7 Aralık 2016 Çarşamba

Bir milletin devletiyle birlikte yeniden doğuşu

Etrafımızın düşmanla çevrildiği, iç ve dışta kargaşalıkların devam ettiği, birlikte devlet olmaya çalıştığımız ve stratejik ortak diye kabul ettiğimiz devletlerin yüzünü gösterdiği 2016 yılında Türkiye tam bir bağımsızlık mücadelesi veriyor. Hiç olmadığı kadar devlet ve millet birleşmiş, aynı duygu ve düşünce ikliminden besleniyor.

Her şeye rağmen zorluklara kanat germeyi, mücadele etmeyi, bir ve beraber olmayı hiç bu kadar özümsememişti. Bizi rayından çıkmış bir ülke gören süper güçlerin, bizi hizaya getirmeye çalıştığı bir ortamda devlet başkanının bir emriyle insanlar yollara düşüyor, ne yapabiliriz, biz buradayız ve varız mesajı veriyor, hem de seve seve.

Darbe yapanlara karşı cumhurun başı: "Ey milletim meydanlara çıkın, direnin" emri veriyor. Halk meydanlarda. "Daha darbe tehlikesi geçmedi, meydanları boşaltmayın" diyor. Halk yine meydanlarda sabahlıyor. Nerede bir stratejik nokta var, halk orada nöbet tutuyor. "Demokrasi nöbetlerini biraz daha uzattım" diyor. Millet: Eyvallah diyor. Işıklar sönüyor, halk sokağa çıkıyor. Tank ve uçaklardan açılan ateş sonucu yaralanmaya ve ölmeye aldırmadan.

Her yolu deneyen Türkiye düşmanları, en son ülkeyi ekonomik krize sürüklemek için düğmeye bastılar. Döviz silahını kullandılar. Bu sefer devletin başı: "Dolarlarınızı bozdurun, paranızı TL veya altına çevirin" mesajı veriyor.

Yediden yetmişe insanımız soluğu döviz bürolarının önünde alıyor. Devletin tüm kurumları, serbest piyasa ve vatandaş doların ateşini söndürmek için elinde ne varsa "Bununla bir şey olmaz" demiyor. Gidip dolarını bozduruyor. "Dolarını bozdur, oyunu boz" kampanyası çerçevesinde esnaf, halkı teşvik etmek için sıraya giriyor: Sağ ve sol tarafa koyduğum resimlerde kıt-kanaat geçinen küçük bir ilçe esnafının(Güneysınır) kampanyaya katkısı göze çarpmaktadır. Berberi: "500 dolar bozdurana saç-sakal bedava," lokantacısı: 250 dolar bozdurana 1,5 etliekmek bedava," marketçisi: "300 dolar bozdurana 5 kg şeker bedava," bakkalı: "300 dolar bozdurana 1 litre sıvı yağ bedava" şeklinde yazarak kampanyaya katılmış. Küçük bir ilçede durum bu ise varın siz ülkeyi, büyük şehirleri düşünün.

Seferberlik dedikleri bu olsa gerek. Bu davranışa ne denir biliyor musunuz? Sadece şapka çıkarılır ve helal olsun bu millete, helal olsun bu milletin gönlünde taht kurup bir sözle onları harekete geçiren komutanına denir. İyi ki ülke böyle bir darboğazdan şimdi geçiyor. Böyle sıkıntılar siyasi istikrarın olmadığı, bol kısır tartışmaların yaşandığı, devlet ve millet bütünleşmesinin olmadığı, 10-20 yıllar önce başımıza gelseydi...inanın aklıma bile getirmek istemiyorum. Öyle zannediyorum bu ülkenin cenazesini bile kılan çıkmazdı.

İşte yapılan bir kampanyayla daha  düşmanın bir kozu daha çöpe atıldı. Planları suya düştü. Türkiye'nin yutulacak lokma olmadığını herkes anladı. Bu hareket düşmanı üzerken dostları sevindirdi. Nihayet doların ateşi söndü, aşağıya doğru  inişe geçti. Milletin bu örnek davranışı: "Kabe'ye gidemesem de hiç olmazsa uğrunda ölürüm" diyen ayağı kırık bir karıncanın hikayesine benzer. Bu millet yeter ki inansın, yeter ki karşı taraftan samimiyet görsün. Yapamayacağı, feda edemeyeceği yoktur. Bu da böyle biline.

Yediden yetmişe bu kampanyaya destek veren, gönül veren insanımıza ve özellikle ilçem Güneysınır halkına sonsuz teşekkürler! 07/12/2016

Türkiye yeni rotasını arıyor**

Batı medeniyetinin altında kan ve göz yaşının olduğunu, zenginlik ve güçlerinin temelinde müstazafların canı, malı ve yer altı kaynaklarının olduğunu sanırım bilmeyenimiz yoktur. Geçmişte özellikle Ortaçağ Avrupa'sında önce birbirlerini boğazladılar, ardından sömürdükleri ülkelerin zenginlikleri sayesinde üzerine oturdukları mirası yediler, hala da yemeye devam ediyorlar. Sayelerinde dünyada hiç kan ve gözyaşı eksik olmadı. Dünya sefalet içerisinde yaşamaya çalışırken onlar sefalarını sürdüler hep. Paraya para demediler. Para sayesinde her alanda geliştiler. Kendilerince bir medeniyet oluşturdular. Kendi yaşam biçimlerini dünyaya transfer etmeye çalıştılar yıllar yılı. Başkasının parasıyla gerçekleştirdikleri sanayi devrimiyle ürettikleri malı satmak için durmadan pazar aradılar. Pazarları daraldıkça adına terör diyerek ülkeleri karıştırarak yeniden işgal ettiler.

