4 Ekim 2016 Salı

Fetö bağlantısı tespit edilemedi... Araştırılmasının devamına... Pes doğrusu!

İki ay önce kendim gibi bildiğim iki kamu personeli arkadaşımın 'FETÖ' şüphesiyle açığa alındıklarını duyunca önce "Nasıl olur böyle, bunlar ve FETÖ... buna kargalar bile güler, ne oluyoruz" dedim  çevremde. Ardından "Paralelcileri yanlış yerde aramayalım" başlıklı bir yazı kaleme alarak  bu iki arkadaşın masum olduğuna işaret etmeye çalışmıştım.

Ne zaman biri açığa alınsa "Ha demek o da mı onlardanmış, bilmiyordum" deyip yolumuza devam ediyoruz. Arkadaş ben bu adamı tanıyorum, o taraklarda bezi yok, deseniz "Suçluyla mücadelede eğer % 80 isabet varsa mücadele başarılı demektir, temizlik için başka çare yok, sulandırmamak lazım" cevabıyla karşılaşıyorsunuz. Hatta "Falan yerde şöyle biri de var, daha ona dokunulmadı, hala ne bekleniyor" şeklinde isim vermeden ithamlarda bulunmalar da devam ediyor.

Bereket devletin bir numaralı yetkilisi "At izi ile it izinin birbirine karıştığını birinci elden ifade etti de bu konuda vahim hataların olabileceği dillendirilmeye başlandı.

Fetö ile mücadelede hiç olmadığı kadar kamuoyunda bir halk desteği var. Bunu iyi değerlendirmek, suçluyla mücadelede mutlaka bir sonuç almak gerekir. Bunun için de masum insanlara suçlu muamelesi yapmadan, onları incitmeden kılı kırk yarmak gerekiyor. Yoksa onulmaz yaralar açarız. Her şeyin telafisi olur, gönül kırgınlığının telafisi olmaz.

Masumluğundan adım gibi emin olduğum iki arkadaşım 2 ay önce açığa alınmıştı. Yanlışlığın Bağdat'a varmadan düzelir, kısa zamanda görevinize iade edilirsiniz dedim. Biz ne dersek diyelim ateş düştüğü yeri yakar deriz ya. İşte öyle bir durum. Her ikisi de içine kapandı, neredeyse hayata küstüler. Ne yediklerinden zevk aldılar, ne de içtiklerinden. Aylar, haftalar, günler, saatler, dakikalar geçmek bilmedi. Hayat çekilmez oldu onlar için. Ara ara telefonla arayarak teselli vermeye çalıştım. Hiçbir şey yapamamanın ezikliğini de hissediyorum içimde hep.

Onların bugün-yarın başlayacaklarını ümitle beklerken telefon görüşmelerimde rahat iletişim kuramamaya başladım. Ses, yankı oluşmaya başladı. Bir anormallik olduğunu anladım ama sebebini bilemedim. Kendi kendime adam gibi bir telefon almazsın, olacağı bu dedim. Zaman zaman görüştüğüm masumlardan biri: "Telefonun dinleniyor, haberin olsun" deyince aklım başıma geldi. Masum olduğuna inandığım kişilerle teselli amaçlı görüşmem dolayısıyla kara listeye de alınmışım. Keşke sadra şifa olabilsem gam yemem. Boşu boşuna beni dinleyip vakit kaybetmeseler, devletin parasını da lüzumsuz yere harcamasalar... Sizin suçluyla mücadele anlayışınız bu mu Allah aşkına! Mağdur olmuş masumun peşinden gideni dinlemek. Belki de yıllar yılı masum insanları “Suçluları dinliyoruz” diyerek dinlediniz. Esas suçlular bir yıldır darbe planı yapıyor, sağır sultan duyuyor, ama sizin haberiniz olmuyor. Yazıklar olsun size. Bunca hainin iş çevirdiği bir yerde devletin niye uyuduğu böylece ortaya çıkmış oldu.

Konumuz iki masum insandı. Ona dönelim isterseniz tekrar. İki masumdan biri 1.5 ay önce döndü, iki gün sonra diğer masum aradı: “Abi, telefon geldi, yazım gelmiş, yarın gidip göreve başlayacağım” diye. Hayırlı olsun, Allah beterinden saklasın dedim, görüşmeyi bitirdik. Bir hafta sonra karşılaştığımda nasıl gidiyor iş dedim. “Ben daha başlamadım ki” dedi. Mübarek beni arayıp yarın başlayacağım demedin mi dedim. Bir yazı geldi dediler gittim. Gelen yazıda: “Adı geçen kişinin Fetö bağlantısı tespit edilemediğinden araştırma ve incelenmesinin devamına” yazıyormuş. Ciddi misin sen dedim. Benim ki de laftı zaten. Bu işin şakası mı olurdu. Akıl hafsalam duracaktı neredeyse. Bağlantı tespit edilemedi, araştırılmasına devam. Evlere şenlik bir yazı. Sen adamı 1.5 aydır açıkta beklet, hiçbir şey bulama, geri göreve iade edeceğine, incelenmesine devam diyeceksin. Yazık gerçekten yazık. Ama haklarını yemeyelim. Bir şey bulamamışlar. Zaten bulamazlar, istersen incelemek için 75 milyonu görevlendirsinler. Olmayan bir şeyi nasıl bulacaklardı zaten.

