-Nereye, acele böyle?
-Şeker, lokum alacağım.
-Ne yapacaksın şeker, lokumu?
-Elinin körü... Ne yapılır şeker-lokum? Bayrama hazırlık...
-Ne gerek var ki böyle bir şeye?
-Adamı çıldırtma! Bizim geleneğimizde var böyle hazırlıklar. Bayrama gelenlere ne ikram edeceksin?
-Sen geleneklere çok bağlısın anlaşılan. Senin o dediğin hazırlıklar eskilerde kaldı şimdi. Günümüzde millet hazırlık yapıyor ama şeker-lokum almıyor. Şimdi SMS ve internet alıyor cep telefonuna bayramda.
-SMS veya interneti ne yapacak bayramda?
-Sevdiklerine, eşine, dostuna bayram mesajı gönderip bayramlarını kutlayacak. Üstelik bu yöntem sayesinde hem daha çok kişiye ulaşabiliyorsun, hem zamanı tasarruflu kullanıyorsun, hem de zahmetsiz. Hatta bayram dolayısıyla bir whatsapp grubu oluşturuyorsun. Tek yazı, tek buton... Aynı anda binlerce kişiye mesajın gidiyor. Sonra vaktin boşa çıkıyor. Sana gelen mesajlara bakarsın. Bayramda ya tatile gidersin. Ya da evde durmadan cep telefonuyla oynarsın.
-Olur mu öyle şey, böyle bayram mı kutlanır?
-Niye olmasın, devir ona doğru gidiyor. Hem senin geleneklerine göre yaptığın hazırlık daha maliyetli... yemek yapacaksın, şeker-lokum alacaksın. Tatlı alacaksın. Ziyarete gideceksin, sana ziyarete gelecekler. Daha bir de mezara gideceksin.. Kusura bakma ama senin bayramların masraf, maliyet ve külfet... Benimki ise ekonomik. Hem de sudan ucuz ve külfetsiz. Tek eksiği mesajlar ve kutlamalar biraz kuru, yavan oluyor ama olsun. Sanki bir şey yeyip de boğazında mı kalacak?
-Ulan haydi her şeyi anladım. Mezar işini nasıl halledeceksin. Vefat etmiş büyüklerini de mi ziyaret edip dua etmeyeceksin? Onlara da mı mesaj göndereceksin?
-O, en kolayı... onların cep telefonu yok. Ama onlar için de sanal alemde mesaj ve taziye yazıyor ve paylaşıyorum. Sanki babam şimdi ölmüş gibi taziye yorumları alıyorum. Hatta onların ölümünü beğenenler bile oluyor. Paylaşımın altına da bir iki ayet, bir iki hadis ekliyorum. Mezar işi de böylece biter. Ben geri kalan zamanımı paylaşımıma yorum yazanlara yorum yazıyorum.
-Böyle yapan var mı?
-Sen çok çağın gerisinde kalmışsın. Benim bu dediğim sana abartı gibi gelir ama şimdiden büyük bir kısmı yapılmaya başlandı bile. Bir çok önemli gecede insanlar şimdi sadece mesaj gönderiyor. Whatsapptan paylaşım yapıyor. Bayramlar da böyle olacak sen istesen de istemesen de... Üstelik şeker, lokum, tatlı, yemek hazırlama gibi bir derdin olmayacak.
-Neyse tam anlamadım ama. Gel bayramlaşalım. Belki bayramda görüşemeyebiliriz.
-Merak etme. Ben sana bayramda tebrik göndereceğim hem de whatsapptan... 03.07.2016
3 Temmuz 2016 Pazar
Altından Koltuk Çekilince İnsan
2 yıl öncesinde ilçenin 7 mukarrabûnünden biri idi. Gözdeliği göz kamaştırdı hep. Çünkü hep zirvede idi. El üstünde tutuluyordu. Kenardan getirildi gözönünde bir yere. Baş sedire oturtuldu. Hep kendi reklamını yaptı. Kendisini bulunmaz Hint Kumaşı olarak göstermeyi bildi. Geldiği yerin enkaz edebiyatını yapmayı çok iyi becerdi. Bütün bunlar olurken bir eli yağda, diğeri balda idi.
Kendisi gibi olan yüzlerce kişi yerinden edilirken o hiç sesini çıkarmadı. Çünkü haklı yere yerlerinden ediliyorlardı. Çalışmıyorlardı, beceremiyorlardı. Aslında ilçede yerinde kalan veya daha iyi yere terfi eden diğer 6 kişi de hak etmedi ama. Neyse yapılacak bir şey yoktu ona göre.
