Bulunduğumuz halden sıkılırız çoğu zaman. Biz sıkıldıkça hayat çekilmez olur. Durumumuzdan kurtulmaya çalışırız. Önümüze çıkan engellere tahammül edemeyiz. Hatta sebep olanlara kin ve intikam hırsıyla bakar, düşman gibi görürüz. Mağduriyet sendromundan bir türlü kurtulamayız. Tilki gibidir hayatımız artık. Tilkinin yüz planından 99'u, horoz üzerine olurmuş. Yatar, kalkar durumumuzu düşünürüz biz, tıpkı tilki gibi.
Eskiden işimiz olsa da olmasa da Allah'tan hayırlısı derdik. Sonucuna katlanır, tahammül ederdik. Şimdilerde en hayırlı iş, istediğimiz ve beklediğimizin olması. Ötesi tufan bizim için. İşin garibi hakkımızda neyin hayır, neyin şer olduğunu bilemeden bir çığlık koparıyoruz. Sanki dünyanın sonu. Bazen bir şeyin olmasını çok istemek kendimize veya çevremize zarar verebiliyor. Aslında mevcut durumumuza şükredip, durumumuzdan daha aşağıda olanlara bakıp kendi kendimize teselli versek, demek ki benim için hayırlı olan bu imiş, ya da benim imtihanım bu şekildeymiş dense hayata daha olumlu bakarız.
Adamın biri hamallık yaparmış. Akşama kadar uğraşır, didinir; karşılığında da günlük bir ekmek parası kazanırmış. Bir gün canı iyice tak etmiş, açmış ellerini: "Akşama kadar hamallık yapıyorum, terliyorum. Karşılığında da sadece bir ekmek alacak para kazanıyorum. Ne olur oturduğum yerden bana bir ekmek versen ne olur ya Rabbi" deyip yatağına yatar. Ertesi gün adam yine işine koyulur. İşini yaparken karşısında kavga edenleri aralamak ister. Bir müddet sonra kendisini kavganın içinde bulur, çünkü kavgaya müdahil olur. Zaptiye gelir. Hamal dahil kavgaya karışanları nezarete götürür, içeri atar. Bizim hamalın istediği olmuştu. Çünkü çalışmadan, oturduğu yerde kendisine nezarethanede günlük bir ekmek geliyordu. Üstelik çalışmadan ve terlemeden...
Duasının kabul olduğunu gören hamal ellerini açar: Ya Rabbi, bana çalışmadan ekmek ver dedim ama ben böylesini istemedim. Ne olur beni buradan çıkar. Ben yeniden ekmeğimi kazanmak için hamallığa razıyım" diye dua eder.
Arkadaş, madem böyle bir fıkra vardı dağarcığında. Bu kadar yazıya ne gerek vardı dediğinizi duyar gibiyim...
İşimizde, aşımızda ve her şeyimizde Allah'tan hayırlısını temenni edelim ve sonucuna razı olalım; istediğimiz şekilde olmasa da, sonucuna katlanalım. Demek ki, hayırlısı bu imiş diyelim... 28.06.2016
28 Haziran 2016 Salı
Yanımızda Başkasının Aleyhinde Konuşana Dikkat!
Öğretmenliğe ilk başladığım yılda okula atanan en son öğretmen olduğumdan bir başka lisede 4 saat ders tamamlamaya gittim..
Okulun yönetim işlerini -yıllardır- vekaleten yürüten bir müdürü vardı. Biraz garip bir yönetim tarzı yani yönetimsizlik tarzı vardı. Hatta ileride bir kitap yazar isem "R....li günlerim" ismini vermeyi düşünüyorum der, arkadaşlarla gülüşürdük. Pekiyi kimdir bu muhterem?
Bir gün okulun müdür yardımcısı H. Beyi parkta otururken gördüm. "İstifa ettim" dedi bize. Hayırdır hocam dedik. "Müdüre kızıp ayrıldım" dedi. Ne yaptı müdür sana dedik. Ben yanına vardığım zaman müdür durmadan diğer öğretmen ve personele sövüyordu. Bir gün "Hocam başkasının yanında da bana küfrediyor musun" dedim. Bana "Olur mu öyle şey hoca? Şurada beraber yeyip içiyoruz" dedi. "Bana sövmediğini ağzından duyunca bir güzel sevinmiştim.
Bir gün bir araştırdım. Meğersem başkasının yanında da bana küfrediyormuş.
Müdür Beyin yanına vardım. 'Hocam araştırdım, başkasının yanında da bana küfrediyormuşsun, mağdur olmayasın diye masamdaki işleri bitirip istifa dilekçesi vereceğim" dedim. "İşleri bitirmeyi bekleme. Hemen yaz gel istifa dilekçeni bana" dedi. "Ben de yazdım dilekçe mi, şimdi bir aylık sürenin dolmasını bekliyorum, hemen ayrılacağım" dedi.
