23 Haziran 2016 Perşembe

Göründüğün kadar kötü değilmişsin be Ramazan!

Günlerce bekledik Mübarek Ramazan geliyor diye. Hazırlığımızı yaptık kendi çapımızda. Kendimizi hazırladık. Geliyor gelmesine de nasıl tutacağız bu uzun yaz mevsiminde diye nefsimiz, bilinçaltımızda karargah kurdu. Gönderdi durmadan iğvasını. Hele bu sıcakta, iş güç zamanı, nasıl tutulacak diye bizi psikolojik olarak etkiledi de etkiledi. Dile kolaydı 17 saat yemeyecektik, içmeyecektik. Gece uykumuz bölünecekti, nasıl dayanacaktık uykusuzluğa?

Korkunun ecele faydası yokmuş. Ramazan geldi de gidiyor bile. Hem de teğet geçti, hiç dokunmadı. Nefsimizi dizginledik, yemeyi, içmeyi aramadık bile. İşimize gücümüze devam ettik. Kitabımızı okuduk. Bir defa daha nefsimize galip geldik hele şükür. Hele beynimizde, belleğimizde oluşturduğumuz korkuların hiçbiri gerçekleşmedi. İrade meselesiymiş meğer Ramazan dedikleri. Beyinde bitirmek gerekiyormuş  yapmak istediklerimizi. Ve Ramazan göründüğü kadar kötü de değilmiş üstelik. Açlık ve susuzluğa rağmen ellerimizi cebimize de attık. Fakiri, fukarayı gördük gözettik. Eşin dostun iftarına gittik, onları evimizde ağırladık. Bol bol zamanımız kaldı iş yapmak ve ibadet etmek için. Bir defa daha Kur'an’a yani hayat kitabına yöneldik. Bizi adam et, ilham kaynağımız ol dedik. O da işte ben buradayım aç oku, anla ve yaşa dedi bize. 11 ay sonrasında yeniden rektifiye olduk, motoru güçlendirdik, kaportayı düzelttik. Ne de çok iş yaptık biz bu Ramazan. Şükürler olsun…

Oruçla beraber susma orucu da tuttuk, çoğumuzda bir sessizlik hakim oldu. Oruç tutmayanın tutmamasına, karşımızda yiyenin yemesine aldırmadık, hatta hiç heves bile etmedik. Belki de acıdık onların durumuna. Sabrı öğrendik hep beraber. Aynı anda sofralarımızı kurduk, aynı anda ezanlarımız okundu, aynı anda sularımızı yudumladık, aynı anda iftarımızı açtık. Beraber omuz omuza namazlarda saf tuttuk. Dünya bir araya gelse bizi aynı anda oruca başlatıp, aynı anda iftar ettiremezdi… Ramazan giderken şöyle bir göz attım da, ya hu bu Ramazan gerçekten kötü değilmiş nefsimin fısıldadığı kadar...

Kamu kurum ve kuruluşlarımız mahalle mahalle iftar vermeselerdi, akşamında sosyal aktiviteler yapmasalardı daha iyi olacaktı bu Ramazan. Hem de şanına yaraşır bir şekilde gönderecektik biz onu. İnşallah yetkililerimiz mahalle mahalle verdikleri bu iftar programlarından önümüzdeki Ramazanlarda vazgeçer, oraya harcadıkları parayı bir başka yerde, başka bir amaç için kullanırlar. Bunu ben böyle temenni ediyorum.

Seni, Rabbim  nasip ederse seneye de karşılamak isterim Ramazan. İşin başında, daha gelmeden sana karşı ön yargılı davranmışım, korku dağları oluşturmuşum. Aramıza gelip birlikte hemhal olunca göründüğün kadar kötü olmadığını bir defa daha anladım. Her şey beyinde bitiyormuş meğer, irade  meselesi ve sabır işiymiş. Herkesin harcı değilmiş yani... Bir şey daha anladım: Bir başkasına karşı tanımadan ön yargılı davranmanın da iyi bir şey olmadığını… Seneye seni dört gözle bekleyeceğim. Zaten seni bana kötüleyen nefsim de pes etti, bıraktı beni kendi halime.

