Ana içeriğe atla

Bu sene ayvayı -bol- yiyeceğiz

Bu sene eylülün sonları soğuk geçti. Sabahın erken ve akşam saatlerinde soğuktan korunmak için üzerimize mutlaka ilave giysi almamız gerekti. Bir akşam komşumla karşılaştım. Komşu! Bu ne iş, bu sene kış erken bastıracak, geçen yıl görmediğimiz kışı da yaşatacak sanırım dedim. "Evet komşu! Bu sene kış şiddetli geçecek, bahçeler hep ayva dolu bu sene" dedi. Ayvanın çokluğu neye işaret dedim. "Tecrübeyle sabittir, ne zaman ayvalar çok olursa o sene kış şiddetli geçer" dedi.

Geçen sene kış yüzü görmedik, kara hasret kaldık desem yalan olmaz. Bol ayaz yedik kış boyunca. Bu sene de katmerli gelecek dendiğine göre ayvayı yedik desenize. İkisi de afet demektir. İnşallah rahmete döner.

Ayva ile pek aram yok. Meyve olarak pek aramam. Yine de ölmeyecek kadar yerim. Ne de olsa nimettir. Fakat bu sene ayvayı bol yiyeceğiz tecrübelilerin öngörülerine dayanarak.

Nedense ayvayı yemek kaderim herhalde. 1988 yılında evlendiğimde benim gibi hepsi öğrenci olan okul arkadaşlarım düğünüme geldiler. Mevsim bahardı yine bu şekilde. Düğün bitti, misafirleri uğurladık. Elime özenle paketlenmiş bir düğün hediyesi verdiler. Hediyeyi verenler de benim dışımda hediyeyi kimsenin açmaması gerektiğini söylemişler. Ben de itina ile açtım paketi. İçinde ne tepsi vardı, ne de borcam. Paketten çıka çıka  kocaman bir ayva çıktı. Ayvayı elime aldım. Hem de  ısırılmış bir şekilde. Bu ne anlama geliyor şimdi diye düşünürken "Oğlum Ramazan ayvayı yedin" aklıma geldi. Evet! 1988 yılının ekim ayında da ayvayı yemiştim. Bu sene de yiyeceğiz gayri milletçe.

Bu yazı oldukça şiddetli geçirdik. Milletçe 15 Temmuzları yaşadık. Şimdi de kışı ve soğuğunu çekeceğiz anlaşılan. Allah, altından kalkamayacağımız bir yük yüklemesin. Böylesi kalkışmalarla bizi bir daha imtihan etmesin. Kışı da görelim. Çünkü küresel ısınmanın kendisini iyice hissettirmeye başladığı son yıllarda mevsimlerde bir dengesizlik göze çarpmaktadır. Bereket ve rahmet için kışı ve karını görmemiz lazım. Fakir ve gurebamıza, evsiz ve barksızlarımıza Rabbim yardım etsin. Sıcak evler nasip etsin onlara inşallah. 03/10/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde