3 Şubat 2017 Cuma

Sadece kendi işini yap!

-Azizim! Kadir-kıymetim bilinmiyor. Müthiş yetenekliyim. Birikimlerimden herkes faydalansın istiyorum.
-Ne özelliğin var senin?
-28 yaşımda çocuğum var, berbere gitmez, tıraşını ben yaparım.
-Başka?
-Her türlü elektrik ve elektronik tamir işlerinden anlarım, tamirciye götürmem. Kendim yaparım.
-Başka?
-Çok güzel resimler çizerim.
-Güreş, spor, koşu ve yüzme ile ilgilendim. İki defa boğazı yüzerek geçtim.
-Eee..
-Küçüçük bir toprak parçasında her türlü meyve ve sebze yetiştiririm.
-Küçük bir yerde nasıl yapıyorsun bunları?
-Bir ağacın bir dalında kiraz, diğerinde şeftali, öbüründe kayısı, diğerinde vişne yetiştiririm.
-İlginç!
-Hikaye ve şiir yazmayı çok severim.
-Hangi konuları işliyorsun eserlerinde?
-Tek gayem vardır: Tebliğ içermesidir. İnsanlara doğruluğu, dürüstlüğü, çalıp, çırpmamayı anlatmaya çalışırım.
-Başka ilgi alanına giren var mı?
-Olmaz mı? Siyasetle de ilgilendim. Birçok sivil toplum kuruluşlarında yönetim görevi aldım, hala alıyorum.
-Esas mesleğin ne senin?
-Diş hekimiyim ben.
-Bunca iş ve hobinin arasında işine nasıl vakit ayırıyorsun? İşini yapabiliyor musun yani?
-Elbette. üstelik ben gazetelerde yazılar da yazıyorum.
-Deme ya. Nasıl yapıyorsun bu işi?
-Dedim ya ben çok maharetliyim.
-Ama pek tanınmıyorsun.
-Tevazumdandır.
-Haydi diğer işleri anladım. Gazetede yazmak için belli bir birikimin olması gerekir.
-Efendim tamam birikimin vardır, bunları yazmaya nasıl vakit ayırıyorsun sen? Ki gördüğüm kadarıyla her dalda oynuyorsun. Bir defa vaktin olmaz kalmaz senin. Haydi anladım, berberlik, tamir gibi işleri yapıyorsun. Toprakla uğraşmak da hobin. Duygulu biri olabilirsin, şiir de yazabilirsin. Hikayeye de eh diyelim. Ya yazarlık?
-Meslek sırrı efendim!
-Ne demek bu.
-Efendim  ben özel çalışıyorum. özel muayenehanem var. Müşteri beklerken -ki pek gelmiyor- internete giriyorum. Bir girince çıkamıyorum oradan dünyaya açılıyorum. Sanal alemde ve dijital ortamda her konuda yazılmış yazı var. Yazacağım konu ile ilgili  ismi pek ön plana çıkmamış kişilerin yazılarını seçip kendi ürünüm gibi gazeteme gönderiyorum. Yazının sadece başlığını değiştiriyorum. Yazar 80 öncesi demişse ben onu 60 öncesine çeviriyorum. Altına da adımı açıyorum. E-posta adresimle gönderiyorum yayımlanması için.
-Alıntı yaptığın kişiyi kaynak olarak gösteriyor musun yazında? 
-Niye göstereyim ki?
-İlim mü'minin yitiğidir, onu nereden bulursa alır. Ben de öyle yapıyorum.
-Senin bu yaptığın doğru mu?
-Niye olmasın ki? Ben tebliğ yapıyorum.
-Alıntı yaptığın adamın ismini zikretmeyerek intihal yapmış oluyorsun.
-Ne demek intihal?
-Hırsızlık demek, çalmak demek, kopya çekmek demek, araklamak demek, iç etmek demek. Bir başkasına ait cümleyi, sözü, yazıyı iç ediyorsun. ha dışarıda birinin ekmeğini çalmışsın ha bunu. Ne fark eder. Hatta senin yaptığın maddi bir hırsızlıktan da beter. Ekmek çalanın canı çekmiştir, parası yoktur, karnını doyurması gerekir. Çalmıştır. Çünkü aç köpek fırın deler. Senin ki keyfi bir durum, zevkine yapılan bir iştir. Emeğe saygısızlıktır. Bir başkasının alın terini gasp etmektir. Bir başkasının fikrini kendine mal etmedir. Bunca işinin arasında gazete köşe yazarlığı da eksik olaydı keşke. Bir defa senin tebliğ yapmaya değil, tebliğe ihtiyacın var. Önce dürüstlüğe ihtiyacın var. Ahlaka, basın etik kurallarını bilip uygulamaya ihtiyacın var. Ahlakı olmayan tebliğ ne işe yarar. Bir defa İslam; iman, ibadet ve ahlaktan oluşur. İslam alimleri İslam'ı bir ağaca benzetir. Ağacın kökü iman, gövde ve dalları ibadet, yaprakları, gölgesi ve meyveleri de ahlaktır. 
-Konu değişti, nereye gelmek istiyorsun?
-Konu değişmedi. Sana bir soru sorayım. O küçük bahçende her türlü meyveyi yetiştirdiğini söyledin. Diktiğin, emek sarf ettiğin ağaç meyve vermezse ne yaparsın?
-Kökünden keserim.
-Şimdi oldu. Bu durumda gördüğüm kadarıyla sende iman var, ibadet var, bilgi de var, fakat bir şey eksik. O da ahlaktır.
-Ben intihalin suç olduğunu bilmiyordum.
-İş mi bu şimdi? Sen koca fakülteyi bitir. Yaşını başını al. Üstelik üzerine vazife olmayan basın alanına da gir ve sen basın kurallarını bilme. Sen hiç vakit geçirmeden esas işine dön. Dişçilik gibi bir mesleğin varken yazarlık neyine senin? 
-Biraz kırıcı olmadın mı? Bu kadar lafı hak etmedim. Ben insanların iyiliği için çalışıyorum. Allah rızası için yapıyorum bunu.
-Ne olursun sen sadece kendi işini yap. Allah rızası için bu işi yapma. Benden sana dost tavsiyesi.
-Şimdi ne yapayım ben? Baya da okuyucum var.
-Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için Shakespeare'e gönderdiğinde, ünlü yazarın cevabı şu olur: - “Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın...” Dostum siz dişçiliğinizi yapın, sadece dişçiliğinizi. 03/02/2017



