24 Haziran 2016 Cuma

"...Anlamıyor musun sen?"

Okullar kapandı, öğrenciler rahat  bir nefes aldı. Daha okullar kapanmadan aileleri bir telaş sardı, yazın çocuğum ne olacak diye. Kimi sportif faaliyetlerinin, kimi de Kur'an eğitimi alsın diye kursların yollarını tuttu. Okullar kapanmadan kayıtlar alınmaya başlandı.

Okullar kapanır kapanmaz yaz kursları açıldı. Çocukların dinlenmesi bile beklenmeden. Zaten çocuklar okulların kapanmasından son üç haftayı tatil gibi değerlendirdiği için sanırım aileler, çocuklarının ayrıca dinlenmesine ihtiyaç duymadılar.  Ben bu yaz kursları ile ilgili bir  konuyu gündeme getireceğim. Duyunca da üzüldüm gerçekten.

4.sınıfı bitiren çocuğunu Kur'an-ı daha iyi öğrensin diye bir anne geçen yıl gittiği mahallesindeki Kur'an Kursuna göndermek ister. Daha kurslar başlamadan anne çocuğunu yazdırmaya götürür. Kayıt ücreti olarak 60 TL istenir. Yanında para olmadığı için kaydını yaptıramaz. Geçen yıldan tanıdığı kızının öğreticisi: "Biz şimdi ismini bir yere not edelim. Çocuğunuzu kayıt olmuş bil. Parayı getirince de asıl kaydını yapalım" der. Kadın geldiği gibi kaydını yaptıramadan geri döner. Ama içinde  bir umut belirir. Çünkü hem kurs öğreticisi ismini not etmiş. Hem de öğretmenin "Çocuğunuz geçen yıl çok iyiydi. Yine ben okutayım" sözü yüreğine su serpmiştir.

Bu hafta yaz kursları açıldı biliyorsunuz. Anne yanına 60 TL alarak çocuğuyla birlikte kursun yolunu tutar. Geçen yıldan tanış oldukları öğreticinin yanına varır. "Şu anda bana kayıt 27 kişi oldu, senin çocuğu da alalım, parasını verdiği halde halen gelmeyen öğrenciler var" der demez kursun yöneticisi müdire: "Yer yok. Anlamıyor musun sen, sıra da yok" diye çıkışır.  Kendisi ve eşi imam hatip okullarında okumamış, doğru dürüst din eğitimi almamış fakat çocuklarım dinini diyanetini öğrensin. Çocuklarım imam hatipte okusun diye çırpınan anne bu hakaretamiz tavır karşısında neye uğradığını şaşırır. Geldiği gibi gerisin geri döner çocuğunun kaydını yine yaptıramadan. Üstelik yediği hakaret de cabası.

Bugün eşinden bu olayı dinlediğim zaman çok üzüldüm ama garipsemedim. Demek ki çok bir şey değişmemiş benim camiamda. Hele: "Hocam sizi tanıyoruz kaydınızı yaparız deyince acele etmemiştik. Ne yalan söyleyeyim para da yoktu. Böyle yapacaklarını bilseydim gider  kredi kartımdan para çeker yazdırırdım çocuğumu" demesi beni kahretti gerçekten.

Her şeyden geçtim bir bayanın "Yer yok anlamıyor musun sen" diyerek suçlaması. Yaratılışı itibariyle erkeğe oranla nazik ve kibar olan bayandan böyle bir suçlama hiç yakışık almamıştır. Bir dini tedrisat yapılan yerde insan psikolojisinden anlamayan böyle kaba birinin yönetici yapılması hiç isabetli olmamıştır.