İçinde barındırdığın ve bin aydan daha hayırlı Kadir Gecende bile içimizdeki az sayıdaki aktif kötülerin Cennet vatanı kana bulamak için sinsi planlar yaptıkları esnada biz pasif iyiler: “Allah’ım! Sen affedicisin, affı seversin. O halde beni affet” diye dualar okuyarak değerlendirdik dün gece. Gecenin kadir kıymetini bilenlerden olmamız ve kendi doğrularımızı bir tarafa bırakarak bir ve beraber olmayı akleden kullar olmamız temennisiyle güle güle Ramazan! Sen gerçekten kötü değilmişsin. Sana maalesef bir defa ön yargıyla yaklaşmışım. Hakkını helal et. Yeniden buluşmak dileklerimle... İyi bayramlar tabii hak edenlere!.. 23/06/2016



Kur'an-ı Kerim basımında biraz ciddiyet lütfen!...

Elimde Ramazan dolayısıyla eşime hediye ettiğim, özel bir yayınevi tarafından bastırılmış Elmalılı Hamdi YAZIR'a ait "Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meali" isimli Kur'an var. İçeriği renklendirilmiş, dış baskısı güzel, okuması kolay bir kitap.

Kitap Allah kelamı. Kitabın mükemmelliğine söyleyecek bir şey yok. Kitaba baktığın zaman hattından, dizaynına varıncaya kadar al beni oku diyor. Malumunuz üzere Fatiha ile başlıyor, Nas ile bitiyor, sayfa sayısı da 604 sayfadan ibaret. Görünürde her şey mükemmel. Fakat içini açıp okumaya başladığın zaman dışının sizi, içinin de beni yaktığı ortaya çıkıyor. Yayınevinin hata kabul etmez yanlışları maalesef bir bir görünmeye başlıyor: 422.sayfayı okuduktan sonra Ahzap Süresi daha bitmeden 431.sayfadaki Sebe Süresine geçiyor. Devam ediyorum 446.sayfadan sonra tekrar 423.sayfaya geçiyor. 430.sayfadan sonra 447.sayfaya atlıyor. Şu ana kadar tespit edebildiğim bariz hatalar bu kadar. Daha ne kadar hata var? Okudukça ortaya çıkacak maalesef. Yayınevinin seri bir şekilde ve ciddiyetsiz bastırması sonucu sayfaların karıştığı görünmektedir. İnsanlık hali böyle hatalar olur mu? Oluyor maalesef. Bu kitap basılıncaya kadar kaç kişinin elinden, tasnifinden ve denetiminden geçti kim bilir. Tasniften sonra da  baskı ve dağıtım  esnasında anladığım kadarıyla yine gözden kaçmış bu sayfalar.  Bir an için acaba Kur'an-ın tertibi Hz.Ebu Bekir'den sonra yeniden mi dizayn edildi demekten kendini alamıyor insan.

2016 yılı Ramazan'ında başıma gelen bu hatalı meali görünce  1978 yılında hafızlık hocamın bir başka yayınevi ve yazarına ait  hediye ettiği mealli bir Kur'an aklıma geldi. Dünyalar benim olmuştu. Uzun süre kimseye dokundurmamıştım. Elimden düşürmüyordum onu. Okudukça içim açılıyordu. Yine ortalara geldiğim zaman maalesef sayfaların eksik olduğunu gördüm. Eskimesin diye kaplamıştım. Geri verip değiştirme durumu da kalmamıştı. Elimden düşürmediğim bu kitabı daha başka ne hatalarıyla karşılaşırım endişesiyle elime alamaz olmuş ve bir daha açmamak üzere kapatmıştım.

