isteriz.
Biz oruç tuttuk/tutuyoruz/tutacağız.
Karşılığını da sadece ondan bekliyoruz. Çünkü O, "Oruç, benim rızam için tutulmuştur. Bana
aittir, mükâfatını da ben vereceğim” buyurmaktadır.
Birlikte nice ramazanlara inşallah! 17/05/2017
* 27/05/2017 tarihinde Pusula gazetesinde yayımlanmıştır.
* 27/05/2017 tarihinde Pusula gazetesinde yayımlanmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)