26 Nisan 2017 Çarşamba

Endişenizde haklısınız bayım! *

Hepimiz biliriz ki Kandil PKK'nın yuvalandığı yer. PKK şimdi ikinci bir karargah için Sincar'ı üst seçmiş durumda. Türkiye, PKK'nın ikinci bir yerde yuvalanmasının önüne geçmek için hava harekatı düzenledi. ABD Dışişleri Bakanlığı, “TSK'nın Sincar'a yaptığı operasyon sonrası endişeli olduğunu” belirten bir açıklamaya yer verdi.

Türkiye'nin stratejik ortağını endişelendirmeye hakkı yok diye düşünüyorum. Sonra biz kimiz ki operasyonumuzla dünyaya dizayn veren büyük bir ülkeyi endişelendirmek. Ne haddimize. Derhal Türkiye hava harekatını durdurmalı. Türkiye'nin dostlarımızın midesini bulandırmaya hakkı yok. Yerini ve haddini bilmeli. Stratejik ortağımız az mı çaba sarf etti, az mı masraf etti PKK'yı kurmak, beslemek ve büyütmek için. Sonra insafa sığar mı daha yeni yerleşen örgütü daha tam yerleşmeden bombalamak. Bizde su içerken  bile yılana dokunulmaz.  Ayrıca dostumuza lazım bu örgüt. Onlar oraya iyice yerleşecekler ki efendilerinin hizmetine koşacaklar. Yerine iyice yerleşemeyen amirinden aldığı emirleri nasıl yerine getirecek? Türkiye sınırlarını aştı iyice. Bir defa sınırları dışında bir yere Türkiye’nin operasyon düzenlemesi hoş değil. Bu, Türkiye’nin işi değil. Türkiye’nin işi ülke sınırları içerisine bir terörist girerse ya o teröristi görmezden gelecek, ya “Beyefendi! Lütfen silahını indirir misin,” diyecek. Teröristle asker veya polis arasında çatışma çıkacak. Terörist elindeki silahla karşısındakileri tarayacak. Yeterince güvenlik kuvvetlerimizi öldürdükten sonra canı alınacak. Çatışma sonucunda şehit olan güvenlik güçlerimiz için siyasiler: “Bunun kanı yerde kalmayacak” şeklinde açıklama yapacak. Ardından şehitlerin cenaze törenine katılacak. Yaralı ailesine baş sağlığı dileyecek. Şehit ve gazi ailelerinin özlük haklarını iyileştirecek…Bu, yıllardır böyle idi. Şimdi ne oldu da Türkiye değişti. Hem içerideki teröristlere göz açtırmıyor, hem de ülke sınırları dışarısında operasyona imza atıyor. Bir defa Türkiye çizmeyi aştı. Türkiye’nin görevi pansuman tedbirlerle uğraşmak. Terörü kesin yok etme gibi bir görevi yok. Sonra bir örgüt kolay mı kuruluyor? Maliyetini hiç düşünüyor mu Türkiye. Bu böyle gidemez.

Türkiye kabuğuna çekilmeli, kendi başına ülkesini korumak için inisiyatif almamalı. Başta stratejik ortağımız olmak üzere 1963 yılından beri kapısında beklediğimiz AB ülkelerini endişelendirmeye mahal vermemeli. Hatta gidip Sincar’ın alt yapı vb hizmetlerini kendi elleriyle yapmalı. Attığı her bir bomba, öldürdüğü her bir terörist için binlerce kez özür dilemeli; verdiği zarardan dolayı örgüte, öldürdüğü her bir can için ailelerine yüklü maddi tazminat ödemeli. Bir terörist kolay mı yetişir sanıyor Türkiye. Bundan sonra da bir harekata kalkışmamalı. Eğer iç siyaset için bir operasyon yapacaksa önce stratejik ortağımıza günler öncesinden haber vermeli. Ortağımız da örgütün ileri gelenlerine haber uçurmalı. Örgüt de geçici bir süreliğine Sincar’ı boşaltmalı. Türkiye uçakları da boşaltılmış karargahın taşını toprağını bombalayarak zayiat vermeden geri gelmeli.

Ben bugüne kadar ülkemin başka ülkeden hiç özür dilemesini istemedim. Ama bu defa durum farklı. Türkiye dostlarımıza endişe veren bu haddini bilmez operasyonundan dolayı mutlaka birinci elden özür dilemelidir. Bir defa Türkiye’nin sonuç alma gibi bir görevi yoktur. Önemli olan dostlarımızı memnun etmektir. Hasılı yıllardır peşinden koştuğumuz, bir dediklerini iki etmediğimiz ağabeylerimize karşı çok ayıp etmiş oluyoruz. 26/04/2017



* 29/04/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Bizde seçim kaybetme gerekçeleri

Ülkemizde yapılan seçim veya referandumlarda kazanan ve kaybeden partiler, seçim sonrası seçim analizlerine yer verir. Analizlerin bir kısmı makul olmakla beraber özellikle seçimi kaybedenlerin analizleri iyi bir öz eleştiri yapmaktan ziyade nesnellikten uzak, kazananı ve seçmeni suçlar nitelikte olur hep.