Bildiğiniz gibi 8 yıllık kesintisiz eğitimle beraber Kuran kursları büyük bir darbe yemiş, neredeyse öğrenci gelmez olmuştu. Hatta bu kurslarda görev yapan birçok öğretici öğrenci yokluğundan camilere imam olarak görevlendirilmişti. Az sayıda kurslarda görev yapanlar da yeter sayıya ulaşabilmek için ev ev dolaşıp yediden yetmişe kayıt yapmışlardı. Hatta devam şartı bile aranmadı. Yeter ki kurs açacak şekilde yeter sayıya ulaşılsın. Ne çabuk unuttu bu hanımefendi bu durumları. Zaten bir çok kurs 10 ay boyunca neredeyse öğrenci yokluğundan halen sinek avlıyor. Şurada  2 ay boyunca bir öğrenci görecekler. Sıra yok mazeret mi Allah aşkına. Milli Eğitimin hangi okuluna telefon açsa: "Hocam sıraya ihtiyacımız var" dese yüzlerce sıra yığılır o kursa. Bu kibir, bu tepeden bakma neyin nesi. Yakışıyor mu ağzı Kuran okuyan ve Kur'an öğreten bir eğitimciye. Sonra "Anlamıyor musun sen" demek ne demek. Hanımefendi anlatamadım galiba. Şu anda kapasitemiz üzerinde bir öğrenci aldık. Parasını verdiği halde gelmeyenler var. Siz numaranızı verin onlardan mutlaka ayrılanlar çıkacaktır. Boşalır boşalmaz biz sizi arayacağız. Şayet boşalma olmaz ise bize yakın bir başka kurs ile irtibata geçer çocuğunuzu oraya yazdırırız, para önemli değil, gelip geçerken verirsiniz, biz zaten bu parayla kırtasiye alacaktık" dese ne olurdu. Anlamıyor musunuz diyeceğine "Anlatamadım" dese daha şık olmaz mıydı. Kadının gönlünde taht kurardı. Allah aşkına kendinizi yenileyin. Yenileyemiyorsanız boşaltın orayı. Sıra bulabilecek, vatandaşa nazik davranacak biri gelir mutlaka. Bir iyilik yap olmaz mı? Bir din eğitimcisine yakışmıyor bu tepeden bakış...

Bu aldığınız kayıt parası da neyin nesi sonra... Çocuk şunun şurasında iki ay okuyacak. Okullarda 10 ay boyunca çocuğumuz okur. Okul yönetimi bir 20'lik istese kıyameti koparırız, kayıt parası isteniyor diye.

Yazımı okuyan bu adamın işi gücü kendi camiasını eleştirmek diyecek. Haksız da sayılmaz hani. Her eleştiri yazımdan sonra bir daha yazmayacağım diye söz de veririm. Ama ertesi günü yeni bir sıkıntı veren skandal duyuyorum. Aslında kurslarımız kendisini çok yeniledi. Malzeme ve materyal yönünden kendisini geliştirdi. Yönetici ve öğreticileri de iletişim ve görev bilinci bakımından çok mesafe katettiler. Bu bayan gibi dinozorların sayısı bir elin parmağını geçmiyor. Son çırpınışları. Çırpındıkça batıyorlar. İnsanımızı kendilerinden soğuttukları yanlarına kar kalıyor. Belki de bu hanımefendi 10 ay boyunca öğrenci yokluğundan keyif çattı. Şimdi cıvıl cıvıl öğrencileri görünce yatmaya alışan birinin hoşuna gitmez böyle şeyler.


Hanımefendi! Bir insan bu çağda Kur'an-ı nerede olursa öğrenir. Mesele öğrenmede değil, sizin davranışınızdadır. İnsan kazanmaya çalışın. Diyanet kaç yıllardır camilerimiz çocuk sesinden mahrum kalmasın diye proje üstüne proje geliştirmeye çalışsın. Senin gibi dinozorlar da kaçırmaya çalışsın. Utan yaptığından utan, eğer kalmışsa biraz haya... 24/06/2016

Bok böceğinin psikolojisi

Herhangi bir engelimiz yoksa Rabbim bizi yaratırken hepimize eşit bir şekilde iki ayak, iki kol, iki göz, bir ağız, bir burun, bir iskelet, bir de kafa vermiş. Birbirinizi tanıyın, ortak noktalarınızla bir ve beraber yaşayın. Farklılıklarınız da zenginliğiniz olsun demiş. Keremine  şükür.