Sonunda iki ay açıkta bekledikten sonra görevine iade edildi. Şimdi görevinin başında. Adı nedir derseniz? Adlarının ne önemi var ki… Önemli olan iki masumun canlarının iki ay boyunca yanması. Adları ha Osman olmuş ha Ali Osman… Ne fark eder ki! Nazarımda zaten hiç itibarları kaybolmamıştı bu iki zevatın. Şimdi görevlerine döndüler. Ya tanımayan insanların yanındaki itibarları ne olacak? Kim bunlardan özür dileyecek? Sonra gecikmiş adalet, adalet midir?


Anladığım kadarıyla Fetö ile mücadele ediyorum derken bazı yöneticiler kraldan daha fazla kralcı kesiliyorlar, Bu adamlar masum olabilir mi demiyorlar. Kendilerini Fetö ile amansız mücadele ediyorlar diye göstermeye çalışıyorlar. Ben bu adamları masum diye görevlerine iade edersem bana Fetö’cü muamelesi yaparlar diye korkuyorlar mı acaba? Abdestlerinden şüpheleri mi var ki namazlarından şüphe ediyorlar?.. Sizin göreviniz mücadelede ipe un sermek, mücadeleyi sulandırmak değildir. Göreviniz suçluyu tespit edip masuma kol kanat germektir. 10 tane suçlunun içerisindeki masumu bulmaktır. Yok bulamıyorum sap-saman karıştı diyorsan gölge etme, ya bırak başkası gelsin, ya da tanımadığın masum insanı suçlu ilan etme. 

Fetö bağlantısı tespit edilemedi... Araştırılmasının devamına... Pes doğrusu! 04/10/2016

3 Ekim 2016 Pazartesi

Suçluyla mücadelede titiz olunmalı

2008 yılında bir lisede görev yaparken lise 3.sınıf bir kız öğrenci: "Cüzdanım çalındı, içinde de param vardı" diye odama geldi. Cüzdanın evde kalmış olmasın, istersen aileni bir ara, dedim. "Anneme sordum, evde değil, sınıfta çalındı" dedi. Yolda düşürmüş olmayasın, ya da bir başka yerde unutmuş olabilirsin" dedim.  "Çantamın içine koyardım hep. Sınıfımdan biri çaldı" dedi. Şüphelendiğin biri var mı dedim. "Evet, sıra arkadaşım" dedi. Aldığını gördün mü? Ya o değilse... Bir daha o arkadaşının yüzüne bakabilecek misin? Haydi belli etmemek için tüm sınıftakilerin cep ve çantalarını yokladıktan sonra para kimseden çıkmazsa o sınıfta okuyabilecek misin dedim. "Okuyamam" dedi.

Kızım ben yanıma bir kaç öğretmen alır, sınıfı tümden yoklar, şüphelendiğin arkadaşı biraz daha titiz inceleriz. Mağdursun ama bir yanlışlık yapmayalım. Dün akşam neredeydin, belki orada kalmış olabilir cüzdanın dedim. "Dershanedeydim" dedi. Bir şey kaybetmeyiz, dershane müdürünü bir arayayım dedim. Sınıfını ve oturduğu yeri söyledim dershane müdürüne. Müdür az sonra "Hocam cüzdan burada, sıranın altındaymış" diye geriye döndü.

Öğrenci, cüzdan ve parasının bulunmasına sevindi. Ben ondan daha fazla sevindim. Sınıfı ve özellikle bir öğrenci hırsızlık töhmeti altında kalacaktı. "Siz beni hırsız tuttunuz, ben size kırgınım" diyecekti. Belki de incinip küsecekti. Şükür ki, kimse zan altında kalmadan, kimseyi suçlamadan mesele çözülmüştü. Bir konuda masum olduğunuz halde eğer üzerinize bir suç isnat edilmişse bu durum daha iyi anlaşılır sanırım.
***
2009 yılında yine lisede görev yaparken bir kaç kız arkadaşıyla beraber bir kız öğrenci geldi yanıma "Param çalındı" diye. Kaç para alınan dedim. "50 TL" dedi. Ne işi var o kadar paranın çantanda, cebin yok mu, niye oraya koymadın, madem cebin yoktu, bana getirseydin emanet olarak dedim, gittiler. Bu kız öğrenci yine bir kaç defa geldi param gitti diye. Anlaşılan sen laftan-sözden anlamayacaksın, baban hem marketçi, hem de servisçi. O kazansın, sen burada çaldır dedim. Diyorum ama ne yapacağımı da bilmiyorum. Parayı alan sınıfından biri. Ama kim? Masumlara suç isnat etmeden bu işi nasıl çözecektim. Ara ara odama bir öğrenci gelip "Hocam bizim sınıfta yine para çalındı, okulun kameralarını açıp bir bakalım, başka sınıftan biri olmalı" dedi. Olmaz öyle şey, sınıfınıza giren her yabancıya hırsız muamelesi mi yapacağız, üstelik parayı alan sizin sınıftan biri dedim.