*
Bir ay sonra H. Beyi çarşıda gördüm, ayrıldın mı müdür yardımcılığından dedim. "Hayır, ayrılamadım" dedi. Sebebini sorduğumuzda: "Hocam bir ay dolduktan sonra kapısını çalıp müdür beyin odasına girdim. Hocam benim istifamın süresi dolmadı mı, cevap gelmedi mi hala?" dediğimde, "Ne istifası" dedi. "Dilekçe vermiştim bir ay önce" der demez. Sümenaltını açtı. Oradaki evrakın içerisinden benim dilekçemi buldu. Bana "Bu mu senin dilekçen" dedi. "Evet ama işleme koymamışsın" dedim. "Doğru, işleme koymadım, o kadar beraber yiyip içtik. Öyle ayrılmak olur mu" dedi. İstifam işleme konulmadığından görevimin başındayım maalesef dedi.
*
Aradan 24 yıl geçmiş, müdür bey hala yaşıyor mu bilmem. Derdim müdürü anlatmak değil. Burada ahlaki bir konuya dikkat çekmek. Çoğu zaman yanımızda başkasının aleyhinde konuşan insanları can kulağıyla dinleriz. Hatta çok hoşsohbet bile deriz. Bu insan yanımızda bir başkası hakkında bu kadar rahat konuşuyorsa bilelim ki başkasının yanında da bizim hakkımızda konuşur. İşin acı tarafı bu adam yanımızda başkası hakkında bu kadar rahat konuşma hakkını nereden buldu? Hiç utanmadan aleyhte konuşabiliyorsa sanırım bizde de bir sorun var demektir. Yanımızda konuştuğuna göre demek ki bizdeki zaafı iyi biliyor olmalı. Hatta çok açık sözlü bile deriz çoğu zaman.
Laf taşıyanları, başkası hakkında olumsuz kanaat belirtenleri dinlememek lazım. Onlara sırrımızı vermemek lazım. Böyle konuşanlara teşne olmaz isek adam konuşmayı bırakır, bir müddet sonra çeker gider yanımızdan. 28/06/2016
27 Haziran 2016 Pazartesi
Fabrika ayarlarımıza dönme zamanı
Kaybettiğimiz değerlerimiz çoktur. Bana insanoğlunun kaybettiği en önemli yitiği nedir dense, doğallığıdır derim. Evet biz tabii olmayı, doğal olmayı kaybettik. Her gittiğimiz yerde onu arıyoruz biz.
Araba mı alacağız? Orijinal mi, kaportada boya var mı, değişen parçası var mı deriz.
Eş adayı mı ararız? Daha önce evlilik yapmış mı deriz.
Sebze ve meyve mi alacağız? Hormonlu mu ona bakarız. Örnekleri çoğaltabiliriz. Giyimden kuşama, yiyecekten içeceğe, binitimize varıncaya kadar orijinal ve doğal olmasına bakarız. Doğallığa aşığız biz.
İnsanın da doğal olanını beğeniriz. Araştırırken samimi olup olmadığı yine bizim kriterlerimizdendir. İşin garibi her şeyin doğalını arıyoruz. İnsan yitiğini ararmış. İnsanoğlu da doğallığını yitirdi. Çoğu zaman maskelerimizle geziyoruz. Kendimizi olduğumuzdan farklı göstermeye çalışıyoruz. Evdeki halimizle dış halimiz farklıdır, toplum içerisindeki görüntümüz ve konuşmamız özelde daha farklıdır. Bir TV programına bile çıksak yüzümüze hemen makyaj yapılır, olduğumuzdan daha farklı görünmemizi sağlamak için. Kendimizi pazarlıyoruz hep nedense olduğumuzdan farklı görünerek. Hepimizin yüzünde ya bir maske, ya bir makyaj. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete bakalım. Rabbim sonumuzu hayreylesin.
Sebze ve meyve üretiriz, satılacak olan üretim başkadır, kendi yiyeceğimiz başkadır. Bir mal alacağımız zaman kanmamak için düzgün insan ararız. Ararız da ararız. Hiç kendimizi sorgulamayız. Ben ne kadar kendimi gizliyor isem karşı da gizliyor, ben ne kadar sahte isem karşı da o kadar sahtedir, ben ne kadar sahte, hormonlu mal üretiyorsam karşı da üretiyordur, ben ne kadar fahiş fiyata satıyorsam karşı da o kadara satıyordur, ben ne kadar düzgün isem karşı da o kadar düzgündür diye. Aslında iş hep kendimizde bitiyor.
