15 Temmuz 2016 Cuma

Egosuna teslim olmuş acınası insan tipi

Ne kadar kendimizi anlatmaya çalışsak da, benim egom yok desek de her birimizin içinde kimsenin anlayamadığı, kendimizin de çözemediği, zaman zaman kendimizi sıkıntıya sokan egolarımız vardır.

Bu egonun en büyük destekçisi nefistir. Hani şu kötülüğü emreden var ya. İşte o. Bu nefis destekli enaniyetimiz çoğu zaman eşimizle, dostumuzla, kardeşimizle, çalıştığımız yerdeki diğer insanlarla karşı karşıya getirir. Etrafımızda kimse kalmasa da bu ego hep: "Sen haklısın" dedirtir insana. hatta insanlar bu nefis takviyeli ego ile karşı karşıya gelmemek için çalıyı dolanmaya karar verip yolunu değiştirse yine ego: "Bak, gördün mü, sana bir şey diyemiyor, çünkü utanıyor, demek ki sen doğru yoldasın" dedirtir insana. Hatta had bilmezlik içerisinde sana ulu orta şeyler de söyletir. İnsanlar sustukça bunun egosu tavan yapar. Hep insana, "Bak gördün mü haklısın, doğru yoldasın" dedirtir insana. Hatta etrafında bulunan eş, dost, çalışan uzaklaşsa kimse kalmasa da "Bana ne oluyor, herkesi küstürdüm" bile dedirtmez. İnsanın önünü perdeler. Gerçekleri görmesinin önüne engeller çıkartır. İşleri ters gitse de, yaptığından iç huzuru duymasa da insana kendini dinletmez, kişiyi kendi haline bırakmaz. 

Dediğim dedik, çaldığım düdük misali gerekirse pire için yorgan yakar, etrafına ışık vermez. O değilden kendisiyle konuşan insanlarla tatmin bulmaya çalışır. Asla bir başkasının gönlünü alayım yoluna gitmez. Çünkü kendi haline kaldığı zaman duyduğu aşağılık kompleksini etrafındaki insanlardan çıkartma gibi bir tiğniyete bürünür. Kimsenin yaptığı işi beğenmez. hep "Ben olsam, şöyle yaparım" şeklinde "Ben, ben, ben" der. Gururu öz eleştiri yaptırmaz. Burnunun dikine gitmeye çalışır. battıkça çıkıyorum, çıkacağım sanır. Çünkü gururu ona hep" Aslında sen şurada olmalıydın, insanlar senin hakkını yediler, ben en iyi yerlere layığım, insanlar bir yerlere bir şey bilmeden geliyorlar, bendeki yetenek kimsede yok" havasıyla yoluna devam eder gider. Eğer buna yol denirse.

Bu tipler kendiyle de barışık değildir. Hayattan kolay kolay da zevk almazlar, Gururu esas mesleğini yapmasının da önüne geçer. İnatçıdır, aynı zamanda kincidir. Kendi yaşantısından kendisinin bile memnun olmadığı kritiğini vicdanının yapmasına imkan vermez. 

Kendisine aşık denebilir böylelerine. Hem de gözünün önünü göremeyecek kadar. 15/07/2016

"Bıraktığın zaman evinin yolunu biliyorsa o kimse geri zekalı değildir..."

Teog tercihleri başladı. Lisede iyi bir okulda okuyabilmek için tercih yapmaya gelen veli ve öğrencilere rehberlik yapmaya çalışıyor bir çok okul yönetimi. Konya merkezde en düşük yüzde ile alan okulun geçen yıl ki yüzdelik dilimi 24,21 olarak görünmektedir.

Yüzdelik dilimi 40-60 aralığında olan öğrencilerden büyük bir kısmı genel Anadolu Liselerini tercih etmek istemektedirler. En düşük Anadolu Lisesi yüzdesi % 24 lerde olduğu dikkate alınırsa bu öğrencilerin Konya merkezindeki herhangi bir Anadolu Lisesine yerleşebilmeleri mümkün görünmemektedir. Puan ve yüzde aralığına göre öğrencilerimizin İmam hatip Liselerini tercih etmelerini istediğimizde öğrenci ve veli istememektedir. Ya da veli istese de öğrenci istememektedir. Niçin istemiyorsun dediğimizde: "Ben o okulu yapamam, orada ezberler varmış, benim ezberim iyi değil, o okulda Arapça var. Ben yapamam. Zaten o okulu zor diyorlar. Bu yüzden gitmek istemiyorum" cevapları alıyoruz. Dilimin döndüğü kadarıyla öğrenciye, zor beynimizde oluşturduğumuz algılardan ibaret. Ben de o okullardan mezunum, hiç zorluğu yok. Zaten Kuran okumayı biliyorsun. Senin için o okul daha kolay olacak, üstelik sana da yakışır" dememe rağmen ikna edebildiğim öğrenci ve veli olduğu gibi ikna edemediklerimin sayısı da epey var.

Bugün her bölgede öğrencilerin ulaşım yönünden  gidebileceği evine yakın okullar olmasına rağmen ailesi istese de bu okulları bazı öğrenciler niçin tercih etmeye yanaşmamaktadır? Öyle zannediyorum ki, İmam Hatip Liselerine halihazırda devam eden, dersleri iyi olmayan vasat ya da vasata yakın bazı öğrencilerin yaptıkları kötü propaganda etkili oluyor  diye düşünüyorum. Geçen yıl yapılan bir müdürler kurulu toplantısında İHL müdürlerinin mevcut öğrencilerine bu durumu anlatması ve tedbir alması yönünde bir konuşmam olmuş, yetkililer de notları arasına almışlardı. Anladığım kadarıyla pek etkili olmamış ya da üzerinde durulmadı. İkinci bir neden bu okullarda K. Kerim ve Arapça gibi dersleri veren meslektaşlarımın bu dersleri sevdiremediğidir. Bildiğiniz gibi bir dersi sevmenin birinci yolu kişinin kendisini sevdirmesi ve dersin önemini izah etmesidir. yani iletişi eksik etmemesidir. Öğrencilerin seviyesine inebilmesidir. Öğrenci milleti öğretmenini sevdi mi dersi de sever. Ölümüne o derse çalışır. Dersi başaramasa da öğretmeninin emek sarf ettiğini, kendisinin iyiliği için çaba gösterdiğine inanır, dersi zayıf da olsa öğretmene ve bu okullara karşı tavır almaz. Üçüncü bir neden dersin bazı öğretmenler tarafından zorlaştırılmasıdır. Sınıfın seviyesine göre sınavlarda soru hazırlayabilmek önemlidir. Bir desten sınıfın büyük bir çoğunluğu zayıf almışsa öğrencinin "Zaten bu ders herkesinki zayıf. Kimse iyi not alamıyor" gerekçesini söylemesine imkan verebiliyor.

Bu konunun etkili-yetkili ve işin mutfağında olan kişiler tarafından iyi incelenmesinde fayda vardır. Bu okula geldikten sonra öğrenci bu okullardan ayrılmamalıdır. Ayrılmak isterse de o okullarda görev yapan meslekçilere gönül koymadan ayrılmalıdır. Niçin ayrılıyorsun diyenlere: Ben bu okulu seviyorum, ama derslerini yapamadım, o yüzden ayrılıyorum" diyebilmelidir.

Bu okullarda öğrencilere adam adama markaj diyebileceğimiz şekilde bireysel danışman öğretmenlik sistemi uygulanmalıdır. Herhangi bir derdi olan öğrenci ilk önce danışman öğretmenine derdini anlatabilmelidir. Öğretmen öğrenci ile belirli periyotlarla bir araya gelebilmeli, durum değerlendirmesi yapabilmeli, öğretmen gıyabında öğrencisini izleyebilmelidir. Öğrencisinin velisi ile irtibatı kesinlikle bırakmamalıdır.

Bu okullarda baskı şiddet, hakaret olmadan, öğrencinin öz güveni yok edilmeden  okul ruhu oluşturulmalıdır. Kuru nasihatten öte uygulamalı örneklik ön planda olmalıdır. Giyim-kuşam konusunda  akran eğitimi, zamana bırakma tedriciliği esas alınmalıdır.

Öğrencilerden hiçbir şey olmaz, başarıları düşük, ahlakı iyi değil düşüncesinde olan öğretmenler var ise onları bu düşüncesinden vazgeçirmek gerekmektedir. Öğrencini akademik başarısı iyi olmayabilir, pekala huy güzelliği kazandırılabilir. Bu tür öğrencilere bakış açımız Süleyman Hilmi TUNAHAN'ın "Bıraktığınız zaman evinin yolunu bulabiliyorsa o kişi geri zekalı değildir, bizim öğrencimizdir, alın getirin, eğitelim" bakış açısı hakim olmalıdır. Çocuğun bir alanda başarılı olamaması işe yaramaz düşüncesine sevk etmemelidir. Mutlaka çocuğun başarabileceği alanlar vardır. Öğrenciyi bu alanlara kanalize edebilmek ve bu konuda rehberlik yapabilmek önemlidir.

