23 Nisan 2017 Pazar

Hüsnüzan beslemek

Hucurat süresine ahlak süresi dense yanlış olmaz. Çünkü baştan sona bize en büyük eksiğimiz edebi anlatır. Hucurat süresi 12.ayette: "Siz ey imana ermiş olanlar! [Birbiriniz hakkında] yersiz zanda bulunmaktan kaçının;  çünkü [bu şekildeki] zannın bir kısmı [da] günahtır; birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın, ve arkanızdan birbirinizi çekiştirmeye kalkışmayın...." (Muhammed Esed Meali) buyurarak zan, kusur arama ve gıybetten kaçınmamızı emretmektedir. 

Her üç yasaklanan davranış bizim toplumsal yaramız. Peynir-ekmek gibi gıybet yaparız. Adına da muhabbet deriz. Zaten kusur ve ayıp örtme gibi bir düşüncemiz olmaz. Gördüğümüz kötü bir davranışı yaymak için bildiğimiz tüm iletişim araçlarını kullanırız herkese duyurabilmek için. Zan zaten bizim işimiz. Hatta kendimizi o kadar geliştirdik ki zannın da ötesine geçtik. Niyet okuyoruz artık.

Eskiden zannı ikiye ayırırdık. Kötü zanna suizan, iyi zanna ise hüsnü zan derdik. Hucurat 12'de yasaklanan zannın suizan olduğunu ifade eder, hüsnü zanda bulunmanın bir sakıncası yok derdik. Şimdilerde lügatimizde iyi zanda bulunmaya pek yer kalmadı. Gördüğümüz her hareketi, duyduğumuz her sözü kendimize göre kafamızda işliyor, kişi hakkında bir kanaat belirtmeye başlıyoruz. Hakkında kanaat sahibi olduğumuz kişi yanlış anlaşıldığını ifade edip gerekli açıklama yapsa da onun hakkındaki kanaatimizi değiştirmiyoruz. Hatta baskıyı görünce kıvırmaya başladı bile deriz. Zannı geçtik, yaptığımız iş iftira ve itham boyutuna ulaştı. Birbirimize iyi niyet beslemiyoruz. Sonunda hepimiz insanların içini okuyan iyi birer niyet okuyucusu olduk.

Fakültede okurken kişiler hakkında hüsnüzan beslemek gerektiğini söyleyen bir hocamıza bir arkadaşımız: “Hocam, başbakanımız Davos’ta diğer liderlerle beraber içki kadehi kaldırdı buna ne dersiniz” diye bir soru sordu. Hocamız: “Herhangi bir içecek diye düşünebiliriz. Mesela ayran olabilir” demişti. İyi niyetin bu kadarı da fazla demiştik. Şimdiki zan, isnatlarımızı görünce kişiler hakkında hocamızın dediği gibi düşünmemiz gerektiğini daha iyi anladım. Hayatta hiçbir şey gördüğümüz, duyduğumuz gibi olmayabiliyor. Sonra kötü bir hareketini gördüğümüz kişinin yanına giderek ona yaptığının yanlış olduğunu edebince anlatabiliyorsak ne ala. Yok, anlatamıyorsak ardından konuşmamızın bir faydası yok. Üstüne üstlük böyle yapmakla günaha girmiş oluyoruz.

Birbirimize karşı güvenin ve itimadın kalmadığı, adalet duygusunun hiç olmadığı kadar zedelendiği günümüzde toplumsal barışa katkı sağlaması amacıyla işe muhatabımıza hüsnüzan besleyerek işe başlamamızda yarar görüyorum. Hüsnüzan, bizdeki iyi niyetin bir tezahürüdür. İyi niyet beslersek karşımızdan da aynısını görürüz. Ne ekersek onu biçeriz, haberimiz olsun.

Değer mi bir başkasının kalbini kırmaya, onu incitmeye? Unutmayalım ki, kırılan kalbi ve gönlü tamir etmekten daha zoru yoktur. Sonra suizan beslemenin kendimize zararından başka bir faydası da yoktur. İyi bakmak, iyi görmek, iyi düşünmek sanırım Hucurat 12.ayetin dediğine daha uygun bir davranış olur. Müslümanca bir hareket olur. Hem karşı tarafı kazanırız, hem de sevap. Bir taşla iki kuş demektir bu. 23/04/2017

Bazı sanal tebriklerden gına geldi artık

Konya'da değişik okullarda 40 yıl görev yapan bir öğretmen vardı. Bu öğretmen emekli olmadan önce İl Milli Eğitim Müdürlüğüne şu meyanda bir dilekçe verir: "Türkiye'nin değişik bölgelerinde devletime kırk yıl hizmet ettim. Emekli olmadan önce en büyük hayalim Konya Orduevinde veya Konya Öğretmeninde idareci olarak çalışmak. Hiçbir zührevi hastalığım yoktur. Gereğini arz ederim."

