14 Eylül 2016 Çarşamba

Yeni Ocaklar Sönmesin...


Bir zamanlar toplumsal bir yara olarak karşımıza çıkan şimdilerde kangren haline dönüşen, çözülemeyen bir problemle karşı karşıyayız. Nerede bir iş kuracak, mevcut işini büyütecek, ev-araba vs alacak biriyle karşılaşsanız ekseriyetinin bu bataklığa sürüklendiğine şahit olabilirsiniz. Kredi/faiz bataklığından bahsediyorum. Üniversitede öğrenci iken  “Öyle bir zaman gelecek ki herkes faiz yiyecek, hiç faiz yemedim diyen tozundan nasibini alacaktır” şeklinde bir hadis okumuştum. Hadisin sıhhat derecesini bilmem ama sonuçları itibariyle günümüzü anlatıyor diye düşünüyorum.  Kur’an faiz yemeyi  “Allah ve rasülüne karşı harp açmak” olarak ifade etmesine rağmen  İşin garibi kredi çekmek normal görülür oldu toplum nezdinde. 

Herhangi bir işe kalkışan sermayesi yeterli gelmeyince ölçüp-biçip bir hesap yapıyor. Kim verir bu devirde bu kadar parayı diye kendi kendini ikna ederek soluğu kredi çekmede alıyor. Üstelik bankaların VİP müşterileridir bunlar.  Hiç bu taraklarda bezi olmayana da bankalardan “Sayın üyemiz, adınıza bankamızda birikmiş şu kadarlık bir kredi limitiniz vardır. Nüfus cüzdanınızla birlikte bankamıza bekliyoruz” şeklinde gelen mesajlar da eşeğin aklına karpuz kabuğu getirmekten başka bir işe yaramıyor.

Kredi çeken ödemede zorluk çekmeye başlayınca bir başka bankadan yapılandırma yoluna giderek açılan deliği kapatmaya çalışıyor. Delik kapanacağı yerde kapanmayacak şekilde büyümeye devam ediyor. Kredi çekme limiti kalmayınca eşinden dostundan borç buluyor, sonra başkasının hesabından kredi çektirme yoluna gidiyor, son çare kendisini tefecide buluyor. Kendisi  iyice bataklığa batarken yanına yaklaşan kefili, borçluları, adına kredi çekiverenleri de batırıyor iyice. Aralarında kırgınlıklar, kavgalar baş göstermeye başlıyor. Aileler çatırdıyor. Nice ocaklar söndü bu şekilde, hala da sönmeye devam ediyor. İşin garibi  bu yollara tevessül edenlerin çoğu bu düştüğü durumdan memnun değil. Gözümüzün önünde cereyan eden bu duruma rağmen hala da kredi çekmeye çalışanların sayısı da  azımsanamayacak kadar çoktur.  ‘Arkadaş kredi çekmesen’ dediğin zaman “Sen verir misin bana bu kadar parayı” cevabı alırsın hemen.

Kredi çekenleri, kredi bataklığına saplanan kimseleri kesinlikle ayıplamıyorum. Kimse de zevkinden kredi çekmez. Herkes kendisine yapar. Fakat tecrübeme dayanarak şunu söylemek isterim ki: Bugüne kadar kredi çekenlerin içerisinde kazançlı çıkan varsa da bereketini gördüklerini pek sanmıyorum. Hele biraz dini duyarlılığı olan dindar ve mütedeyyin insanlara yararının olduğunu hiç görmedim.

Bankalar milletten aldıkları parayı yine milletimize pazarlayarak paraya para demiyorlar. Her yıl en fazla kar eden kurumlar arasında ilk üçü hiç bir firmaya vermiyorlar. Bu ocakları söndüren haksız kazancın mutlaka önüne geçilmesi gerekir. Geçmişin tefeciliği bugün modern isimler adı altında devam ediyor. En güzeli faizli alaverenin olmamasıdır. Eğer bu sistem devam edecekse yeni kredi mağdurlarının olmaması, mudinin çevresine daha fazla zararının ortaya çıkmaması için kredi çekmeler zorlaştırılmalıdır. Her önüne gelen kredi çekememelidir. Kredi çekecek kişi çektiği meblağ kadar ipotek  gösterebilmelidir. Vatandaş krediyi öderken değil çekerken terletilmelidir. Kredi çekmelerdeki kefil bulma şartı kaldırılmalıdır. Bankaların "Birikmiş krediniz var" şeklinde mesaj göndermesinin önüne geçilmelidir.

İhtiyaç ve gereksinimlerimize sekte vurabilmeli ve öteleyebilmeliyiz. Ayağımızı yorganımıza göre uzatabilmeliyiz. İnsanımızın bankalara muhtaçlığının olmaması için aramızda karz-ı haseni yaygınlaştırmalıyız. Bu savaş kazanılmaz. Hayatımız kararmasın, ocaklarımız sönmesin. Yetmez mi hala  bu kadar kredi mağdurumuzun olması? Biz bu savaşı kazanacağız diyorsak kimse kusura bakmasın.  Bu yolun sonu hep hüsran ve nedamettir... 14/09/2016

11 Eylül 2016 Pazar

Bir medeniyet tasavvurumuz var mı bizim?



"Bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümüne" medeniyet denir biliyorsunuz. Biri: ‘İslam dünyasının ve Müslümanların oluşmuş bir medeniyeti veya medeniyet tasavvuru var mıdır’ dese ne deriz acaba?

Vereceğimiz cevap bir zamanlar vardı, ama iki asırdır yokuz demek olur sanırım. 04/04/2016 tarihli Hürriyet gazetesindeki köşesinde “Kültür ve Medeniyet” başlıklı yazısında Taha AKYOL: Prof. Salim el-Hassani’nin ‘Müslümanların bilim ve teknolojiye katkısını anlattığı ‘1001 icat’ isimli eserinde   geçen 115 bilgin ve mucitten 88 tanesinin  12. asrın sonuna kadar olduğunu, geriye kalan 27 tanesinin 13.yüzyıldan sonra olduğunu, 19.ve 20.asra ait bir katkısının olmadığını” belirtir. Bilimde, teknolojide iki asırdır esememiz okunmuyor gördüğünüz gibi.

İslam Medeniyeti üzerine anlattığımız her şey geçmişimize ait maalesef. Bugün iliklerimize kadar işlemiş Batı Medeniyetinin tasallutu altındayız. Biri: "Efendim, Batı Medeniyeti şöyle iyi, böyle gelişmiş" diye konuştuğu zaman biz hemen geçmişimizden örnekler vererek Batı'nın kazanımlarının gerisinde bizim medeniyetimiz var. Onlar bizden aldı. Ya da onların medeniyeti kan ve gözyaşından ibarettir deyip işin içinden sıyrılmaya çalışırız. Tespitim yanlış olabilir ama bizim bu yaptığımız suçluluk psikolojisi içerisindeki bir insanın savunma refleksidir. Geçmişten örnekler vererek topu taca atıyoruz. Hiç kimse kusura bakmasın dünyaya dair yeni bir şeyler söylemiyoruz. Bu durum bazı insanların yaşlanınca yeni bir şey söylemeyip hep kovanın içerisinden konuşmasına benzer. Hani Rumi: " Yeni şeyler söylemek lazım cancağızım" diyor ya. Biz de şanlı geçmişimizle övünmeyi bırakıp yeni, farklı şeylere kapı aralamamızın zamanı geldi, geçiyor bile.

Günümüze ve yarınlara inşa edebileceğimiz plan ve programımız yok. Saldım çayıra Mevlam kayıra mantığı çerçevesinde yuvarlanıp gidiyoruz. Kültürden sanata, bilimden teknolojiye kullandığımız hep başka medeniyetlere ait. Ne bir icadımız var ne de üretimimiz. Başka milletlerin pazarı olmuşuz, hep satın alıp tüketiyoruz. Günümüzde şu da bize ait diyebileceğimiz bir övünç kaynağımız yok. Haydi teknolojide, bilimde yokuz. Peki diğer alanlarda? Maalesef yok oğlu yokuz. Kendisi bir hazine olup inananlarının ortaya çıkarmasını beklediği İslam, elimizde oyuncak olmuş, yerlerde sürünüyor. Biri İslam’ın ve Kur’an’ın kendisine değil de Müslümanlara bakarak Müslüman olmak istese mümkün değil İslam’a girmesi. Çünkü özellikle günümüzde her türlü melanet, pislik, hırsızlık, adam kayırmacılık, emanete ihanet, sahtekarlık, üretmeden tüketmek, birbirimizi öldürmek, haksız kazanç elde etmek, emaneti ehline vermemek, birbirimize güvenmemek, alnımızı terletmeden kazanmak, Allah ile aldatmak…vb dendi mi İslam dünyası akla gelir.

İslam dünyasının 13.yüzyıldan itibaren bilim, teknoloji vb alanlarında yapmış olduğu katkılarından sonra yaptıklarımız maalesef bir elin parmaklarını geçmiyor. Eğer bir medeniyet tasavvurumuz olacaksa -ki olmalıdır- her şeyden önce enine boyuna düşünüp milletçe bir seferberlik ilan etmemiz gerekecektir.  Yeniden özümüze dönmeliyiz. Zihinlerimizdeki geri kalmışlık sendromundan kurtulmalıyız. Kendimize güvenimiz gelmelidir. Kültürümüzü başka kültürlerin etkisinden kurtarmalıyız. Milletçe üretmeyi hedef almalıyız. AR-GE’ye daha fazla önem vermeliyiz. Dünyanın ihtiyacı olan maddi ve manevi varlıkları icat etmek, üretmek ve diğer toplumlara pazarlamak için ilgili ciddi birimler kurulmalıdır. Türkiye ve İslam dünyasında iyi bir saha çalışması yaparak üretici zekaları tespit etmekle işe başlayabiliriz. İcat edilen her şeyin patenti için devlet gerekli kolaylığı sağlamalıdır. İnsana yatırım yapmalıyız. Zihnen, fikren ve bedenen kirlenmişliğimizden arınmalıyız. Çalışmaya ve üretmeye kendimizi hazırlamalıyız. Kendi kültürümüzle bağımızı koparmadan geçmiş zengin ve özgün farklılıklarımızın farkına vararak geleceğe ve insanlığa örnek ve faydalı olacak bir inşa süreci başlatmamız lazım… 11/09/2016

