Siz bu soruyu ilçelerde kurulmuş olan kamu-kurum ve kuruluşları ne işe yarar diye genişletebilirsiniz. Gerçekten devlete yük olmaktan ziyade sadra şifa herhangi bi işiniz görülmüş müdür? Bu kurumların yaralı bir parmağa işlediğine siz şahit oldunuz mu?
Benim sorduğum soruları siz bana sorarsanız, ben hiç görmedim. Zaten çözmelerini de beklemiyorum. Zira çözüm mercii değildir. O devasa binalarına, içinde çalışan elemanlarına bakarak bir iş yapacaklarını falan düşünmeyin. Büyük işlerin yeri değildir, çözüm yeri zaten hiç değildir. Devletin bu kurumlar için araç tahsis etmesine, bina yapmasına, ödenek göndermesine yazık. Milli servetin üzerinde bir kanburdur buralar.
Konumuz ilçe belediyeleri idi. İlçe belediyelerinin yazayım. İlçe belediyeleri büyük şehir yasası çıkmadan önce özellikle küçük ilçe belediyeleri gelen ödenekle başkan ve personelin maaşını güç bela yetiştirir, ufak tefek yaptıklarıyla göz boyar, günü kurtarmaya çalışırdı. Yeni yasa ile birlikte ilçe belediyelerinin uhdesinde olan su, alt yapı, imar sanırım Büyükşehir sorumluluğuna geçti. Yine ana arterlerin alt yapı ve asfalt işleri büyükşehire ait. İlçe belediyelerine sadece çöp alma işi, ara sokakların kaldırım ve asfalt işleri kalıyor. Bir de kar yağarsa kar kürüyecek. Sadece ara sokaklar yani. Şimdi kar yağdı. Ara sokaklar kapalı. İlçe belediyesine ait kepçe ve greyder görebilirsen aşk olsun. Mahalle aralarında ve sokak çok, belediye hangi birine yetişsin denirse buna el hak doğru derim. Fakat işin vahametini görmek istersen sanal aleme bir bak. Kendi sokağını kendi temizleyen, arabası saplanmış kurtarmaya çalışan ve neredesin ey belediye diye serzenişte bulunan insanımızın sayısı az değil. Demek ki ilçe belediyeleri yine her zaman ki gibi sınıfta kaldı. Belediye yok yani. İlçe belediyelerinin herhangi bir yerde çalışma yaptığını gören, bilen, duyan varsa, ya da sokağına ilçe belediyesi gelmişse insaniyet namına haber versin. Onlara teşekkür edeceğim, sanal alemde de reklamlarını yapacağım.
Vatandaş yine mağdur, yine mağdur. İş başa düştü herkes kendi işini kendi görmeye çalışıyor. İlçe belediyelerimiz de kendi evlerinin ve hizmet binalarının önündeki karları temizleseler yeter. Önümüzdeki yıl için kar temizleme aracı almaya falan kalkıp masraf etmesinler. Onların ne gölgesini ne de ihsanını isterim.
Ben sadece burada KİT'lerden ilçe belediyesini yazdım. Siz de diğer kamu kurum ve kuruluşlarını kıyaslayın, gözünüzün önüne getirin. İnanın hiç farkı yok. Al birini, vur ötekine... 23.12.2016
23 Aralık 2016 Cuma
Kafamızdaki yanlış dini değerler
“Önceleri melek olan şeytan, isyan ettiği
için huzurdan kovulmuştur.” Cümlesi doğru mu-yanlış mı diye 7.sınıflara
sınavda sordum. Ekseriyeti ‘doğru’ seçeneğini kodlamış. Derste de o kadar
üzerinde durmuştum halbuki.
Sınavdan
sonra incelesinler, yanlışlarını görsünler diye kağıtları dağıttım. Yukarıdaki
cümleyi doğru şeklinde kodlamış çok sayıda öğrenci ya parmak kaldırdı, ya da yanıma
gelerek cümleyi gösterdi: “Bu doğru değil miydi” diye. “Yavrum! Bu konuyu
işlerken halk arasında şeytan önceleri melekti, kibrinden dolayı Adem’i kabul
etmedi...şeklinde yanlış bir algı var. Bunun doğrusu şeytan yani İblis, melek
değildir. O, cinlerdendir. Bakın meleklerin özelliğini anlatırken isyan
etmezler, Allah’ın emrinden dışarı çıkmazlar, asla günah işlemezler...’ diye işledik”
şeklinde açıklama yaptım. Çoğu ikna oldu. Bazısı ise: “Ama hocam, geçen sene ki
hocamız bize melek dedi, ama hocam, babam böyle dedi, ama hocam ben bir kitapta
böyle okumuştum” şeklinde yine gerekçeler sundular bana. “Allah hayrınızı
versin sizin” dedim, başka bir konuya geçtim.