Gözü görmedi kendisinden başkasını. 2 yıl boyunca enkaz edebiyatını ve reklamını iyi yaptı. Birçok evladını bir bir yiyen sistem, yemeye doymadı. Şimdi onu da yedi. Çünkü bir müddettir anlaşamıyorlardı. Kırılan kim olacaktı. Tabii ki alttaki. Çünkü üst, daima haklıdır, bilhassa haksız olduğu anlarda.
2 yıl öncesinin 7 mukarrabûnünden biri olan gözde kişi, gözden düşmüştü artık. Kırıp bir köşeye attılar şimdi. Başladı şimdi sesini yükseltmeye: "Bana haksızlık yapıldı" diye.
Günaydın kardeş, daha önce herkese tekme vurulurken: "Ama bu yapılan haksızlık" diye niye sesini çıkarmadın? Hiç kusura bakma, yanında kimseyi bulamayacaksın. Dün sen kimsenin yanında olmadığın gibi.  Sesinin çıkması için illa ki kuyruğuna mı basılması gerekiyordu. Gözdeliğinin elden gitmesine mi yanarsın, kenara itilip kakıldığına mı?
Aslında seni esas yakması, yıkması ve utandırmasın gereken birilerine tekme vurulurken senin sessizliğin olmalıdır.
Bugün hiç dert yanıp sızlanma. Haydi öteki kapıya diyeceğim ama bu benim mizacıma ve kişiliğime ters. Çünkü ben bugün senin durumuna bir şey yapamasam da yine sevinmem, iyi oldu demem. Düştün, asla bir tekme de ben vurmam. Elimden gelse düştüğün yerden kaldırır sana iadeyi itibar yaparım. Hatta düşmeden sana destek olmaya çalışırdım.
İnişine ya da indirilişine asla sevinmedim. Oh oldu demedim. Sadece üzüldüm. Hatta dedim ki, rejim kendi çocuklarını da yemeye başladı dedim.
Hayatta hiçbir şey dünyanın sonu değildir. Bir düşün: Seni haklı yere alsalar daha mı iyi idi? Bunda da bir hayır vardır de, yoluna devam et. Öküz öldükten sonra ortaklık bozulmasın. Belden aşağı vurma ve konuşma. Öz eleştiri yap. Belki de başına gelen haksızlıklar yapılırken susmanın ceremesidir.  Böylesi belki günahlarına keffaret olur...
Aslında seni yazdım ama sözüm umumadır. Çünkü "haksızlık karşısında susan insanımızın sayısı, bana dokunmayan yılan bin yaşasın" düşüncesinde olan insanımızın sayısı çoktur. Geçmiş olsun. Bu da sana ve senin gibi düşünüp davrananlara ibret olsun...03.07.2016
Çocuktan aldık haberi
Dünyanın
en masum insanlarıdır çocuklar. Gördüğünü eğip bükmeden, rol nedir bilmeden,
yalan ilave etmeden, gizlemeden, ne eksik ne de fazla olanı aynen aktaran ve
yansıtan fotokopi makineleri gibidirler. Bu yüzden bizde çoğu zaman
"Çocuktan al haberi" denir.
24.06.2016
günü,
"http://dilinkemigiyok.blogspot.com.tr/2016/06/anlamyor-musun-sen.html?m=1"
blogspotumda yazdığım ve aynı gün Facebook'ta paylaştığım
"...Anlamıyor
musun sen?" Başlıklı yazımda,  yaz
Kur'an Kursuna çocuğunu yazdırmak için giden bir annenin başından geçenlere yer
verilmişti. Nihayet anne kursun istediği 60 lirayı götürerek çocuğunun kaydını
yaptırabilir. Fakat çocuğunun yaşıtı olan istediği sınıf olmaz. Önümüzdeki yıl
5.sınıfa gidecek çocuğunu ancak 6.sınıfa yazdırabilir. Bir yaş büyüklerin
yanında da eğitim görecek olsa da ailenin sevincine diyecek yok. Zira geçen
hafta kayıt bile yaptıramamıştı. Fakat ailenin mutluluğu fazla sürmez. Çünkü
kursa hevesle giden çocuk bir haftanın sonunda" Ben kursa gitmek
istemiyorum. Çünkü o hoca da okumak istemiyorum" demeye başlar. Zaten hoca, bir
haftada hala okutmaya başlamamış. Temizlik hayranı öğreticimiz öğrencilere
temizlik konusundan başlamış; el, yüz temizliği, tırnak kontrolü, tırnakların
ne şekilde kesilmesi gerektiğinden dem vurmuş ilk hafta. 