Bir gün kızımızı çağırdım, cebimden elli lira verdim. Sayı numaralarını aldım. Kızım çantana koy, koyarken de sınıfından başkalarının görebileceği şekilde göster, bir de böyle deneyelim dedim. Para iki gün kızın çantasında kaldı, el süren olmadı. Bizim problemi çözme yöntemimiz iş yaramadı. Çünkü hırsız sınıftan biri. Bizden önde gidiyordu hep. Odama gelip kameralara bakalım diyen öğrenciden şüpheleniyorum ama sensin oğlum da diyemiyordum.Çünkü suç üstü yakalanmadı, falso da vermedi. Bir gün o sınıfa derse girdim. Baktım arka tarafta küçük boylu, zayıf cılız bir öğrenciyi bizim kameraları inceleyelim diyen iri cüsseli öğrenci sıkıştırıyordu: Hırsız sensin, sen alıyorsun bu parayı diye. "Yavrum! Nereden biliyorsun, gördün mü arkadaşının aldığı parayı. Benim için bu sınıftaki herkes şüpheli durumunda, belki de çalan sensin, kimseye iftira atma dedim.

Bir öğrencinin okula getirdiği harçlıktan daha fazla bir parayı her gün okula getiren kızımız, ne günlük parasını getirdi bize emanet etti, ne de çantasına koymaktan vazgeçti. Bir-iki defa daha çalındı parası.

Son çare olarak devamsızlığı fazla, dersleri zayıf, okulun arkasında sigara içerken yakalanan, İstiklal Marşına katılmayıp okulun dışında oyalanan ve hırsızı yakalamak için kameraları incelemeyi teklif eden ve sınıfından bir başka öğrenciyi hırsız tutan öğrencinin ailesini okula davet ettim. Aileye çocuğunuzu bu okuldan almanızda fayda var. Çünkü çocuğunuz bu okula uyum sağlayamadı, böyle giderse sınıf tekrarına kalma durumu da söz konusu. Çocuğunuz bu okulu kaldıramıyor, hatta bazı zamanlar okula gelmeyip kahvehanede babası yaşındaki kişilerle oyun da oynuyor, üstelik size az önce günlük ne kadar harçlık verdiğinizi sordum. Çocuğunuzu araştırdım, sizin verdiğiniz paradan daha fazla bir para harcıyor günlük. Bu parayı nereden buluyor acaba? Birilerinden borç mu alıyor, cebinizden habersiz para da alıyor olabilir mi dedim. "Yapmaz bizim çocuğumuz, cebimizden para almaz" dediler. Pekiyi bu paranın suyu nereden o zaman dedim. Sessiz kaldı aile.

Aile çocuklarını okuldan alıp almama da tereddüt halinde idiler. En sonunda çocuğunuzu şu ana kadar kazanmaya çalıştım, bazı  hareketlerinden dolayı disipline de sevk etmedim. Tüm bunlardan geçtim, o sınıfta bir hırsız var, kimseyi suçlamıyorum ama hal ve hareketlerinden ben çocuğunuzdan şüpheleniyorum, ama görmediğim için bu yaptı diyemiyorum. Fakat yarın parayı alanın sizin çocuğunuz olduğu ortaya çıkarsa o zaman hem hırsız damgası yiyecek, hem de örgün eğitimin dışına çıkarılma durumu söz konusu olabilir, çocuğunuzu alın, ya da almayın, ama çocuğunuzdan şüphelendiğimi asla çocuğunuz bilmesin dedim. Sonunda aile ikna oldu, çocuklarını okuldan nakil alıp bir genel liseye götürdüler.

Sonuç? Sorun çözüldü mü? Hele şükür çözüldü, öğrencimiz nakil gitti, bir daha o sınıfta hırsızlık vakası olmadı.  Kimse kimseye hırsız gözüyle bakmadı. Sınıf huzur buldu, tabii bende...