Şimdi acaba bu kitaplar korsan mı basılıyor, denetimden geçmiyor mu şeklinde kafamda şimşekler çakmaya başladı, içim daraldı. Hemen Kitabın sonuna baktım. Arka sayfada  "Diyanet İşleri Başkanlığı Mushafları İnceleme Kurulu Başkanlığı tarafından incelendiği" yazmakta ve inceleme kuruluna ait mühür ile mühürlenmiş baskısı da yer almaktadır. İçim cız etti hemen. Çünkü tıpkı diğer işlerimiz gibi burada da incelemelerimiz formalite icabı yapıldığı göze çarpmaktaydı. Üzüldüm gerçekten. Haydi her yönüyle gözden kaçtı bu yanlışlar. Bu Kitap kitapçılara dağıtılmak üzere Türkiye'nin dört bir köşesine gönderildikten sonra mutlaka satın alan bir vatandaş buralardaki hataları bulmuş ve kırtasiyeciye göstermiş olmalı. Bu hata ortaya çıktıktan sonra yayınevi veya dağıtım şirketi satışa sunduğu bu Kitabı niçin geri çekmez. Başka işlerde yaptığımız ve yutturduğumuz hata ve yanlışları ne olur Allah'ın kitabında bari yapmayalım.

DİB. lütfen inceleme görevini layıkıyla yapsın. O kitaba damgasını vurduğu mührün hakkını versin. İnceleme Kurulunda görev alanlar dostlar alışverişte görsün sadedince inceleme yapmasın. Öyle her önüne gelen yayınevi veya şahıslar meal veya Kur'an bastırmasın. Bir kaç elden denetimden geçmeden piyasaya sürülmesin. Ne olur, birileri bunu Allah rızası için yapsın. Öyle zannediyorum birçok evde bu şekilde yanlış basılmış Kur'anlar vardır. Bu Kitap hata kabul etmez beyler, biraz ciddiyet lütfen!... 23/06/2016

Hazıra konulan proje okulları

Son zamanlarda ' Proje okullar' gündemimize girmeye başladı. Yazımın başında akıbetleri inşallah hayır olur demek isterim.

Eğitim ve öğretim kısa zaman zarfında sonuç alınabilecek bir süreç değildir. Uzun soluklu, uzun-ince bir yoldur. Meyveleri 10-20 yıl sonrası alınır. Hemen meyve alayım çabası her zaman iyi sonuç vermeyebilir. Verirse de hormonlu olur.

Proje okullarına karşı mıyım? Baştan söyleyeyim: değilim. Bazı okullar statüsü farklı, proje okulu olabilir. Benim sıcak bakmadığım husus rüştünü ispatlamış, başarılarıyla göz doldurmuş okulların özel statüye alınması. Böylesi okulları proje okul kapsamına almaktan ziyade yeni açılan okullar ya da daha önce açılmış fakat başarısıyla ön plana çıkmamış okulların proje kapsamına alınıp başarılı okullar seviyesine çıkarmak şeklinde olmalıydı. Sıfırdan alınan bir okul başarılı okullarla yarışır duruma getirilmek amaç olmalıydı. Böylece her ilde başarılı okulların sayısının artması hedeflenmeliydi.

Her ildeki gözde okullara bir göz atalım. Hiçbirinin sıralaması değişmiyor, zirveyi de bırakmıyor. Çünkü tercihler en yüksek puandan aşağıya doğru sıralanıyor. Yüksek puanlı öğrencilerin tercih ettiği okullar hep zirvede. Öğretmeni ve yönetimi değişse de durum bu.

Yeni sıfırdan açılmış ya da akademik başarısı yüksek olmayan bir okul özel statüye alınsın. Bu okulun öğretmenleri hep seçmece olsun. Devlet her türlü maddi ve manevi desteği bu okullara versin. 4 yılın sonunda bu okul tercih edilen başarılı bir okul olsun. İşte böyle bir başarıya ben şapka çıkarır, o eğitimcilerin 40 yıl kölesi olurum.

Bir okulun kumaşı iyiyse o okul iyi okul oluyor vesselam.  Gerisi havanda su dövmektir. Boşa kürek çekmedir. Lafı güzaftır...

Var mısınız böyle okulları proje kapsamına alıp taşın altına elimizi koymaya... 22.06.2016