Dilekçeye gülenler olsa da öğretmenimiz sonunda Konya Öğtetmenevine müdür yardımcısı olarak atanarak en büyük hayalini gerçekleştirmiş oldu. O zamanlarda fırsat buldukça öğretmenevine giderek yarım asra yakın hizmet eden bu idareci öğretmenimizle tanışma fırsatı buldum. Her vardığım zaman ayağa kalktı, elini uzattı, ardından sarıldı benimle. İdareci odasında otururken o etrafı dolaşmaya, yani başkasıyla kucaklaşmaya giderdi. 10 dakika sonra geldiğinde benimle ilk defa karşılamış gibi tekrar yanıma gelir. Önce hoş geldin sayın değerli hocam diyerek yeniden elini uzatır, ardından sarılma eylemini gerçekleştirirdi. Önceleri bu ilgiyi sadece bana gösteriyor sandım. Sonra gelen herkese aynı muameleyi yaptığını gördüm.

Öğretmenevinde çalışan diğer idarecilere bu arkadaş ne iş yapar burada dediğimde, onun görevi teşrifatcılıktır, dediler. Gelen herkesi karşılaması, hal-hatır sorup ilgilenmesi, sarılmanın ardından öpmesi görmeye değerdi gerçekten. Ah bu hoş geldin demeyi 5-10 dakika ara ile birkaç defa yapmasa daha iyi olurdu ama neyse o kadar hata kadı kızında bile olur. Sonra niye sarılıp öpmesin. Adamda zührevi bir hastalık da yoktu üstelik. Sonunda bu hocamız Konya plaka kodunu doldurarak 65 yaş haddinden emekli oldu. Onu tanıyanlar gelen bir kişiye hoş geldin dediğini unutur, bu yüzden aynı kişiye defalarca hoş geldin der diye söylerlerdi. Emekli olduktan kısa bir müddet sonra da vefat etti. Allah rahmet eylesin.

İyi de benim derdim bu şeker -gibi-hocamız değildi. Benim derdim sanal tebrikler. Bugün ardı arkasına gelen sanal tebrikleri görünce 10 yılı geçmiş bu hocamızı hatırladım nedense. Sanal tebriklerle bu hocamızın yaptığının arasında nasıl bir bağ kurdun diyebilirsiniz. Az daha sabredin isterseniz.

Malumunuz günümüzde her türlü tebrik, kutlama, geçmiş olsun dilekleri whatsapp aracılığıyla yapılmaktadır. Bugün de Miraç Kandili. Sabahın erken saatlerinden beri telefonuma gelen bildirimler eksik olmadı. Tamam bunu biliyoruz. Bize de geliyor diyebilirsiniz. Bunu ben de biliyorum size de geldiğini. Pekiyi size aynı kişiden aynı mesajın aynı günde üç defa geldiği oluyor mu? Bana geliyor böylesi bildirimler. Aynı kişi, aynı mesajı, aynı gün, önce oluşturulan gruptan gönderiyor, ardından özel numarama gönderiyor, az sonra da mesaj yoluyla geliyor. Benim derdim bu. Yukarıdaki 42 yıllık öğretmenlik yapan öğretmenimle bu kişileri aynı kategoriye koymam bundandır. Bir kişiye aynı mesaj üç defa gelir mi? Haydi hocamız 65 yaşında, unutup tekrar hoş geldin diyordu. Ya yaşı daha 65'e gelmemiş bu kişilerin ardı arkasına üç defa bildirim göndermesine ne demeli? İnanın unutsalar masum göreceğim bu yaptıklarını. Aynı mesajı önce oluşturduğu gruba, ardından telefonunda kayıtlı herkese gönderiyor. Bununla da yetinmiyor. Olur ya bir de mesaj göndereyim diyor. Gönder butonuna basarken bu arkadaş şu grupta var. Ona göndermeyeyim, tekrar olur diye bir seçme ve düşünmesi yok. Kime ne gönderdiğini bildiğini de sanmıyorum. Öylesine gönderiyor. Taş atıp da eli mi yorulacak, masraf mı edecek?

Kime ne mesajı gönderdiğini bilmeyen bu tipler yukarıda unuttuğu için tekrar tekrar sarılan ve hoş geldin diyen hocamıza kurban olsunlar. Adam unutuyordu ama yaptığında samimi ve içtendi. Şimdikiler gibi sanal tebrikçi değildi.

