Mini bir anayasa değişikliği için referanduma doğru gidiyoruz. Sonuç ne olur bilinmez. Çünkü daha sandıklar konuşmadı. Şimdi var gücüyle evet/hayır cephesi oluşmaya/oluşturulmaya çalışılıyor. Sonuç ülkem için hayırlı olan olsun. Hayırlısı dendi mi sonuçlara katlanmak demektir. İstediğimizin olması değil. İstediğimiz olmuyorsa dünyanın sonu değil. Demek ki hayır olan bu imiş.
Evet/hayır cephesi kılıçları çekti bile. Kimi tek adamlığa gidildiği için hayır cephesinde, kimi de güçlü bir Türkiye için evet denmeli şeklinde atışlara başladı. Benim bildiğim siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının işi olması gerekirken bizim vatandaşımız üzerine vazife olmayan işlere girdi bile. Bırakalım siyasi partiler eteklerindeki taşları döksünler, evet ve hayırın gerekçelerini açıklasınlar. Biz de onları dinleyelim. Son sözü sandıkta biz söyleyelim. Sadece slogana dönük evet/hayır ihsaslarının kimseye faydası olmaz. Herhangi biri gerekçeleriyle birlikte eksik ve müspet yönlerini açıklayan bir ihsası reyde bulunursa doğru yanlış emek sarf etmiş, durumu değerlendirmiş derim. Hatta tebrik ve takdir ederim.
Sanal alemde evetçiler ve hayırcılar kutuplaşma seviyesinde basmakalıp sözlerle paylaşımlarda bulunmaya devam etsin. Niyetleri halkı etkilemek olsun. Kusura bakmayın, havanda su döversiniz. Bizde son sözü vatandaş söyler. Sosyal medyayı ve sanal alemi kullanmayan elleri nasırlı Anadolu insanı söyler. Yok ben söyleyeyim diyen olursa ne olur halkın anlayacağı şekilde paylaşımlarda bulunun. Evet paylaşımında bulunan bir çok okumuş ve bir yerde görev yapan kişiler Osmanlı Türkçesi ile evet'i paylaşıyor. Amaçları ne anlayabilmiş değilim. Sizin paylaşımını yaptığınız Osmanlıca'yı bugün halkın ekseriyeti maalesef okuyamıyor. Niyetiniz halka inmek ise onlara anlayacağı dilden yaklaşın. Konuştukları dil ile hitap edin. Osmanlıca paylaşmak, ben Osmanlıca biliyorum, haberiniz olsun demekten başka bir işe yaramaz. Bunu iyi niyetle yapıyorsanız yapmayın, kötü niyetle yapıyorsanız gördük, vazgeçin bu işlerden. Hayır cephesi ise Yedi Kocalı Hürmüz gibi. Sloganların arkasına sığınarak paylaşımlarına devam ediyor. Güya memleketi çok sevdiklerini izhar etmeye getiriyorlar. Mevcudu korumaya çalışmaktan ziyade bir başka amaçları görünmüyor. Ya da bu değişiklik kime yarayacak? Ona yar olacağına olmasın bu değişiklik havasındadır.
Sözün özü, ister hayır, ister evet cephesinde olun. İşimiz yok, paylaşacak bir şey yok, vakit geçiriyoruz diyorsanız sanal alemde kalabalık etmeye devam edin. Bir nebze de egonuzu tatmin etmiş olursunuz. Vatandaş kutuplaşmanın yanında değildir. Okumuşun yanında değildir, sanatçı ve aydınların yanında hiç değildir. Anadolu'nun çilekeş insanı sizden daha fazla bu ülkeyi, ülkenin nereye götürülmek istendiğini cahil(!) haliyle daha iyi biliyor ve inanın gereğini yapacak. Boşu boşuna birbirinizi hırpalamaya çalışmayın. Çünkü hakem ne diyorsa o olur. Siz gölge etmeyin, ihsan istemez. 31/01/2017
** 15/02/2017 tarihinde www.kahta.soz.com'da yayımlanmıştır.
31 Ocak 2017 Salı
Devlet malı yetim malı olarak görülmeli, deniz değil **
Kimin ne kadar maaş aldığını, özlük haklarının neler
olduğunu, çalışma şartlarının ne şekil olduğunu bilmem. Hiç de merak
etmemişimdir. Geçim konusunda hep kendimden daha düşük ücret alan, şimdilerde
nispeten iyileştirilmiş olan asgari ücretlilere bakarım. Onlara baktıkça onlara
acımakla beraber kendi halime şükrederim.