Bu okullarda çalışanlar öz verili çalışmalı, ibadet niyetiyle çalışan olmalıdır. Çocuklarda görmek istediğimiz başarı ve davranışın hemen olmasını beklememek lazım. Çünkü eğitim uzun soluklu bir süreçtir. Meyveleri çok sonra yenebilir. 15/07/2016

Pişmiş tavuğun başına gelmedi bu okulların başına gelenler

Cumhuriyet döneminde 1924 yılında açılmış, istihdam imkanı olmadığından 1930 yıllarında öğrencisi kalmadığından kapatılmış, "Cenaze yıkayacak hoca kalmadı" raporunun yayımlanmasıyla 1949-1951 yılları arasında   "Din hizmeti görevlisi yetiştirme" amacıyla MEB'e bağlı 10 aylık kurslar açılmış, 1951-1972 yılları arasında sayısı 72'ye ulaşmış, 1973 yılında lise fark derslerini vermeden üniversitelerin edebiyat bölümlerine gidebilme hakkı verilmiş, diğer bölümlere gidebilmek için liselerdeki fark dersleri vermek suretiyle ikinci bir lise diploması alınmış, 1980'den sonra üniversitelerin tüm bölümlerine gidebilme hakkı elde edilmiş, 1990'lara gelindiğinde sayısı 390'lara ulaşmış, üniversite yerleştirmelerinde iyi başarılar elde edebilmiş, Anadolu Liseleriyle yarışır hale gelmiş, bazı yerlerde sınavla öğrenci alınma yoluna gidilmiş bir okul türü.

1997'lere gelindiğinde okul sayısı 601 olmuş, öğrenci sayısı ise yarım milyonu geçmiş durumdaydı. O günün gazetelerinde: "Bu okullardan mezun olanlar genelde hukuk ve siyasala gidiyorlar, ileride laikliği bize bunlar savunacak, tedbir alınmalı" yazıları haber yapılmaya başlandı. Getirilen kesintisiz eğitim dolayısıyla ortaokul kısımları kapatılmış, lisesini bitiren mezunlarına konulan katsayı dolayısıyla okullar kapatılmaktan beter yapılmış bir okul oldu bu okullar.

1998 yılına gelindiğinde mezunlarının % 75 i 4 yıllık fakülteye gidebiliyor iken katsayı uygulamasıyla birlikte öğrenci sayısı 192 bine kadar düşmüş ve mezunlarının artık % 25'i 4 yıllık fakülteye gidebilir olmuştu. 2011 yılından itibaren katsayı farklılığı tamamen ortadan kaldırılırken 2015-2016 öğretim yılına gelindiğinde bu okulların sayısı 1149, öğrenci sayısı ise 555.000'lere ulaşmıştır.

Devletin arsasını vermediği, binasını yapmadığı, vatandaşlar tarafından kurulan dernekler marifetiyle yardımların toplanarak arsalarının bulunduğu, binalarının vatandaşların yardımıyla yapıldığı okullar bunlar. Devlet yardım etmedi ama sıkı denetimini de hiç eksik etmedi bu okullardan. Bu okulların başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi dense yeridir. Önleri zaman zaman hep kesilmek istendi.  Öğrenci sayısı itibariyle inişli çıkışlı bir grafik izlese de vatandaş yine pes etmedi.

Genelde Anadolu'nun mütedeyyin insanları, köy ve kasabalarda ikamet edenler tercih etti bu okulları. 90'lı yıllarda bir çok lise ile yarışır bir duruma geldiği zaman okul türüne sıcak bakmamasına rağmen tutturduğu kalite dolayısıyla  bu okulları tercih eden kesimler de olmaya başlamıştı.