Kaybedenlerin veya kaybedenleri destekleyenlerin seçim değerlendirmesi diye ortaya koydukları kendilerini ve seçmenini tatmin etmekten başka bir işe yaramaz. Çünkü yaptıkları, değerlendirmeden ziyade mağlubiyete gerekçe bulmak, bahane üretmek ve mağlubiyete kılıf bulma amacı taşır. Her mağlubiyetten sonra her türlü alternatif düşünülür, sonuçlar enine boyuna tartışılır. Burada mindere çıkıp kaybeden asla kendisinde bir hata bulmaz. Her bahane ile koltuğunu garanti altına alır ve partisinde tartışılmaz tek adam olmaya devam eder. Akıllarına gelmeyen tek şey partide bayrağı bir başkasına vermedir.

Mağlubiyet gerekçelerinin bir kısmına göz atalım. “Efendim, seçim eşit şartlarda yapılmadı. İktidar orantısız bir güç kullandı, devletin tüm imkanlarını seferber etti. TV kanalları bizi yeterince göstermedi, propaganda yapmamıza izin verilmedi…vs.” Bizde yapılan her seçimde ben hiç seçim ekonomisi uygulamıyorum diyen iktidar mutlaka devletin imkanlarını seçimlerde kullanır. Muhalefetin söylediği bu gerekçe makul ve mantıklı görünmekle beraber iktidarın bu yaptığı seçim sonuçlarını etkilemez. Eğer öyle olsaydı hiçbir iktidar muhalefete düşmezdi. Geriye dönük Türkiye seçimlerini incelersek arka arkaya seçim kazanan iktidarın sayısı fazla değildir. Gerekçe bulanların gözden kaçırdığı bir şey var. Bu millet sağduyu sahibidir. Feraset ve basirete göre oy verir. Oy verirken de iktidar olanaklarını fazla kullanana, her ilde miting yapana göre vermez. Vatandaşın oy vermede genelde tercih ettiği mağdur olan veya mağdur olduğuna inandığı bir parti varsa oyu o tarafa doğru kayar. Bu millet hapiste yattığı halde bazı kişileri vekil seçmiştir. Televizyonların bir iki cümleyle geçiştirdiği partileri iktidara taşımıştır. Türkiye siyaset tarihi bunun örnekleriyle doludur. Bu yüzden bu bahane seçmen nezdinde genel geçer bir mazeret değildir. Seçimde hile var, oylar değiştirildi…vb gerekçeler ise mazerete kılıftan başka bir şey değildir. Şunu herkes bilir ki sandık kurullarında her partinin temsilcileri olur. Birlikte tutulan tutanak sandık başkanı tarafından ilçe seçim kuruluna teslim edilmeden sandık üyeleri veya parti müşahitleri tarafından partilere ulaşıyor. Bence seçim kazanamayan siyasi partiler mazerete kılıf bulacağım diye halkın gözünde gülünç duruma düşüyorlar.

Muhalefetin niyeti gerçekten seçim sonuçlarını enine boyuna nesnel bir şekilde değerlendirmek ise bunun için Amerika’yı yeniden keşfe, öyle uzun uzadıya toplantı yapmalarına gerek yok. Oturup adamakıllı, “Seçmene kendimizi yeterince anlatamadık, anlattıklarımızda seçmen bizi ikna edici bulmadı, biz bu seçim atmosferinde şu şu hataları yaptık, aday tercihinde isabet ettiremedik, seçmenin dilini anlayamadık, vatandaş bizi değil, x partisini seçti. Seçim sonuçlarına saygı duyuyoruz…” deseler inanın vatandaş onları takdir eder. Seçmenin istediği siyasi partinin,  kendi öz eleştirisini yapmasıdır. Her seçimden sonra yenilgiye gerekçe üretmek bir sonraki seçimi de kaybetmektir. Çünkü kendini görmüyor demektir. Kafasını kuma gömen deve kuşu misalidir bu. İyi bir öz eleştiri bir sonraki seçimin ucundan tutmak demektir. Kazanmaya odaklanma demektir.
İktidara gelen parti de kendisini yenilemez ve zafer sarhoşluğuna devam ederse vatandaş onu da sandığa gömer. Vatandaşın önünden giden partiler hep el üstünde tutulur. Kendini seçmenini anlamaya adayan partiler sürekli çıtasını yükseltir. Hep aynı yerinde duran, seçmenin gidişatını okuyamayan siyasi partiler ise her seçimde bildik oylarını almaya devam ederler. 26/04/2017


AB maceramız sona ermeli *

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türkiye’yi siyasi denetime alma kararı verdi. AKPM Türkiye’yi 1996-2004 arası denetime geri döndürdü. Alınan kararda Türkiye’ye epey bir ödev yüklenmiş görünüyor. Gerekçelerinde ise Türkiye’de OHAL’in devam etmesi, KHK ile kararlar verilmesi ve demokratik kurumların işleyişinin bozulduğu sayılıyor.