Ne kimsenin bindiği araba model ve
markasını, ne de aldığı evi merak ederim. Başımı sokacak bir evim olmuşsa, beni
bir yere getirip götürecek dört tekerlekli bir aracım olmuşsa halime şükür
derim. Benim de en iyisi olsun diye borca girmem. Hep ayağımı yorganıma göre
uzatmışımdır.
Devlette yönetici olarak çalıştığım
müddetçe devlet malını korumayı kendime vazife edindim. Aldığım çıktı yanlış
olmuşsa onu bir başka yerde kullanmak üzere ayrı bir yere koyarım, zaman
zaman müsvedde olarak kullanırım. Herhangi bir yönetmelik vb mevzuat
çıkarılması gerekiyorsa öncelikle sayfaları düzenler, puntoları biraz daha
küçültür, ardından arkalı önlü yazdırırım. Çalıştığım her bir yerde başta
kurumun duvarları olmak üzere, sıra vb yerlerin karalanmaması için öncelikle
öğrencilerime rehberlik yaparım. Fotokopi kullanımında öğretmenlerime
ihtiyaçları kadar çekmelerini sürekli tembihlerim. Odam karanlık bile olsa
kolay kolay ışık yakmam. Veli mi aranacak halihazırda sabit telefon fazla
kalmadığı için veliye hep kendi cep numaramdan ulaştım. Öğrenci ailesini mi
arayacak. Kendi telefonumdan aradım hep. Zira yetim malı olarak bilirim. Tüyü
bitmemiş yetimin hakkı vardır.
Son çalıştığım okulda okul yönetimi
geçen yıl elli bin lira fotokopi ücreti ödemesi yaptıktan sonra bu yıl
fotokopiden elini eteğini çekti. Şimdi öğretmenler evinden fotokopi kağıdını
getiriyor, firma ile anlaşılmış fotokopi makinesinden şifresine göre çekiyor.
Öğretmen alabilirse fotokopi ücretini öğrenciden alacak. Bir çok öğretmen kendi
cebinden karşılayacak şekilde çekim yapıyor. Bir kısmı da elli kuruş, bir lira
şeklinde öğrencilerinden dilenciden para ister gibi topluyor. Hiç bir teneffüs
yoktur ki yanımızdan geçen bir öğrenci öğretmeni durdurarak "Öğretmenim
telefonunuzu verip ailemi arayabilir miyim" diye telefonunu istemesin.
Yeri geldiği zaman hastalanan
çocuğu kendi aracıyla evlerine teslim eder öğretmen ve idareci. Çatı mı akıyor,
gerekirse çıkar kendi değiştirir kiremitleri. Boya mı yapılacak gerektiğinde
eline alır fırçayı bir kaç fedakar ve gönüllü personel ile birlikte okulu
boyar. Sırf okulun parası gitmesin, ya da parası yoktur, maliyet olmasın
derdindedir.
Derdim okulları acındırmak ve okullarda çalışan
yöneticilerin dürüst ve fedakar olduğunu anlatmak değil. Anlattığım lokal bir
durum değil. Üç aşağı beş yukarı bir çok okulda meydana gelen durumlardır.
Gelmek istediğim nokta son günlerde bir vekile bir aylık iletişim ve posta
giderinin bir milyon iki yüz bin lira geldiği şeklinde çıkan haber dolayısıyla
bu konuyu ele almak istedim. Vekillerin bir aylık iletişim ve posta giderleri iki
maaşlarıyla sınırlandırılmış. Geçerse vekil kendi cebinden ödüyor, geçmezse
devletin sırtından ödeniyor. Vekilin dışında diğer bölümlerde görev alan divan
üyesi gibi vekillerin harcamalarında ise sınır yokmuş.