İskeleti ve kaportası böyle olan insanın iç dünyasını çözmek ve bilmek ise tam bir muamma. Dünyanın en iyi bilmece ve bulmaca çözen üstatları bir araya gelse çözemez bu varlığı. Çöz çözebilirsen. Öyle zannediyorum ayakta kalmak için bizden iki ayak daha fazlası olan hayvanlar gıpta ediyordur bize nasıl duruyorlar iki ayak üstünde diye. İçgüdüleriyle hareket eden bu masum varlıklar ne bilsin o iki ayaklıların ayakta kalmak için kaç takla attıklarını. Bilseler herhalde gıpta etmezlerdi bizim halimize. Elinin ve ayağının çabasıyla helalinden yemeye ve ayakta durmaya çalışan "Eşrefi mahlukat" olan  insanların içerisinde aynı görünümlü; asalak, kişiliksiz, yaralı parmağa işemeyen, menfaatçi  "Esfeli safilin" tiplerin olduğunu. Hasılı biz bize benzeyen tip tipleriz biz.

Olaylara, kişilere, zamana, mevkiye, kızgın ve sakin haline göre değişkenlik gösteren insan tiplerinin içerisinde bir tip var ki çözemedim gitti. Hangi şeye benzetmeye çalışsam benzettiğim şeye hakaret olur... Odun desem ısıtmak için yanmaya gelmez, kurban olsun oduna. Kömür desem yaptığı aymazlıklar dolayısıyla en azından kömür gibi kararır, iş yapmaz aklı sayesinde söylenene "Ya Rabbi şükür" misali sırıtıyor. Kömür hiç olmaz... Hayvanın sere serpe kimseden çekinmeden ulu orta bıraktığı pislik desem en azından sebze ve meyvenin yetişmesinde gübre olur diyeceğim o da değil.

Bulunduğu ortama pisleyen ve ardından kendi pisliğini yuvarlayıp ardından da etraf ne kadar pis kokuyor diyen bok böceği diyeceğim... Evet, evet. Buldum galiba. Bu tip olsa olsa bok böceğidir. Çünkü bu böcek etrafı kendi kirletiyor, fakat kendi kirlettiğinin farkında değil. Suçu başkasına atıyor. Pisliğin içerisinde sağa sola ahkam kesmeye devam ediyor, bu çevreyi kim kokutuyor diye. Kendine aşıktır bu böcek. Yaptığı haltı da sanat, kendisini ve yaptığını bulunmaz Hint kumaşı olarak görür. Aklı sıra milleti keriz yerine koyarak kendi suçunu bastırmaya çalışıyor. Normalde aşağılık bir yaratık olduğunu bilir, aşağılık kompleks halini yaşar. Kendini olduğundan farklı göstermeye çalışır ve pisliğin içerisinde debelendikçe debelenir, bir türlü çıkamaz. Çırpındıkça çıkacağı yerde aşağıya, esfeli safilinin dibine iner. Pisliğin içerisinde kaldıkça kendisini sanat erbabı olarak görür, pisliğe bulanmamış olanları düşman beller. Başkasını da kendi seviyesine indirmeye, çekmeye çalışır. Pisliğinin içerisinde yüzer, buna rağmen yine her konuda bilge bir tip görüntüsü vererek her konuda fikrini söyler. Birileri buna yerini, yurdunu, vazifesini hatırlatsa yuvarladığı pisliği karşısındakine bulaştırmaya çalışır... İşte böyle tipler insanlığın sırtında bir kamburdur. Sayıları da az değildir. Hatta yığınladır. Ne haddini bilir, ne yerini, ne seviyesini. Çukurun içinde kala kala çukur kalır. Düz yolda gidene düşman kesilir. Pislik diye üzerine bassan vaveylayı koparır, Basmamak için çalıyı dolansan seni kibirlilikle suçlar. Pisliğinle beraber defol git desen kendini dünyayı ayakta tutan öküz boynuzu sanır. Yokluğunu: "Benden sonrası  tufan" der...

Karşılaştınız mı böyle bir tiple? Nasıl tanıdık geldi değil mi? Böyleleri bırakın kendi pislediği pisliğinin içerisinde debelensin dursun. Asla muhatap almayın. Zira muhatap alırsanız kendisini bir şey sanır. Ortam, hiç bir halta yaramadığı halde kendini bir şey sanan aklına aşık hasta ruhlarla dolu.... 24/06/2016

Patolojik bir vaka

Bu akşam bir ahbabımın evine çay içmek için aracımla yola çıktım. Eve yaklaşırken bölünmüş yolun soluna girmek için sinyal verdim. Karşı yoldan 60 km hız ile gelen 500 metre mesafedeki bir araca bakarak kontrollü bir şekilde karşı tali yola geçtim. Ardımdan acı acı bir korna sesi. Ne oluyor, bir hata mı yaptım diye dikiz aynasından geriye doğru bir göz attım. Hızını bile yavaşlatmadığım aracın sahibi: tabakhane yolcusu. Hem gitti hem de korna çalmaya devam etti. Trafiği tehlikeye atsam ya da hızını kessem gam yemem. Her halinden iyi aile terbiyesi almış biri idi anlaşılan.