2 Şubat 2017 Perşembe

İntihal/aşırma/hırsızlık/sahtekarlık *

Bugün eskide kalmış bazı oyunları araştırmak için bilgisayarımın başına oturdum. Arama motorum karşıma bir yazı çıkardı. Yazının kendisi, cümleleri, içerisinde verilen örnekler bana tanıdık geldi. Bir an için kendi kendime mahcup oldum. Çünkü aynı şekilde bu yazıyı ben de yazdım. Yoksa ben bu yazıyı bir yerden mi arakladım diye düşünmedim değil.

Yazı, 20/12/2015 tarihinde gazetemizde çıkan "Maliyeti yüksek nesil" başlıklı yazımın noktası, virgülüne dokunulmadan aynen yazılmış şekli desem yanlış olmaz. Sadece yazının başlığı "Çocukluğumuz ve çocuklarımız" şeklinde değiştirilmiş. İlk paragrafa eklenmiş birkaç cümle dışında yazı aynen kopya edilmiş. (Gazetemizde yayımlanan yazım 27/12/2015 tarihinde kendi sayfam “dilinkemigiyok.blogspot.com.tr” adresine de eklenmiştir.)

Yazının yayımlandığı siteye baktım: "www.habername.com," yazarının adı da Dt. Abdülkerim KARAAĞAÇ. Yazı  hangi tarihte yayımlanmış diye göz attım. 03/08/2016 tarihine ait. Yani benim yazımdan sekiz ay sonra. Yazar acemi mi acaba diye öz geçmişine baktım. Bu sitede 2010 yılından beri sürekli yazmış. Yani tecrübeli biri. Yazdığı yazıların içeriğine baktım. Dürüstlük abidesi bir şahsiyet izlenim edindim yazılarından.

Bu duruma muttali olduğum anda site yönetimine ulaşacağım telefon ve e-posta adresini aradım bulamadım. Yazımı -kendisine mal ederek- yayımlayan yazarımızın yazısının altına durumu izah eden bir açıklama ve e-posta adresimi yazdım. Olur ya mutlaka bir izahları olacaktır ya da benim bilmediğim bir durum söz konusu olabilir, benimle mutlaka irtibata geçen olur diye düşündüm. Maalesef arayan olmadı. Gecikmeli de olsa yorumum yayımlandı, fakat yine bir açıklama yok. Nihayet Sitenin Genel Yayın Yönetmenine ulaştım e-posta vasıtasıyla. “Yazarın böyle bir şeye tevessül edebileceğini düşünemiyorum, konuyla ilgileniyorum” şeklinde bir açıklaması oldu. Sanırım ilgi/lenme devam ediyor olmalı ki halihazırda tarafıma bir açıklama gelmedi.

Normal şartlarda beni tanıyanlar, yazılarımı takip edenler bilirler ki, kişileri muhatap almam, isimlerine yer vermem. Kişiyi eleştirmekten ziyade yanlış olduğunu düşündüğüm hareketini bir prensip çerçevesinde ele almaya çalışırım. Mümkün olduğu kadar isim zikretmekten kaçınırım. Siteden yeterince dönüt olmayınca ve bu yazar kardeşimizden hiç tık çıkmayınca yapılanı iyi niyetle bağdaştıramadığım için site ve yazarın adını yazmak durumunda kaldım. Olur böyle şeyler, bunu bu kadar abartmaya ne gerek var diye düşünebilirsiniz? İşi büyütme gibi bir düşüncem yok. Yazarın yaptığı hoş değil. En azından yazının alıntı olduğu ifade edilip kaynak verilebilirdi. Sonra başkasından alıntı yapmak ayıp değildir.  