İnanın vekillerin özlük haklarını çok bilen ve merak eden
birisi değilim. Nasıl olur da vekilin iletişim ve posta giderleri bütçeden
karşılanır? Görende bu adamlar sanki meccanen çalışıyor sanır. Devlette en üst
seviyede maaş ve özlük haklarına sahip vekillerin yolluk, harcırah, iletişim ve
posta masrafları niçin devletin sırtına yüklenir? Mazbatayı aldıktan sonra
vekillerimize bu kadar verilen hak doğru mu? Haydi hak verildi, vekilin yağma
Hasan’ın böreği gibi saçıp savurmasına ne demeli? Daha devlet, okulların
fotokopi vb gereksinimlerini tam karşılayamazken vekillere verilen bu hakların
mutlaka sorgulanması gerekir. Benim bildiğim önce zaruri ihtiyaçlar giderilir,
daha sonra lüks harcamalara sıra gelir.
Ekonomik bir dar boğazdan geçtiğimiz bu günlerde her alanda
tasarruf yapmamız kaçınılmaz iken tasarrufu ilk önce vekillerin, TBMM’nin
yapması gerekir. Her harcayacakları zaman devlet malını yetim malı olarak
görmeliler. Devletin malı bu şekilde hoyratça kullanılmamalı. Deniz olarak
görülmemeli. Her şeyden önce verilen her hak hak değildir. Her hakkı sonuna
kadar kullanmak doğru değildir, mevzuatta yer alsa bile. Bugün ülkenin alt tabakasında
çöpten para kazanmaya çalışan insanlarımız var iken vekillerimizin Lale Devri’ni
yaşamaları hiç mi hiç doğru değildir. Gündemde olduğu için vekilleri ele aldım. Elinde sınırsız imkanı olan tüm üst rütbede görev yapan bürokratlarımız için de aynı durum geçerlidir.
Kişilere yapılan haksızlıklar günü gelir, karşılıklı
helalleşilir. Pekiyi devlet malını fütursuzca harcayanlar yarın hangi birimizle
helalleşecekler? Bu durumun da mutlaka göz önünde bulundurulması gerekir.
31/01/2017
31/01/2017 tarihinde Kahta.soz.com gazetesinde yayımlanmıştır.
Ben bu pazar evden niye çıktım ki?
Normalde pazar günleri evden çıkmam. Kendi halimde dinlenmeye çekilirim. Çoluk-çocuğumu yanıma alarak ziyaretlere ayırdım günümü. Arabaya bindim. Benzin ibresi yanıyor. Çektim bir benzin istasyonuna. Yakıtı 5.45 TL görünce nutkum tutuldu. Çünkü nice zamandır ne arabamı görüyor ne de yakıt alıyordum. Sabah sabah arabaya binmek bana pahalıya patladı ama olsun.
Ziyaret edeceğim kişilerin kimi hasta, kimi baba dostu, kimi ahbap. Eli boş gidilmez diyerek markete girdim, 5 ayrı hane için çam sakızı çoban armağanı bir hediyemi aldım. 3 haneyi kısa süreli bir ziyaretten sonra ziyaretimize biraz ara vererek bu soğukta davetli olduğum bir düğüne uğramak için düğün salonunu bulmak için epey bir çaba sarf ettim. Nihayet salonu bulduk. Epeydir ara verdiğimiz Konya düğün yemeği için boş bulduğumuz bir masaya oturduk. Oturduk oturmasına ne düğün sahibi ortalarda gözüküyor, ne de servis yapanlar. Nice sonra elinde bir pilav tabağı ile bir genç geldi. "Konya menüsünün sırası mı değişti yoksa" dedik. Görevli: "Hayır değişmedi, yemek kalmadı" dedi. Ardından tasın yarısına kadar katılmış bamyamız geldi, bir pilav daha derken arkası kesildi. Nasibimiz bu kadarmış dedik kalktık. Düğün sahibini nihayet görebildim. Garibim yemek yetmeyince sanırım kuytu bir yere sinmiş olmalı. Yanına vararak hayırlı olsun dedim. Hediye olarak para takdim ettim. "Yemek yemedin mi" dedi. Yedim dedimse de benden önce bir başkası haber vermiş olmalı ki, düğün sahibi "Yok yememişsin" dedi. Nasibimiz kadar yedik, düğün bu. Olur böyle şeyler dedim, vedalaştım.