2000 yılından önce devletin diğer okullara oranla istenmeyen üvey evladıydı bu okullar tabir yerindeyse. 2011 yılında katsayının kalkması ve 2012 yılından itibaren zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılıp 4+4+4 sisteminin gelmesiyle birlikte İmam Hatip ortaokullarının yeniden açılması sonucu bu okulların ve öğrenci sayılarının arttığı, 90'lı yıllardaki gibi yeniden tercih edilen okullar olduğu göze çarpmaktadır. Dünün üvey evladı bugün öz evladı haline gelmiş; bina yapımında, arsa tahsisinde devlet imkanlarından hiç olmadığı kadar yararlanmaya başlamış, bir çok ilde proje okullar açılmaya başlanmış, fen ve sosyal bilimler ağırlıklı statüleri verilmiştir. Dün önü kesilmeye çalışılan, bugün tamamen önü açılan okul görünümündedir.

Vatandaşın istemesi ve yetkililerin destek vermesi sonucu neredeyse okulu olmayan yerleşim merkezi yok gibidir halihazırda.

Devletin her türlü imkanı vermesiyle birlikte bu okul türünün 90'lardaki başarıları halen yakalayamadığı göze çarpmaktadır. Şimdilerde TEOG tercihleri başladı. Okulların bir yıl önce yüzdelik dilim bazında aldığı oranlara bakıldığı zaman Konya gibi bir ili incelersek en iyi okulun % 10 yüzdelik dilimle öğrenci aldığı görünmektedir. Bir çok yerleşim yerinde % 95 yüzdelik dilimle öğrenci alan okullar bile var maalesef. Bir zamanların en düşük  yüzde ile öğrenci alan Mesleki ve Teknik Liselerinin yerini almış durumda. Yüzdelik dilim olarak en düşük seviyede olmasının sebeplerinden bir tanesi de sayısının normalden fazla açılmış olması düşünülebilir.

Geçmişten günümüze birçok badireler atlatmış olmasına rağmen başarılarından övgüyle söz edilebilen bu okul türüne şimdiler de iyilik mi yapıyoruz, yoksa kötülük mü? Bu konunun iyi incelenmesinde fayda vardır.  Bu okul türünü isteyenlerin ve açma yetkisi verenlerin iyi niyetinden ve bu okul türünü sevdiklerinden asla şüphe duymuyorum. Fakat bu sevgimiz ve iyi niyetimiz iyi sonuç verecek mi? Kaliteyi yakalayabilecek mi? Diğer okul türleriyle yarışabilir olabilecek mi? Görünen köy kılavuz istemez. Tercih eden öğrencilerin puanlarıyla oluşan okulların taban puanlarına bakıldığı zaman yarışabilme imkanı görünmemektedir. Tabir yerindeyse bugün bu okul türleri dün devletin bıkıp usandığı için dönüştürdüğü genel liselerin işlevini yerine getirmektedir. Bu okulları açanlar, lütfen ellerini başlarına koyarak yeniden bir düşünsünler. En iyi okulunun % 10 yüzdelik dilimle aldığı, % 95'lere varıncaya kadar yüzdelik dilimlerinin oluştuğu bu okul türünün % 1 yüzdelik dilimle öğrenci alan diğer bir çok okullarla başarıda yarışabilmesi mümkün müdür? Bir iki okulumuz dışında diğer okullarımızın genel lise görevi yapması bu okul türüne yaptığımız en büyük kötülük olsa gerek. Çünkü hiç bir kalite tesadüfi değildir. Hesapsız, kitapsız, mantar gibi açılan bu okullar maalesef diplerdedir. Bir şeyin sayısını ne kadar çoğaltırsanız kaliteyi o kadar düşürürsünüz. Bu okul türünü artırmada acele edildi diye düşünüyorum. Uygun bir yerde açılan bir okulun belli bir kaliteyi yakaladıktan sonra yeni okul/ların açılmasına imkan verilmeliydi diye düşünüyorum. En düşük yüzdelik dilimle öğrenci alan bir okul yönetiminin, öğretmeninin öğrenciye verebileceği bir şey yoktur. Çünkü hedefi olmayan hiçbir öğrenciye kimse bir şey yapamaz. % 95 yüzdelik dilimle öğrenci alan bir okulun %  1 yüzdelik dilimle öğrenci alan bir okul ile yarışabilmesi mümkün müdür? Aradaki makas katsayı adaletsizliğinden daha fazladır.

Gelin hep beraber bu okullara iyilik mi yaptık, kötülük mü? İsterseniz yeniden bir düşünelim. Ne yapılması gerekir, buna kafa yoralım. Yol yakınken tedbir alalım. 15/07/2016