Leğen ve ibrik getirerek bizzat öğrencilerin önünde bir öğrenciye abdest aldırır ve usulüne uygun abdesti öğretir. Abdestini alan öğrenciye, sonra da elini, yüzünü ve ayağını yıkadığı, ağzını çallkalayarak tükürdüğü leğendeki sudan: Bir yudum içerseniz, sizin için şifa olur. Çünkü bu abdest suyudur" demeyi de ihmal etmez. Öğretmenin bu ve benzeri davranışlarından dolayı veliler çocuklarını alt kattaki bir başka sınıfa aktarmaya başlayınca öğreticimiz: "Aşağıya gidenler Cehennemlik, burada benim yanımda kalanlar Cennetlik" şeklinde fetva da vermeye başlar.
Leğen ve ibrik getirerek bizzat öğrencilerin önünde bir öğrenciye abdest aldırır ve usulüne uygun abdesti öğretir. Abdestini alan öğrenciye, sonra da elini, yüzünü ve ayağını yıkadığı, ağzını çallkalayarak tükürdüğü leğendeki sudan: Bir yudum içerseniz, sizin için şifa olur. Çünkü bu abdest suyudur" demeyi de ihmal etmez. Öğretmenin bu ve benzeri davranışlarından dolayı veliler çocuklarını alt kattaki bir başka sınıfa aktarmaya başlayınca öğreticimiz: "Aşağıya gidenler Cehennemlik, burada benim yanımda kalanlar Cennetlik" şeklinde fetva da vermeye başlar.
Çocuğunun
isteksizliğine rağmen aile çocuğuna baskı yaparak kursa ve adı geçen öğreticiye
göndermeye devam eder. Öğretici hakkında şikayetler artmış olmalı ki, hoca:
"Çocuğunuzun bende kalması için gelin dilekçe verin" diye aileyi
telefonla arayınca eşler kendi arasında istişare yapıp çocuklarını o sınıftan
almaya karar verirler.
Anne çocuğunun sınıfını değiştirmek için müdire ile konuşurken çocuğunu da eski sınıfındaki çantasını almak için gönderir. Öğretici, öğrenciyi bırakmak istemez. Ayrıca bu hoca bu sınıfta kalsın diye de çocuğa bir imza attırır. Çocuk durumu annesine anlattıktan sonra anne hocanın yanına gelir: " Şu imzayı silelim, biz imza atmak istemiyoruz" deyince, " Bu sizinle ilgili bir durum değil. İdareyle ilgili bir durumdur" cevabı verir.
Anne çocuğunun sınıfını değiştirmek için müdire ile konuşurken çocuğunu da eski sınıfındaki çantasını almak için gönderir. Öğretici, öğrenciyi bırakmak istemez. Ayrıca bu hoca bu sınıfta kalsın diye de çocuğa bir imza attırır. Çocuk durumu annesine anlattıktan sonra anne hocanın yanına gelir: " Şu imzayı silelim, biz imza atmak istemiyoruz" deyince, " Bu sizinle ilgili bir durum değil. İdareyle ilgili bir durumdur" cevabı verir.
Veliler
çocuklarını bir bir alırken bizim hoca arkalarından homurdanmayı ve bağırmayı
ihmal etmez: "Bende 30 yıllık tecrübe var, nereye gidersiniz" diye.
Sanırım
bu gidişle hocanın önünde öğrenci kalmayacak. Kala kala evinde beslediği 20
kadar kedisi kalacak.
Kur'an
Kurslarında kendisini yenilemiş, veli ve öğrencilerine kendisini kabul ettirmiş
olanların sayısı çoktur gerçekten. Her kurumda olduğu gibi maalesef bu kurumda
da böyle hasta ruhlu insan olabiliyor.
Kursun
bağlı olduğu müftülük bu konuda bir şey yapmayı düşünüyor mu acaba? Hiç bir şey
yapamıyorsa bari hocaya: Hocam siz zahmet etmeyin, evinizde oturun, şu ana
kadar verdiğiniz hizmetler göz doldurdu. Her defasında da gözümüz yaşardı. Bu
gidişle gözümüzde yaş kalmayacak. Hem kursa gelerek kedilerin evde öksüz
kalmasın. Biz senin maaşını, ek dersini aylık evine getirelim" dese fena
olmaz hani. Yok buna mevzuat el vermez denirse bu kadar temiz birini müftü bey
makamında sekreter olarak görevlendirebilir.
Çocuklarımız
Kuran ve din eğitimini kendisiyle barışık insanlardan öğrensin. Böyleleri
bırakın din öğretmeyi çocukları dinden soğutur.
Bu
havadisi nereden mi aldık. Tabii ki çocuktan aldık haberi.
Diğer
din görevlilerini tenzih ederiz. 03.07.2016
Kaydol:
Yorumlar (Atom)