1839 Tanzimat Fermanı ile Avrupa hayranlığımıza adım atmışız. 1856 Islahat Fermanı ile devam ettirmişiz. Ardından I. Ve II. Meşrutiyetler ile kendimizi iyice Avrupa’nın kucağına atmışız. 1949 yılında Avrupa Konseyine üye olmuşuz. 1959 yılında ortaklık başvurusunda bulunmuşuz. 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşması ile ortaklık sürecimiz  başlamış oldu. Önceleri hayranlıkla başlayan Avrupa maceramız 1960’lardan itibaren Birliğe girme şekline dönüşmüş.  Gördüğümüz gibi Tanzimat’tan bu yana 178 yıllık bir Avrupa maceramız var. Bizim AB üyesi olma müracaatımızdan sonra onlarca devlet Birliğe dahil edildi. Biz hala kapılarında Birliğe girmek için bekliyoruz. AKPM’ye en fazla destek veren altı ülkeden biri olan Türkiye Kopenhag kriterlerini yerine getirmediği gerekçesiyle işe sil baştan başlatılmak isteniyor. İçimizde beslediğimiz bir kısım sözüm ona vekil de oylamada Türkiye’nin aleyhine oy kullanmış. Eksik olmasınlar. Bizim beslemelerimiz daha ağır yaptırım gelsin diye önerge de vermişler ama sağ olsun Avrupalı dostlarımız -lütuf edip- reddetmiş. Yine Konsey, Türk vekillerinin verdiği FETÖ’nün terör örgütü ilan edilmesi önergesini de reddetmiş. Darbenin arkasında FETÖ’nün olduklarına da inanmıyorlarmış. Bizim vekillerimiz ödevlerine iyi hazırlanmamışa benziyor. Darbenin arkasında Avrupa var, bunu oylayalım deselerdi, daha inandırıcı olurlardı. Öyle zannediyorum Konsey bunu kabul ederdi. Yine onlara göre 15 Temmuz kurgulanmış ‘Kontrollü bir darbe’ idi ne de olsa. Bizim parlamenterlerin bizdeki terörün milyonda biri olan Fransa’da OHAL ne zaman kalkacak diye bir soru da sormalarını beklerdim.

Türkiye Devleti’nin yaşından daha fazla olan Avrupa hayalimize artık bir nokta koymanın zamanı geldi. Kendi içinde dağılma sürecine giren Avrupa’yla ortaklık komedisine, Batı aşıklığına son denmeli artık. Bu milletin onuruyla kimsenin oynamaya hakkı yoktur. Birilerinin bize sormadan Avrupalı olma hayallerini kursaklarında bırakmanın tam sırası şimdi. Bu konu referandum olarak halkın önüne gelmeli ve halka sorulmalı. Birliğin üyesi olan İngiltere bile AB’den ayrılmışsa bizim hayli hayli çıkmamız gerekir. Hatta durduğumuz hata. AB’nin kapısında beklemek bıyık ise oraya girmek sakaldır bizim için. Avrupa'yı bizim darbe artıkları ile baş başa bırakmalı.

Türkiye, AB sürecinde adına Kopenhag Kriterleri denilen mevzuatın başlığını Ankara Kriterleri şeklinde değiştirerek yoluna devam etmelidir.  Konsey’in -yapmamız için- verdiği ödevleri gözden geçirerek -AB istediği için değil- ülke ve ülke insanının faydasına olanları uygulamak için harekete geçmeli. Ülke içinde sosyal barışın sağlanması için elinden gelen çabayı ivedilikle sağlamalıdır. OHAL dolayısıyla insan hakları ihlalleri varsa, -ki var görünüyor- hiç zaman kaybetmeden bu mağduriyetler giderilmelidir.

 Türkiye hem içeriden hem de dışarıdan bir kıskacın içerisine çekilmek üzeredir. Yapılanlarla Türkiye’nin burnu sürtülmek istenmektedir. Zaman kenetlenme zamanı. Dışarı ile özellikle AB ile ilişkileri kesmeden, kapıları kapatmadan, sonuç alıcı bir diplomatik yol izlenmelidir. İçeride sosyal barışın sağlanması için hızlı adımlar atılmalıdır. Unutmayalım ki, içte bütünleşme sağlanmadan dışarıda başarı elde edilemez. Bunun için kutuplaşma ve gerilim siyasetinin yerine kimseyi dışlamadan herkesi kucaklayıcı bir yol/yöntem izlenmelidir. 25/04/2017


* 01/05/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.