9 Eylül 2016 Cuma

Konya düğünleri üzerine

1.Düğünde yapılacak ve yapılmayacak olanlar taraflar arasında söz kesmeden önce konuşulmalıdır.
2.Söz kesme ile düğün arası uzun tutulmamalıdır.
3.Resmi nikahtan önce dini nikah yapılmamalıdır.
4.Tarafları maddi olarak zorlayacak alışverişlerden kaçınılmalıdır.
5.Alışverişler kalabalık bir akraba grubuyla yapılmamalıdır.
6.Alışveriş yapılacak yer seçiminde fiyatlarin yazılı olduğu yerler seçilmeli, Etiket fiyatından çok indirim yapılan yerler tercih edilmemelidir.
7.Tek kullanımlık alışverişlerde lükse kaçılmamalı.
8.Taraflar birbirine karşı empati yapmalı.
9.Nişan yapılmamalı, yapılacaksa da söz kesilince yapılmalıdır, Nişan ve kına birlikte yapılmalıdır.
10.Nişanlarda ilahi okunmamalı, kına oynamalı olmalı, bilindiği gibi "Düğün evinde oynanır, cenaze evinde ağlanır." Oynamalarda ifrat ve tefritten kaçınılmalı. Nişan ve düğünlerde takı töreninden vazgeçilmelidir.
11.Nişan, kına ve düğünlerde silah vb tehlikeli ve rahatsız edici kullanımlar yasaklanmalıdır.
12.Düğünlerde konvoy olmamalı, olacaksa da 8-10 araç ile sınırlandırılmalı
13.Düğünlere icabet edilmeli
14.Düğün yemeklerine ortak yeme alışkanlığından vazgeçilerek tabildot usûlüne geçilmeli. Yemekler self-servis olmalı, herkes yiyeceği kadar yemek almalı, isteyen daha sonra takviye alabilmeli, illa beraber olacak deniyorsa sulu yemekler kesinlikle ayri tabakta verilmeli, düğün yemeğine katılana maden suyu satışı yapılmamalı, yemek davetine katılacak olan davetli kaç kişi ile katılacağını önceden düğün sahibine bildirmelidir, katılamayacak olan da önceden haber vermeli ki, düğün sahibi de yemek konusunda ilave ve eksiltme yapabilmeli,
15.Düğüne hediye getirirken karşılık beklenmemeli, ne getirirse o götürülmemeli.
16.Hediyeleşmede mutfak eşyası getirmekten vazgeçilmeli, getirilmişse de üzerine isim yazılmalı, kapalı zarf içerisinde verilecek az veya çok makul bir nakit tercih edilmeli, hediye yüksek maliyetli olmamalı, ya da sembolik olmalı, düğün sahibi sıcak bir yuva kurma telaşında, biliniz ki adam, züccaciye dükkanı açmayacaktır. Verilecek nakitle de mutfak eşyası alınabilir
17.Gelin arabasının önü kesilmemeli, kesilecekse de sembolik olarak kesilmeli, ayrıca pazarlık yapılmamalı,
18.Damat ayakkabısını kaçırarak sağdıça sıkıntı verilmemeli,
19.Kuaför vb yerlerde aşırı bahşişlerden kaçınılmalıdır. Hatta damat, gelin para teklif etse de kuaför vb işletmeler ,"Ne parası, bu da benden düğün hediyesi olsun" demeli,
20.Dini nikah, damat katma vb durumlarda arapça duadan vazgeçilerek türkçe dua yapılmalı.
21.Düğün yemeklerinde kazan ağzı açma adeti kaldırılmalı, düğün yemeklerinde servis yapan profosyoneller kesinlikle bahşiş almamalı/verilmemeli,
22.El öpmelerde para verme adeti de sonlandırılmalı, yakın akrabanın canı alınmamalı,
23.Konvoy vb  durumlara katılan gelin arabasının yakıtı önceden doldurulmalı, gelin indirme esnasında yakıt bitmemeli,
24.Kayınpeder düğün bittikten sonra geri kalan ömrünü düğünden kalan borcu ödemekle geçirmemeli. Çevremizde maliyetinden dolayı düğüne kalkışamayanlar olduğu düşünülmeli,
25.İnsan bir defa evlenir, her şeyim tam olsun mükemmeliyetçiliğinden vazgeçilmeli, hele başkası, elalem ne der düşüncesinden kaçınılmalı. 

Millet ne ile uğraşıyor, adamın derdine bak demeyin, unuttuklarımı da siz yazın.. 09.09.2014