Kendim için istediğimi başkası için istemedikçe, kendim için istemediğimi başkası için de istemedikçe düzgünlüğün ve dürüstlüğün gelmeyeceğini bilmemiz ve ona göre davranmamızdan geçiyor. Her birimizin mihenk taşı olması gerekir Ra'd 12.ayet. Ne diyordu orada? "Bir topluluk kendini düzeltmediği müddetçe Allah hiçbir topluluğu değiştirmez" buyrulmaktadır. Kural bu. Ya kendimiz düzeleceğiz ya kendimiz. Bunun başka yolu yok. Ya göründüğümüz gibi olacağız ya da olduğumuz gibi. Eğer böyle yapmaz isek daha çok doğallık ararız bilelim.
Çok yüz taşımaktan tek yüze dönelim. Yaratılışımızdaki doğallığımıza, çocukluğumuzdaki saflığımıza dönelim. Bunun mayası bizde var. Başka yerde çareler aramayalım. Yitiğimizi kaybettiğimiz yerde arayalım. Fıtratımızda var bu. Tozlanmış fıtratımızı silelim. Ya bismillah deyip hayata yeniden başlayalım.
Vakit nakittir. Zaman hızla gidiyor. Zaman fabrika ayarlarına dönme zamanı...27/06/2016
Araba mı alacağız? Orijinal mi, kaportada boya var mı, değişen parçası var mı deriz.
Eş adayı mı ararız? Daha önce evlilik yapmış mı deriz.
Sebze ve meyve mi alacağız? Hormonlu mu ona bakarız. Örnekleri çoğaltabiliriz. Giyimden kuşama, yiyecekten içeceğe, binitimize varıncaya kadar orijinal ve doğal olmasına bakarız. Doğallığa aşığız biz.
İnsanın da doğal olanını beğeniriz. Araştırırken samimi olup olmadığı yine bizim kriterlerimizdendir. İşin garibi her şeyin doğalını arıyoruz. İnsan yitiğini ararmış. İnsanoğlu da doğallığını yitirdi. Çoğu zaman maskelerimizle geziyoruz. Kendimizi olduğumuzdan farklı göstermeye çalışıyoruz. Evdeki halimizle dış halimiz farklıdır, toplum içerisindeki görüntümüz ve konuşmamız özelde daha farklıdır. Bir TV programına bile çıksak yüzümüze hemen makyaj yapılır, olduğumuzdan daha farklı görünmemizi sağlamak için. Kendimizi pazarlıyoruz hep nedense olduğumuzdan farklı görünerek. Hepimizin yüzünde ya bir maske, ya bir makyaj. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete bakalım. Rabbim sonumuzu hayreylesin.
Sebze ve meyve üretiriz, satılacak olan üretim başkadır, kendi yiyeceğimiz başkadır. Bir mal alacağımız zaman kanmamak için düzgün insan ararız. Ararız da ararız. Hiç kendimizi sorgulamayız. Ben ne kadar kendimi gizliyor isem karşı da gizliyor, ben ne kadar sahte isem karşı da o kadar sahtedir, ben ne kadar sahte, hormonlu mal üretiyorsam karşı da üretiyordur, ben ne kadar fahiş fiyata satıyorsam karşı da o kadara satıyordur, ben ne kadar düzgün isem karşı da o kadar düzgündür diye. Aslında iş hep kendimizde bitiyor.
Kendim için istediğimi başkası için istemedikçe, kendim için istemediğimi başkası için de istemedikçe düzgünlüğün ve dürüstlüğün gelmeyeceğini bilmemiz ve ona göre davranmamızdan geçiyor. Her birimizin mihenk taşı olması gerekir Ra'd 12.ayet. Ne diyordu orada? "Bir topluluk kendini düzeltmediği müddetçe Allah hiçbir topluluğu değiştirmez" buyrulmaktadır. Kural bu. Ya kendimiz düzeleceğiz ya kendimiz. Bunun başka yolu yok. Ya göründüğümüz gibi olacağız ya da olduğumuz gibi. Eğer böyle yapmaz isek daha çok doğallık ararız bilelim.
Çok yüz taşımaktan tek yüze dönelim. Yaratılışımızdaki doğallığımıza, çocukluğumuzdaki saflığımıza dönelim. Bunun mayası bizde var. Başka yerde çareler aramayalım. Yitiğimizi kaybettiğimiz yerde arayalım. Fıtratımızda var bu. Tozlanmış fıtratımızı silelim. Ya bismillah deyip hayata yeniden başlayalım.
Vakit nakittir. Zaman hızla gidiyor. Zaman fabrika ayarlarına dönme zamanı...27/06/2016
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)