***
Fakültede
okurken bir esnafın dükkanında oturuyorum. Karşımda da iki ihtiyar var. Biri
diğerine Eyüp peygamberi anlatıyor: “Öyle sabırlı öyle sabırlıymış ki, yıllar
yılı yatalak bir şekilde yatmış, vücudu kurtlanmış, üzerinden bir kurt düşünce
yerden o kurdu alır: ‘Senin rızkın bendedir’ diyerek tekrar vücuduna
koyarmış...dedi. O anlattıkça yanındaki ‘yah yah’ dedi. Anlatmasını bitirince
bana başını kaldırdı: ‘Öyle değil mi yeğen?’ dedi. ‘Öyle değil amca,
peygamberin uzun süre hasta yattığı doğru olmasına doğru. Ama kurtlandığı kurdu
yerden alıp vücuduna koyması doğru değil. Zira vücudun kurtlanması o kişinin pis
ve kirli olduğuna işaret eder. Bir peygamberin kurtlanması söz konusu olamaz. Haydi
yatalaktı, yıkanamadı, kurtlandı diyelim. Hele düşen kurdu yerden alıp rızkın
bendedir demesi söz konusu olamaz” dedim. Beni dinleyen amcanın morali bozuldu.
Ama altta kalmadı. “Sen ne bileceksin, daha gençsin” diyerek ağzımın payını
verdi.
***
Derste
orucu bozan durumları anlatıyorum. Kitapta orucu bozan durumlarla ilgili “Bilerek
yemek-içmek, sigara içmek” şeklinde kısa bir açıklama var. Başka bozan durumlar
veya bozmayan durumlar neler olabilir diye Diyanet’in ilmihalini karıştırdım. Bir kaç tane görüşünü
kes-kopyala yaptım. Bir tanesi de: “Kusma
kasten yapılmazsa oruç bozulmaz. Kasten yapılır da ağız dolusu kusarsa oruç
bozulur.” Cümlesi idi. Bunu öğrencilerle paylaştım. Bir öğrencim hışımla: “Dediğin
bu cümlelere katılmıyorum. Ben dün akşam babama sordum. Bana kusma orucu bozar
dedi. Benim babam imam, üstelik hafız. Dedem de hoca” diyerek itiraz etti. “Kızım!
Ben bu cümleyi aynen diyanetin ilmihalinden aldım. Kendi görüşüm değil. Diyanet
bu konuda otoritedir. Hoca olmamız, hafız olmamız her şeyi doğru bileceğimiz
anlamına gelmez” dedimse de kızı ikna edemedim.
***
Yukarıda
üç tane örnek verdim başımdan geçen. Kafalarda oluşmuş, dilden dile anlatılan
şeyler beyin ve zihinlere öyle işlemiş ki değiştirebilmen kesinlikle mümkün
değil. Din alanında söylenen yanlışları düzeltmeye kalksa insanların ömrü
yetmez. Bu demektir ki, din alanında işkembeyi kübradan konuşmamak gerek. Bin
düşünüp bir konuşmalı. Halkın belleğinde sadece yanlışlar kalıyor. Din adına
söz söyleyenler yoğurdu üfleyerek yemeli. Hele aslı astarı olmayan dini hikaye
ve kıssa anlatmamak lazım. Vatandaş Nasrettin hocadan fıkra dinlese güler geçer.
Din alanında bir hikaye anlatsan dini bir vazife gibi hüküm çıkarıyor. Bu
demektir ki, halk dini alanda eksik bilgiye sahip olsun, gerekirse bilmesin,
ama yanlış dini bilgi aktarmayalım. Çünkü virüs gibidir. Bulaştı mı temizleyemezsin. Her gördüğümüz, her duyduğumuz, her okuduğumuz bilgiyi iyice tartmadan konuşmayalım. Her kitapta yazanı doğru kabul etmeyelim. Önce akıl süzgecinden geçirelim. Her duyduğumuz bilgiyi doğru kabul etmeyelim. başka kişi ya da kaynaklardan araştıralım. 23/12/2016
Kimse kıskanmasın! Konuşma şampiyonuyuz*
Zaman zaman PISA sonuçlarından dert yanıyoruz. 72 ülke
arasında 50. sıralardayız, daha da geriye gidiyoruz diye. Geri kaldığımız konu
çok. Ama hakkını yemeyelim. Tüm ülkelere fark attığımız birinciliğimiz de var.
Yıllardır kimseye, hiçbir ülkeye kaptırmadık. Açık ara öndeyiz.
Merak ediyorsanız
şampiyonluğumuzu? Hemen söyleyeyim. Abbas GÜÇLÜ’nün 21/12/2016 tarihli Milliyet
gazetesindeki “Ne oldu bize böyle?” başlıklı yazısındaki verdiği bilgilere göre
konuşma şampiyonuyuz: “Türkiye, aylık 436 dakika mobil kullanım süresiyle, ortalama 257 dakika
cep telefonu görüşmesinin yapıldığı Avrupa’da liderliğini bu yıl da kimseye kaptırmadı... Bazı
Avrupa ülkeleriyle aylık mobil kullanım (MoU) süreleri kıyaslandığında,
Türkiye’nin en fazla mobil görüşme yapan ülke olduğu görüldü...Türkiye’nin,
2015 üçüncü çeyreğinde 404 dakika olan MoU değeri, bu yılın üçüncü çeyreğinde
yüzde 8 artışla 436 dakikaya yükseldi. Böylece Türkiye, cepten görüşmede en
yakın takipçileri Fransa, İsveç ve Norveç ile arayı iyice açarken, abone başına aylık 156
dakikalık görüşme yapan Almanya’yı üçe katladı...”