İnsanın olduğu yerde problem olur. Önemli olan suçluyu/suçluları bulacağım derken masumları üzmeden, incitmeden problemi çözmektir. Bu konuda yoğurdu üfleyerek yemektir. At izi ile it izini karıştırmamak için soğukkanlı olmak gerekir, şüphelenilen kişi ya da kişileri, haberleri olmadan teknik takibe almalı, koğuşturmalı, iyi incelemeli. Şiddetli şüphe ortaya çıkarsa inceleme ve soruşturma başlatılarak incelemesi yapılmalı. Zan, şüphe, duyum ile hareket edilmemeli. İnsanlara iftira atılabileceği hesaba katılmalı.

Titiz çalışmaya rağmen masum insanların mağdur olduğu ortaya çıkarsa kişiden kamuoyu önünde özür dilenmeli, iadei itibarı yapılmalı. Yoksa atılan çamurun izi kalır... Mağdur eden sorumlunun bu işi kasıtlı yaptığı ortaya çıkarsa  cezayı müeyyide ile yüz yüze gelmeli. Açığa almadan incelenmesi yapılmalı, tedbir amaçlı açığa alınırsa da  hakkındaki inceleme tez zamanda sona erdirilmelidir.

"Bir yerde 9 suçlu bir masum var ise suçlular yüzünden masum da heba edilmemeli," suçlularla mücadele ediyoruz diye masum insanın ocağı söndürülmemeli, incitilmemeli,  suçluyla mücadele tere yağından kıl çeker gibi olmalı. Masumu üzerek hayatı boyunca altından kalkamayacağı ve unutamayacağı bir töhmet ile karşı karşıya getirecek ortamlardan ve isnatlardan kaçınılmalıdır. Birilerine bıyık altından gülme imkanı verilmemelidir. Suçluyla mücadele sulandırılmamalıdır. Suçluyla mücadele etme doğru hakkımızı sap- samanı birbirine karıştırarak haksız duruma düşürmeyelim.  03/10/2016

Bu sene ayvayı -bol- yiyeceğiz

Bu sene eylülün sonları soğuk geçti. Sabahın erken ve akşam saatlerinde soğuktan korunmak için üzerimize mutlaka ilave giysi almamız gerekti. Bir akşam komşumla karşılaştım. Komşu! Bu ne iş, bu sene kış erken bastıracak, geçen yıl görmediğimiz kışı da yaşatacak sanırım dedim. "Evet komşu! Bu sene kış şiddetli geçecek, bahçeler hep ayva dolu bu sene" dedi. Ayvanın çokluğu neye işaret dedim. "Tecrübeyle sabittir, ne zaman ayvalar çok olursa o sene kış şiddetli geçer" dedi.

Geçen sene kış yüzü görmedik, kara hasret kaldık desem yalan olmaz. Bol ayaz yedik kış boyunca. Bu sene de katmerli gelecek dendiğine göre ayvayı yedik desenize. İkisi de afet demektir. İnşallah rahmete döner.

Ayva ile pek aram yok. Meyve olarak pek aramam. Yine de ölmeyecek kadar yerim. Ne de olsa nimettir. Fakat bu sene ayvayı bol yiyeceğiz tecrübelilerin öngörülerine dayanarak.

Nedense ayvayı yemek kaderim herhalde. 1988 yılında evlendiğimde benim gibi hepsi öğrenci olan okul arkadaşlarım düğünüme geldiler. Mevsim bahardı yine bu şekilde. Düğün bitti, misafirleri uğurladık. Elime özenle paketlenmiş bir düğün hediyesi verdiler. Hediyeyi verenler de benim dışımda hediyeyi kimsenin açmaması gerektiğini söylemişler. Ben de itina ile açtım paketi. İçinde ne tepsi vardı, ne de borcam. Paketten çıka çıka  kocaman bir ayva çıktı. Ayvayı elime aldım. Hem de  ısırılmış bir şekilde. Bu ne anlama geliyor şimdi diye düşünürken "Oğlum Ramazan ayvayı yedin" aklıma geldi. Evet! 1988 yılının ekim ayında da ayvayı yemiştim. Bu sene de yiyeceğiz gayri milletçe.

Bu yazı oldukça şiddetli geçirdik. Milletçe 15 Temmuzları yaşadık. Şimdi de kışı ve soğuğunu çekeceğiz anlaşılan. Allah, altından kalkamayacağımız bir yük yüklemesin. Böylesi kalkışmalarla bizi bir daha imtihan etmesin. Kışı da görelim. Çünkü küresel ısınmanın kendisini iyice hissettirmeye başladığı son yıllarda mevsimlerde bir dengesizlik göze çarpmaktadır. Bereket ve rahmet için kışı ve karını görmemiz lazım. Fakir ve gurebamıza, evsiz ve barksızlarımıza Rabbim yardım etsin. Sıcak evler nasip etsin onlara inşallah. 03/10/2016