Onların gelişmişliğini gören herkes onların gönüllü misyoneri oldu. Gelen onları anlattı, giden onları anlattı. Hem de ballandıra ballandıra: Demokrasi  insan hakları, emeğe saygı, gelişmişlik, işçi hakları, kadın hakları...her şey onlardaydı. Bellek ve zihinlerimize öyle yerleşti ki ilerlemek için onları takip ve taklit etmekten başka seçenek yoktu. Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla başladı bizim onlara benzeme çabamız. Cumhuriyet dönemiyle beraber zirveye çıktı onlara bağlılığımız. 1963 yılında başlayan AB serüvenimizle birlikte aşka dönüştü onlara benzeme çabamız. Hatta uzaktan benzemeye çalışmak da yetmezdi. Onlarla bir devlet olmalıydık. Tek çatı altında toplanmalıydık. Gözlerine girmek için her dediğini yaptık, eleştiri yaptıkları zaman el pençe karşılarında durduk. Bizim aleyhimize karar vermişlerse hep vardır bir bildikleri dedik.

Ne zaman ki Türkiye: "Ne oluyoruz, bu gidiş nereye, biz bağımsız bir devletiz, kendi kararımızı kendimiz veririz, bağımsız bir diplomasi yönetmeliyiz, dış politika ve uluslar arası ilişkilerde biz de söz sahibi olmalıyız, Batı'nın her dayattığını 'Sem'an ve tâaten' demeden önce milli çıkarlarımıza göre sorgulamalıyız" demeye başladı. İşte dananın kuyruğu o zaman koptu. Türkiye ve dünyaya nizamat vermeye çalışan Batı'nın karşısına Türkiye: "Uydu değil, lider Türkiye' parolasıyla çıkmaya başlayınca görünmez olarak yaptıkları her şey bir bir dökülmeye başladı. Kah teröristlere kucak açıyorlar, içerideki suçluları salıyorlar, kah ülkeyi bölmek için kana bulayan taşeron bir örgüt ile organik bağını devam ettiren siyasi kanadına hesap sormak isteyince hepsi bir araya gelip Türkiye'ye had bildirmeye kalkıyorlar. Son olarak da Meclis Başkan Vekili'ne protokol kurallarını çiğneyerek suçlu muamelesi yapıyorlar. Türkiye'yi temsil eden bir bayan vekili saatlerce havaalanında bekletiyorlar. Yıllardır PKK, DHKP-C' yi besledikleri yetmediği gibi şimdi de FETÖ'cülere kapılarını sonuna kadar açtılar. Utanmasalar dünyayı arkalarına alıp Türkiye'ye savaş açacaklar. Gerçi onlarda haya duygusu yok. Dünya arkalarından gelse inanın onu da yaparlar. Bir de cesaretleri yok. Sonra maşa var iken kendi ellerini niye kana bulasınlar.

Bütün bunlar gösteriyor ki Batı'dan, Avrupa'dan Türkiye'ye hayır gelmez. Bırakın onları taklit etmeyi, her dediklerini yapmayı, 75 milyon olarak dinimizi değiştirip onların 'Teslis' merkezli şirke bulanmış, kuşa çevirdikleri dinlerine girmeye kalksak bizden yine hoşnut olmazlar. Bakara süresi 120.ayette: "Sen Yahudi ve Hristiyanların dinlerine girmedikçe asla senden hoşnut olmazlar" diyor ya Rab Teala.

Bugün itibariyle onlarla aynı inancı paylaşsak inanın razı olmazlar. Çünkü onlara dinlerine giren değil, onlara emir erliği yapacak, bir dediklerini iki etmeyecek, onlara hizmet edecek köle ruhlu insanlar ve devletler lazım. O yüzden Türkiye bu olanlardan sonra rotasını yeniden çizmelidir. Yeni rotasında başkasının mutsuzluğu üzerine mutluluk kuran Batı değerleri  asla olmamalıdır. Çıkar ilişkisinden öte Batıyı dost edinmemelidir. Yeni dünya dengelerini gözetecek bir politika izlemelidir. Ne ezmeli, ne de ezilen olmalı. Hak ve hukukun savunucusu olmalı. Devlet ve millet bütünleşmesinin doruk noktaya ulaştığı bu yılları iyi değerlendirmek lazım. 07/12/2016

14.12.2016 günü Kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.

Modada tasarruf(!) dönemi

Yolda, çarşıda, pazarda giderken çokça karşılaşabileceğiniz pantolon giyim modelleri. Sizler için derledim.

Modanın gerisinde kalmışım. Kendimden utandım. Benim gençliğimde sadece İspanyol Paça vardı. Aşağıda örneklerini sunduğum bayan pantolonlar bir moda haberiniz olsun. Cehaletinizi ortaya çıkarmayın. Yırtık olmayanından daha pahalı. Terzi ve stilistlere gün doğdu. Artık defolu mal diye bir şey kalmadı. Eğer malı defolu ise biraz daha yırtıp moda diye piyasaya sürüyor. Artık çöpe giden kumaşımız, kotumuz yok.

Ayıplamayın, milli ekonomiye bir katkı bu. Kimseyi ayıplamıyorum ama benim garibime gidiyor. Belki de çağdışı kaldığımdandır. Bu moda hayranları olduğu müddetçe ne çıkarırlarsa giyeriz. Sahi nasıl bir psikoloji bu?