Hiçbir ülke bu konuda
elimize su dökemez. İleri ülkeleri bile fersah fersah geçmişiz. Öyle PISA
sonuçlarıyla öne geçip hava atmaya gelmez bu işler. Çağımız, teknoloji ve
iletişim çağı. Asrın gereğini yapıyoruz. Yazıya göre Almanya’yı bile 3’e
katlamışız. Kim yakalayabilir bizi? Biz aylarca konuşmadan yatsak yanımıza bile
yaklaşamazlar. Görün bizi! Biz istedik mi oluyor bu işler. Biz “Hayvanlar
koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır” atasözünün gereğini yerine
getiriyoruz. Biz adamı solladık mı böyle sollarız. Sonra konuşmayacaksanız,
niye çıkardınız bu aleti, süs için mi icat ettiniz? Biz bir defa bu aleti çok
yönlü kullanıyoruz. Yerine göre oyun oynarız, yerine göre mesaj çekeriz, yerine
göre çaldırır kapatırız, yerine göre çalar saat olarak kullanırız. Olmadı
whatsapp yolu ile yazışırız. Toplu mesaj gönderir, herkesi bilgilendiririz.
Telefonu yanımızdan ayırmayız. Kah anamızdır, kah babamız, kah emziğimiz.
Elimizdeki oyuncağımızdır. Az biz ondan ya da o bizden uzak dursa vücudumuzdan bir
parça kopmuş gibi eksikliğini hissederiz. Hep anı yaşarız biz onunla.
Gördüğümüz her kareyi ölümsüzleştirmek için fotoğrafını çekeriz. Sanal alemi de
bunun vasıtasıyla çok iyi kullanırız. Gittiğimiz yerin neresi olduğunu biz bu
zımbırtı vasıtasıyla dostlarımıza bildiririz. Ameliyat olacak olsak, ağrıdan
kıvransak da ilk önce ameliyat öncesi bir foto, sonra çıktıktan sonra bir
daha...çeker de çekeriz. Eskiden kendi kendimizi çekemiyorduk. Hele şükür ki,
‘selfie’ çıktı da en büyük derdimiz giderilmiş oldu. Gördüğünüz gibi
şampiyonluğumuz sadece konuşmada değil. Buyurun, telefonla ilgili her alanda
bizden ileri olanlarla yarışmaya hazırız. Biz bu konuda kendimize çok
güveniyoruz.
Çok da şeffafız
üstelik. Her an ve her halimizi dostlarımızla aynı anda paylaşırız.
Gizlimiz-saklımız yok. Hiç bu kadar mahremiyete düşman olmamıştık. Şeffaflığın
da zirvesindeyiz. Akşam nereye gittik, akşam kimlerle beraber olduk, ne yedik,
ne içtik...hepsini paylaşırız. Kendimizi nasıl hissettiğimiz...hepsi
meydandadır. Hele bir de takipçilerimizden beğen-yorum-paylaşım alırsak
keyfimize diyecek yoktur.
Hasılı biz dünyadan
fazla bir şey istemiyoruz. Verin bize elimize telefonu. Günlerce, aylarca,
haftalarca kimseyi rahatsız etmeyiz. Her işimizi bu aletle hallederiz. Teşbihte
hata olmasın, Musa’nın asası gibi bizdeki bu alet. Hani o asa ile Hz Musa, kah
ağaçlardan yaprak çırpıyor, kah koyun otlatıyor, kah güvenlik için
kullanıyordu. İşte o asa o kadar işine yaradı ki, sihirbazların sihrini bile
-Allah’ın izniyle- asası ile halletti.
Hasılı, ne kadar
kıskansanız da, çatlayıp patlasanız da bizden asla bu konuşma şampiyonluğunu
alamayacaksınız. PISA sizin olsun. Hatta dünya da sizin olsun. Verin bize
telefonumuzu. Size iyi çalışmalar, bize ise bol konuşmalar... 23/12/2016
Not: Konuşmada bizi
şampiyonluğa taşıyan görünmez kahramanlarımız vardır. Divan üyesi vekilimiz de
bunlardan biri. Kendisinin katkısı yadsınamaz. Bir teşekkürü hak etti bizden.
Bu yazıyı 23/12/2016 tarihinde kaleme almış, yoğun gündem dolayısıyla
yayımlayamamıştım. Her şeyde bir hayır var. Zamanında yayımlansaydı sayın
vekilimize katkısından dolayı teşekkür edemeyecektim.
*01/02/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
*01/02/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)