Arabaya binince bizim insanımız değişiyor gerçekten. Bir hava, bir tafra ki görme gitsin. Neyi ispatlamaya çalışıyor ki? Olsa olsa kendi varlığını ispatlamaktır gayesi. Kahrolası egosunu tatmin etmektir. Bunun başkaca bir izahı yoktur. Dünyaları ben yarattım havasıdır bu. Havan batsın emi.

Hasta ruhlu bir insanın psikolojisidir bu. Patolojik bir vaka. Hastanelerimizin psikoloji ve psikiyatri polikliniklerine gelen az sayıdaki insanları çözmeye çalışmasın bizin uzman psikologlarımız. Boşu boşuna testler falan yapmasınlar. Çıksınlar trafiğe; hiç evraka, tahlil ve tetkike gerek kalmadan araç sürenlerin içerisindeki hasta ruhlu tipleri hemen teşhis ederler. Üstelik “İyi olacak hastanın ayağına doktor gelirmiş” sözü de böylece gerçekleşmiş olur.

Ben bugüne kadar benim psikolojik sorunum var diye doktora giden hastanın sayısı bir elin parmaklarını geçmez diye biliyorum. Biz ancak bir yerimiz ağrıdığı zaman kendimizi hasta kabul ederiz. Toplumda o kadar hasta var ki, say say bitmez. Doktorlarımız ayağına hasta bekleyeceğine, çıksınlar o dört duvar arasından… Hem içleri açılır. Hem de sürüyle tımarhanelik adam bulurlar. Böylece her ilde akıl hastalarının tedavi olacağı bir hastaneye ne kadar ihtiyaç olduğu ortaya çıkmış olur. Üstelik zincir satanlar da kısa zamanda köşe olurlar. Çünkü kendini akıllı sanan zincirlenecek o kadar masum görünen insanımız var ki! Haydi ne olur piyasaya çıkın da bu milleti büyük bir dertten kurtarın. Hem de hayır duasını alırsınız inanın. Bencillik tavan yapmış bu ülkede. Centilmenlik düşmanı çoğu. Hayatı kendisinden ibaret sanan adı konmamış zavallı yaratık bunlar. Demir ve teneke yığınından ibaret cansız bir teknolojik binite insanları esir ve köle etmeye çalışan manyak tip.

Bir korna çalan hakkında bu kadar söz söylememi abartı olarak görebilirsiniz. isterseniz aracınızı bırakın yaya olarak karşıdan karşıya geçmeye bir çalışın. Hem de "Öncelik yayalara ait" levhası yazan bir yerden üstelik. Önce bir korna sesi seni kendine getirir, ardından yavaş yavaş gelen o aracın seni çiğneyecek gibi hızlanarak üstüne üstüne geldiğini, sen geçtikten sonra da el kol işaretiyle sana hareket çektiğini, ağzıyla da homurdanan, hanım evladı olduğunu gösteren tipler görürsün. Bu tipleri belirleyin. Bunlar  yurt dışına ihraç edilse başka ülkelerde olmayan bu mahluklar sayesinde ekonomimiz rekor üzerine rekor kırar. Kısa zamanda düze çıkarız. Gayri safi milli hasılamız yaşanabilir bir ekonomik refah seviyesine çıkar. Hatta kaç tane fakir ülkeyi bile besleriz.

Haydin doktorlar! Çıkın piyasaya. Trafikte dolaşarak hem daha çok para kazanın. Hem de bu millete bir iyilik yapın. İnanın paraya para demezsiniz. Hatta ilk önce "Ben hasta mıyım" diyen nevi şahsına münhasır tiplerden başlayın işe. 24/06/2016