Salondan aşağıya inerken baktım orada çay servisi yapılan bir yer var. Bu soğukta aç da olsam içimi ısıtır, bir bardak çay içeyim dedim. Çayın da mı bitti dedim. Evet çay da bitti dedi. Vardığım yeri kurutmuştum. Huyum kurusun!
Düğün evinden ayrıldıktan sonra bir büyüğümüzü daha ziyaret ettik. Kısa bir ziyaretten sonra vedalaştık. Düğün yemeği diye getirdiğin çoluk çocuk yemek yiyemediyse ne yapılır? Soluğu lokantada aldık. Hediyesini ödeyip çıktık. Ardından bir hasta ziyareti daha yaptıktan sonra 22.30 sularında evime geri döndüm.
Öğle vakti çıktığım evimden akşama kadar epey bir ziyaret sığdırdım. Ama bu çıkış bana pahalıya patladı. Arabaya yakıt+ ziyaretlere hediye+ düğüne hediye+ düğün yemeği yerine lokanta masrafı...derken soluğu evde aldım. Benim evde yaptığım hesap çarşıya uymadı, kafa dağıtacağım derken para dağıttım. Cebim boşaldı. Siz siz olun, pazarınızı evde geçirin. 30/01/2017
Ziyaret edeceğim kişilerin kimi hasta, kimi baba dostu, kimi ahbap. Eli boş gidilmez diyerek markete girdim, 5 ayrı hane için çam sakızı çoban armağanı bir hediyemi aldım. 3 haneyi kısa süreli bir ziyaretten sonra ziyaretimize biraz ara vererek bu soğukta davetli olduğum bir düğüne uğramak için düğün salonunu bulmak için epey bir çaba sarf ettim. Nihayet salonu bulduk. Epeydir ara verdiğimiz Konya düğün yemeği için boş bulduğumuz bir masaya oturduk. Oturduk oturmasına ne düğün sahibi ortalarda gözüküyor, ne de servis yapanlar. Nice sonra elinde bir pilav tabağı ile bir genç geldi. "Konya menüsünün sırası mı değişti yoksa" dedik. Görevli: "Hayır değişmedi, yemek kalmadı" dedi. Ardından tasın yarısına kadar katılmış bamyamız geldi, bir pilav daha derken arkası kesildi. Nasibimiz bu kadarmış dedik kalktık. Düğün sahibini nihayet görebildim. Garibim yemek yetmeyince sanırım kuytu bir yere sinmiş olmalı. Yanına vararak hayırlı olsun dedim. Hediye olarak para takdim ettim. "Yemek yemedin mi" dedi. Yedim dedimse de benden önce bir başkası haber vermiş olmalı ki, düğün sahibi "Yok yememişsin" dedi. Nasibimiz kadar yedik, düğün bu. Olur böyle şeyler dedim, vedalaştım.
Salondan aşağıya inerken baktım orada çay servisi yapılan bir yer var. Bu soğukta aç da olsam içimi ısıtır, bir bardak çay içeyim dedim. Çayın da mı bitti dedim. Evet çay da bitti dedi. Vardığım yeri kurutmuştum. Huyum kurusun!
Düğün evinden ayrıldıktan sonra bir büyüğümüzü daha ziyaret ettik. Kısa bir ziyaretten sonra vedalaştık. Düğün yemeği diye getirdiğin çoluk çocuk yemek yiyemediyse ne yapılır? Soluğu lokantada aldık. Hediyesini ödeyip çıktık. Ardından bir hasta ziyareti daha yaptıktan sonra 22.30 sularında evime geri döndüm.
Öğle vakti çıktığım evimden akşama kadar epey bir ziyaret sığdırdım. Ama bu çıkış bana pahalıya patladı. Arabaya yakıt+ ziyaretlere hediye+ düğüne hediye+ düğün yemeği yerine lokanta masrafı...derken soluğu evde aldım. Benim evde yaptığım hesap çarşıya uymadı, kafa dağıtacağım derken para dağıttım. Cebim boşaldı. Siz siz olun, pazarınızı evde geçirin. 30/01/2017
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)