10 Aralık 2016 Cumartesi

Küçüklere neden melek gibi denir bizde?


Okulumuz (Mustafa Büyükkaplan Hafız İmam Hatip Ortaokulu) 5. Sınıflarda yapmış olduğum Fen Bilimleri 2. Yazılı sorunlarını değerlendiriyorum, fiziksel olarak küçücük bir kızımız:
_ "... ben o soruyu boş bıraktım hocam, dedi.
_ Neden? dedim,
_...
Yüzü kızarmıştı, bir şey diyemedi. Israrcı olmadım, ders bitti ve özel görüştük. Duyduklarımı hâlâ unutamıyorum ve her defasında tüylerim diken diken oluyor.
_ Hocam, kimseye söylemezseniz size o soruyu niye boş bıraktığımı söyleyebilirim. Yine kızarmıştı (ağarması gereken)  yüzü. Biraz zorlandı ve şunları söyleyiverdi:
_ Ben o soruda biraz takılmıştım, düşünürken başımı sırama yan koydum. O anda da yanımdaki arkadaşım aynı soruyu çözüyormuş, ben de gördüm. Aslında ben de aynı şıkkı düşünüyordum,  ama gördüğüm için haram olur diye işaretleyemedim. İşte onun için boş bıraktım. Kimseye söylemeyin, olur mu?
_ Allâhu Ekber...
İnanın bunları söylerken de, (hani yazılıda başkasının kağıdına baktığını düşüneceğimden) yüzü kıpkırmızı idi. Nutkum tutuldu, düğümler ardı ardına dizildi...
Elbette sözüme sadık kalacağım, ismini vermeyeceğim, ama bunu bırak arkadaşlarını tüm dünyanın duymasını istiyorum...
Rabbim, sadece ve sadece Sana havale ediyorum. Bu yavrucuğunu Cennetinle müşerreflendir...(âmin)”

Yukarıdaki yazı okulun Fen Bilgisi öğretmeni Ramazan SANLAV kardeşime ait. Başından geçen bu olayı sanal alemde paylaşmış. Böyle bir öğrenciye sahip olduğu için kendisini tebrik ediyorum. Samimi duygu ve düşüncelerinden dolayı yine kendisine teşekkür ediyorum. Allah böyle öğrencilerin sayısını çoğaltsın.

Bu yazıdaki olayın kahramanı 10-11 yaşlarında 5.sınıf bir öğrenci. Daha sorumluluk çağına gelmemiş. Masumluğun ve saflığın zirvesinde. Günahsız. Melekler gibi yani. Çocuk halihazırda meleklerdeki  “Günah işlemezler” özelliğini bünyesinde barındırıyor. Bu yüzden Anadolu’da çocuklar meleklere benzetilir. İnşallah bozulmadan büyür. Bizde sorun küçüklerde değil, hep büyüklerdedir. Bu çocuk nice çocuğun içini yansıtmaktadır. Bu derece saf olan çocuk yarın kirliliğin, pisliğin içerisinde kendisini ne zamana, nereye  kadar koruyacak...düşünmemek elde değil.


Biz büyükler bu derece saf, berrak ve temiz olan bu dimağları yakın zamanda bozarız. Bunun hesabını nasıl veririz bilemem. Çünkü çocuklar büyüklerin yaptıklarına teslim olurlar bir gün. 10/12/2016

2015 PISA sonuçları*

35'i OECD üyesi olmak üzere 72 ülkenin katıldığı ve 3 yılda bir açıklanan  PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) sonuçları açıklandı. 2015 PISA sonuçlarına göre Türkiye matematikte 52. fende 49. okumada 50.sırada. Sonuç vahim. Tam gaz geriye doğru gidiyoruz.

Bizden sonra hangi ülkeler var diye göz attığımızda şu ana kadar adını-şanını duymadığımız, haritada yerini bile gösteremediğimiz ülkeler var altımızda. Böyle giderse gerimizdeki ülkeler 2018 PISA sonuçlarında bizi sollar geçerse hiç şaşırmayalım.

PISA sonuçlarını  birkaç hafta konuşur, birilerini suçlar, suçluyu bulur, pansuman tedbirlerle yolumuza devam etmeye çalışırız. Bildiğim kadarıyla bu tür yarışmalara katılım zorunlu değil. Yenileceğimizi bile bile niye katılıyoruz? Herhalde "Yenilen pehlivan güreşe doymaz" misali olsa gerek.

Türkiye, hep mağlup olacağı yarışmalara katılacağına birinci geleceğimiz alanlardan katılsa daha iyi olur zannımca. Hangi alanlarda birinciyiz diye aklımıza gelebilir? Aslında başarılı olacağımız alanlarımız fazla. Mesela: Sanal aleme girme, sosyal medyayı kullanma, chatleşme, mesajlaşma, whatsappta geyik muhabbeti, telefon konuşması, kulaklık marifetiyle müzik dinleme, birbirimizi çekiştirme, birbirimizi suçlama, birbirimizi düşman görme, dedikodu, iftira, yalan söyleme, rahatına düşkünlük, kazanmadan harcama, borçlu ve lüks yaşama, TV izleme, dizileri takip etme, aklı ve zihnimizde boş şeyleri tutma, bir bilgiye ihtiyaç olursa 'Google'dan faydalanma, çok tatil yapma, sürekli eğitim sistemiyle oynama, kitap okumama, öğrenmediğimiz konuyu anlamak için sürekli test çözme, yardımcı kaynak alma, başarısızlığa kılıf bulma, mazeret üretme...vb alanlarda yapılsa parmakla gösterilen bir ülke olduğumuzu cümle aleme gösterir, böylece dünya gündemine otururuz. Eğer dünya bu şekil yarışmalar düzenlemiyorsa biz öncülük yapalım.