Abarttığımı düşünebilirsiniz ama inanın gına geldi artık. Yok, bizim için sakınca yok der de bana haber verirseniz size bir iyilik yapabilirim. Numaranızı bu tip bildirim gönderen dostlarıma verebilirim. 23.04.2017


Milliyetçi oylar

Referandum sonuçları değerlendirildiğinde İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgelerinde evetin, Ege ve Akdeniz Bölgelerinde ise hayırın bir baskınlığı söz konusu. Marmara Bölgesinde hayırın evete yaklaştığı, hatta bazı illerde evetin önüne geçtiği, Güney Doğu Bölgesinde ise evet oylarında bir artışın söz konusu olduğu görülmektedir.

Siyasi partiler seçime giderken referandumda evet veya hayır diyeceklerini deklare ettiler. Çoğu da görüşleri çerçevesinde çalışma da yaptı. Bildiğiniz gibi AK PARTİ, MHP, BBP ve HÜDA PAR evet, CHP, HDP, SP vb ise hayır bloğunu oluşturdu. Evet bloğundaki oyların sandığa tamamen evet şeklinde yansımadığı, hayır bloğu ise göründüğü kadarıyla bir önceki seçime göre oylarını artırmış görünmektedir. Bir önceki seçime göre bir kısım seçmen referandumda oy rengini değiştirmiştir. Her partide geçişlilik olmakla birlikte MHP oylarında bir parçalanma söz konusu. Sanki çoğunluğu hayıra gitmiş gibi. Özellikle sahillerdeki MHP oylarının silme hayıra gittiği, İç Anadolu ve Karadeniz'deki MHP oylarının ise bir kısmının evete, büyük bir kısmının ise hayırda karar kıldığını söyleyebiliriz. Buradan hareketle sahilde yaşayan milliyetçi oylar, ulusalcılığa daha yakın, içerlerdeki milliyetçi oylar ise Ak Parti'ye daha yakın denebilir.

MHP oylarının çoğunluğu hayır şeklinde ortaya çıkması, evete çok azının gelmesi MHP’deki çalkantıya işarettir. Oyların farklılaşmasından MHP’nin içinin kaynadığını söyleyebiliriz. MHP seçmeninin çoğunluğu ilk defa liderini dinlememiştir. Bunda MHP’nin olağanüstü kongre sürecini iyi yönetememesi düşünülebilir. 01 Kasım seçimlerinden sonra MHP içerisinde liderliğe oynayan kişiler ortaya çıkmış, tüzük değişikliği için imzalar toplanmış, mahkemelerin kongre sürecini nakzedecek şekilde kararlar vermesi MHP içerisini iyice karıştırmıştır. Bu karışıklık kafa karışıklığına da sirayet etmiştir. Partiye bayrak liderlik potansiyeli taşıyan kişiler partiden ihraç edilmiştir. Bunun sonucunda da MHP’ye gönül verenler ikiye, üçe, dörde bölünmüş durumdadır. Bu bölünmüşlük sonucunda MHP, tabanına hakim olamamıştır. MHP tabanının liderinin evet tercihine rağmen evet dememesinde bölünmüşlüğün yanında AK Parti ile geçmişteki kutuplaşmanın da etkisi vardır. Yıllardır ülkeyi yöneten AK PARTİ idareci atamalarda tek bir sendika üyeleri dışında diğer sendika üyelerini tercih etmemesi de etkendir. 15 Temmuz darbesiyle birlikte AK Parti ve MHP liderlerinin birlikte hareket etmesi tabana yansımamıştır. Üst birliktelik sağlansa da alt birliktelik sağlanamamıştır.

Türkiye siyaseti zaman zaman düşman kardeşleri bile bir araya getirebilmektedir. Dün birbirine düşman gibi davrananların kısa bir zaman sonra bir araya geleceği bundan sonra özellikle 16 Nisan referandumu sonrası daha sık görülecektir. 2019 seçimleri birlikte hareket etme ruhuna daha fazla ihtiyaç duyacaktır. Bundan dolayı ülkeyi yöneten iktidar, atamalarda dengeyi gözetmesinde fayda vardır. Tek sendika üyelerini yönetici atamalarda gözetmesinden ziyade başka sendikaların üyelerine de şans ve imkan vermelidir. 16 Nisan’daki liderlerin birlikteliğinin tabana yayılması için buna mutlaka ihtiyaç vardır.

AK Parti ahbap-çavuş görüntüsü veren atamalarda mutlaka objektif kriterlere yer vermelidir.  Her düşüncedeki insanlara kamu atamaları açık olmalıdır. İlk iş olarak sözlü mülakatlara son vermelidir. Yönetimde adaletin sağlanması için bu ülkede neşvünema bulan her düşüncedeki dürüst insanlara kamuda görev yapacak ortam sağlanmalıdır. Toplumsal barış için bu şarttır. Eğer bu yapılmazsa milliyetçi oyları karşı cephede toplanmış görebiliriz. 23/04/2017