Bu yapılana ne denir diye kısa bir araştırma yapınca Wikipedi sayfasında: "İntihal (TDKaşırma), bir kişinin eserinde başka kişilerin ifade, buluş veya düşüncelerini kaynak göstermeksizin kendisine aitmiş gibi kullanması. İntihal bir tür sahtekârlık ve hırsızlıktır.
Başlıca türleri:
1.     Alıntı ifadeler ve fikirler için kaynak göstermemek
2.     Ödünç alınan ifadeleri tırnak içinde yazmamak ve kaynak göstermemek
Başkalarına ait fikirler alıntı yapılırken, yeni cümlelerle ifade edilseler bile kaynak gösterilmesi gerekir."  şeklinde bir bilgiye ulaştım.

Benim yazılarım genelde toplumsal konuları ele alan, yazarken de detaylı bir araştırma mahsulü olmayan, çalakalem  yazılardır. Bilimsel değildir. İyi yazdığım iddiasında hiç değilim. Tecrübeli ve kalemi güçlü bir yazarımızın benim gibi acemi birinin yayımlanan üçüncü yazısını  kendi yazısıymış gibi kendine mal etmesi hoş olmamıştır. Ne etiktir, ne de ahlaki. Takdir sizlerin. 02/02/2017

* 04/02/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


1 Şubat 2017 Çarşamba

Problemi dışarıda ararken içeride buldum -II-

Müdür yardımcımın yaptığı görevlerden bir tanesi de öğrenci devam ve devamsızlığı idi.

Bir gün odama annesiyle birlikte son sınıf bir öğrencim geldi. Okuldan ayrılmak istediğini, bu yüzden tasdiknamesini almaya geldiğini söyledi. Sebebini sordum. Kız Meslek Lisesine gideceğini söyledi. Kızım Anadolu Lisesi son sınıftan KML'ye gidilmez. Aklını başına al dedim. Bu sene ben zaten devamsızlıktan kalmışım, önümüzdeki sene fark derslerini vererek KML'ye devam edeceğim dedi. Yardımcımı çağırdım. Hocam bu çocuk devamsızlıktan kaldı mı dedim. Evet dedi. Hocam bir daha bakalım özürlü-özürsüz devamsızlığı bana bir getirir misin dedim.  Bir geldi 48 gün, ikinci gelişinde 50 dedi, ardından 55 dedi. Borsa gibi öğrencinin devamsızlığı. Öğrenciye bu gelmediği günler için elinde sevk, rapor gibi belgeler var mı dedim. Var hocam dedi. Nerede onlar dedim. Yanımızda dediler. Pekiyi bunları müdür yardımcısına niçin vermedin dedim. Vermeye verdim, diş randevu kağıtları var. Fakat müdür yardımcımız protokol numarası yok diye kabul etmedi dedi.

Kızım! Devamsızlıktan kalmaz isen okula devam eder misin dedim. Ederim dedi. Öğrencideki belgeleri aldım, yardımcının odasına gittim. Hocam şu belgeleri özürlü devamsızlık olarak işleyelim. Kaydettikten sonra özürlü devamsızlığını tekrar görelim dedim. Nice sonra geldi. Öğrenci yine kalıyor 49 gün özürlü devamsızlığı çıkıyor dedim. İndim odasına. Açtım sistemi. Devamsızlığını 44,5'a indirmek için özürsüz devamsızlık günlerinden bazılarını 'faaliyet' olarak işaretlemesini söyledim. Yukarı çıktım. Kızım sisteme yeniden baktım devamsızlıktan kalmıyorsun. Ama sınırdasın. Bundan sonra doktor raporu dahil hiç bir hakkın kalmadı. Geciksen dahi okula geleceksin. Bana sürekli devam etmeye söz veriyor musun dedim. Söz veriyorum dedi. Annesiyle birlikte sevine sevine gitti.

Öğrenci son hafta dahil sürekli  okula geldi. Sınıfından kimse gelmemesine rağmen o gelmeye devam etti. Karne haftası yanıma çağırdım. Tek başına gelip durma, sana izin vereyim dedim. Teşekkür ederim hocam, alıştım. Üstelik kimse yokken burada ÖSYS'ye daha iyi çalışıyorum dedi. Teklifimi kabul etmedi.

Yardımcıma rağmen şükürler olsun öğrencim yıl kaybetmeden o sene okulunu bitirdi. Annesi: "Hocam, eşim galerici, arabaya ihtiyacınız olursa lütfen uğrayın diyerek kartını bıraktı. Nasip dedim uğramadım. Benim mutluluğum öğrencinin sene kaybetmemesi idi. O da oldu. şükürler olsun! 01/02/2017