Türkiye, geçmiş yıllara oranla eğitim ve öğretime bütçeden daha fazla pay ayırmaktadır. Eğitim ve öğretim alanında sürekli değişiklikler, müfredat ve sistem değişikliği yapmaktadır. Fiziki olarak binalarda yenilenme, teknolojiyi kullanma ve imkanlardan yararlanma bakımından çok mesafe kat etmiştir. Fakat nedense başarı bir türlü elde edilememiştir. Tüm bu imkanlara rağmen başarının gelmemesinin nedenleri üzerinde uzmanların inceleme yapmasında fayda vardır. Bu konuyu istatistiklerden yararlanmak suretiyle hükümetin başarı gibi göstermesinin ve muhalif olanların mal bulmuş mağribi gibi hükümete saldırmasının kimseye faydası olmaz. Eğitim ve öğretimimiz objektif bir şekilde masaya yatırılmalıdır.

Bu değerlendirme sistemine katılan 15 yaş grubu 5895 öğrencinin % 36’ı Mesleki ve Teknik Lisesi,  14’ü  İHL, % 38.1’i Anadolu Lisesi, % 2.1’i Fen Lisesi öğrencisidir. Katılımcı öğrencilere bakıldığı zaman % 50 öğrenci Mesleki-Teknik lise ve İHL öğrencisidir. Bu okullar  -ekseriyetle- TEOG sınavlarına göre en düşük puanlı öğrencilerin tercih ettiği okullar olarak bilinmektedir. Fen ve Sosyal Bilimler Lisesinden giren öğrenciler zirvede yer alırken meslek lisesi öğrencilerinin ise başarıyı düşürdüğü görülmektedir. Buradan sorunun meslek liselerinde olduğunu anlayabiliriz. Hiç vakit kaybetmeden meslek liselerine bir neşter vurulmalıdır. Eğer bunu yapmazsak biz her zaman yenilmeye doymayan güreşçi pozisyonunda yer alırız.

Türkiye her şeyden önce TEOG sonuçlarına göre her öğrenciye okul bulma ve okula yerleştirme çabasından vazgeçmelidir. Belirli puanın altında kalan öğrencilerin açık liseye yönlendirilmesi uygulamasına geçilmelidir. Bu liselerdeki öğrenci yoğunluğu azaltılmalı, öğrenci alımında seçici davranılmalı, 9.sınıfta belirli bir başarı kriterini yakalayamayan öğrenciler yine açık liseye gönderilmelidir. Okullarda başarıyı yakalamak için her türlü sınıf seviyesinde mutlaka kalma ve eleme sistemi getirilmelidir. Ders saatleri azaltılmalı, merkezi sınav sistemi anlamaya dönük olacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Öğrenciler dijital ortamdan uzak tutulmalıdır. 10/12/2016
*17.12.2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

5 yıldızlı otellerde eğitimi masaya yatırmak

Milli Eğitim Bakanlığı, bünyesinde görev yapan yöneticilere zaman zaman il dışında seminer, kurs vb aktiveler düzenlemektedir. Buralarda eğitim ve öğretim masaya yatırılmaktadır. Bu tür seminerler sahil kenarında 5 yıldızlı otellerde düzenlenmektedir.

3-5 sene öncesine kadar bu tür programlar devlete ait hizmet içi eğitim enstitülerinde yapılırdı. Masraflı oluyor diye devlet bundan vazgeçmişti.

Hizmet içi eğitim seminerlerini 5 yıldızlı lüks otellerde düzenlemek sanırım Meb'in kendi tesislerine göre daha uygun olmalı ki, şimdilerde oteller tercih edilmektedir. Etkinlikler genelde kış aylarında yapılmaktadır. Yani otellerin müşteri yönünden sinek avladığı bir sezonda firmalar, müşteri olarak Meb'i ağırlamaktadır. Hikmetinden sual olunmaz ama bu uygulama bana biraz garip geldi. Büyüklerimizin bir bildiği vardır mutlaka. Bize garip gelse de yetkililerin doyurucu açıklaması vardır sanırım. Fakat insanların aklına ölü sezonda firmalara destek olma da gelebilir. Belki de yapılan doğrudur. Ben çağın gerisinde kaldım sanırım. belki de müdürlerin böylesi ortamlarda deşarj olmaya ihtiyacı vardır. Kendilerinin ve eğitimin gelişmesine katkısı da vardır, kim bilir?

Bu konuda kimseyi eleştirme ve ayıplama durumunda değilim. Eğitimde kaliteyi artırmak, çalışanlara bir ufuk kazandırmak, onlara moral ve motive etmek gerekir. Fakat bu tür eğitim çalışmalarının yeri devlete ve kamuya ait tesisler olmalı. Kazanacaksa devletin tesisleri kazanmalı, devlet çalışanları için harcama yapacaksa bu işi yine kendi tesislerine harcamalıdır. Ayrıca bu tür aktivitelerin yapıldığı yerlere katılımcı olarak gelen yöneticiler işin mutfağından gelen bireyler olarak her şeyi enine boyuna konuşup tartışabilmelidir. Sadece üniversiteden getirilen akademisyenlerin sunumu veya Ankara'dan gelen yetkililerin telkin ve tavsiyesinden ibaret olmamalıdır. Sorun tespiti, sorunun çözümü mutlaka masaya yatırılmalıdır. Sorunların üzerine ciddiyetle gidilmelidir. Programlara ortak akıl hakim olmalı, sonucunda iyi bir sinerji ortaya çıkmalıdır. 10/12/2016