19 Haziran 2016 Pazar

"Üslup üslup"

Sanal âlemde yazmaya başlayalıdan beri görüştüğüm eş-dost, yazılarımdaki üsluba dikkat çekerek: " Kardeş çok farklı bir üslubun var..." şeklinde tepki verdiler.  Bugün okulda karne verme hazırlıkları yaptığım esnada  2005 yılında bir seminerde birlikte olduğum bir meslektaşım aradı: "Hocam sanal alemde sizi takip ediyorum. En son  yazıp paylaştığın  'Ben devlete iş yapmam' yazını okudum. Çok farklı bir üslubun var..." dedi. Çok farklı yerlerde olan eş-dostumun, aralarında anlaşmışcasına üslubuma dikkat çekmesi bu konuda bir konsensüsün oluştuğunu göstermekte.

Dostlarımın iltifatları nefsime hoş gelmiyor değil hani. Sağ olsunlar, var olsunlar. Fakat ne zaman üslup dense ilk önce içim cız eder, kısa bir tereddüt geçiririm, acaba bir pot mu kırdım diye. Adam seni methetmiş, üzerine bonus mu istersin diyebilirsiniz. Haklısınız. İşin içinde üslup olunca hemen beni 11 yıl öncesine götürür.

2007 yılında okuluma bir öğretmen atanmıştı. Senebaşı toplantısını yaparken "Hocam üslup, üslup" dedi. Gündem konularını görüşmeye devam ettik. Bir iki ay sonra yine mini bir toplantı için bir araya geldik. Konuşmamın arasına aynı bayan girerek " Hocam üslup, üslup" dedi. Toplantıyı bitirdikten sonra bayan öğretmeni odama çağırdım. Hocam iki defadır toplantılarda 'Üslup üslup' diyorsun. Benim üslubumda benim farkına varmadığım bir sorun mu var dedim. "Hayır hocam üslubunuzda bir sorun yok. Zira konuşmalarınıza özür ile başlayıp özürle bitiriyorsunuz. Hatta hoşuma da gidiyor üslubunuz" dedi. O zaman mesele ne dediğimde: " Bak hocam! Ben bu okula sizinle ilgili ön yargıyla geldim" dedi. İyi de hanımefendi, siz beni tanımıyorsunuz, daha tanışalı iki ay oldu. Birbirimizi yeterince tanımıyoruz, ben meslektaşlarımı, meslektaşlarım da beni çalışarak tanısınlar dedim.  " Benim eski okulumun müdür yardımcısı sizin okulunuzdaki ... öğretmenin arkadaşıymış. Ben buraya gelmeden önce sizi nasıl biri diye araştırdım. O yardımcı, sizin hakkınızda arkadaşı olan öğretmeninizden aldığı bilgileri  bana aktardı. Hakkınızda hiç olumlu bir şey söylemedi. Davranışınıza, üslubunuza bir şey diyemiyorum. Ders programını da çok güzel yapıyorsunuz. Sizinle ilgili hiçbir sıkıntım da yok. Ama sizinle ilgili kafamda oluşan ön yargılardan kurtulamıyorum. Hatta hep acaba diyorum, ne zaman kötülük yapacak diye hop oturup hop kalkıyorum, kusura bakmayın" dedi. Hocahanım kusura bakacak bir şey yok. Ama hakkımda bilgi veren ve size bilgi aktaran arkadaş anladığım kadarıyla dedikodumu yapmış, hatta iftira atmış. Sizin eski okulun yardımcısını bilmem ama bizim buradaki arkadaş üstelik namaz da kılıyor. Dedikodu yapmak ve iftira atmak bir Müslüman kimliğine yaraşmaz. Çünkü kıldığı 'namaz fuhşuyat ve kötülüklerden Müslümanı uzaklaştırması' lazım. Gördüğüm kadarıyla uzaklaştırmamış dedikodumu yaptığına göre... Arkadaşın benimle bir sorunu varsa tüm toplantılarda herkese, aramızda iletişimi, okula devamı ve derslerde verimi eksik etmeyelim.  Benimle ilgili her türlü eleştiriyi yapabilirsiniz diye açık çek veririm. Demek ki bu arkadaşın kendine öz güveni yok. Benimle konuşacak medeni cesareti yok. Ancak arkadan konuşuyor. Seni bana doldurmak suretiyle neyi amaçlıyor gerçekten anlayamadım... Üstelik dedikodumu yapan bu arkadaşla geçen sene bazı meseleleri konuşmak için okul dışında bir yerde buluştum. Kendisine anlat derdin ne dedim. Bana, "Ben senden korkuyorum. Sizi araştırdım okul dışında çok iyisiniz, okulda kötüsünüz" dedi. Ne kötülük yaptım dedim. "İşte, yok bir şey" dedi. Kendisine, hocam müdür olarak sana 3 şekilde kötülük yapabilirim. Şimdi ben sana sorayım sen cevap ver dedim. Haftalık ders programını bozuk yapabilirim, bozuk mu dedim. "Hayır, çok iyi" dedi. Yaptığın en ufak bir hatada -ki hataların var- soruşturma açar, ifadeni alırım. Var mı böyle şey dedim. "Hayır yok" dedi. Yıl sonu sicil notunu düşük veririm, git notunu il milli eğitimden öğren dedim: "Gittim il milli eğitime. Sicil notumu öğrendim. Notum da düşük değil. Hatta 90 puan vermişsin" dedi. O zaman derdin ne senin dediğimde: Bilmem ben, ben sizden korkuyorum" dedi. Hoca hanım adam kafasında korku dağları oluşturmuş, saplantısından kurtulamıyorsa ben ne yapayım, haydi sen söyle dedim. Hoca hanım: " Söylenecek bir şey yok, durum ortada maalesef" dedi ve teşekkür edip odamdan ayrılırken, keşke kıldığı namazı ona dedikodu ve iftira yapmasına engel olsaydı dedim.

Hasılı yazılarımla ilgili kim farklı bir üslubun var derse hep aklıma " Hocam üslup, üslup" sözü gelir nedense.

Dedikodu, iftirasız, insanlara ön yargısız bakan, iyi üslupla hitap eden ve edilen  bir ömür dilerim efendim hepinize... 19.06.2016


18 Haziran 2016 Cumartesi

Ayin yapmak isteyenlere camiyi açar mıydık?

Adana'da çalışırken işine ve mesleğine aşık bir Coğrafya Öğretmeni meslektaşım vardı. 06/06/2016 günü sanal alemde şöyle bir yazı paylaşmıştı: "Bu cuma namazını  kısmet oldu Boston'da kilisede kıldık. Kiliseyi cuma günleri Müslümanların ibadeti için tahsis ediyorlarmış. Kendince kutsal olanların üzerini örterek. Bizde olsa camiyi Hristiyanlara ibadet için verir miydik takdir sizin."

Paylaşımına  şu şekilde yorumlar yapıldı: "Camiye gavur girdii diye camiyi yıkardık... Sözde İslamiyette baskı yok deriz. Müslümanlar olarak özümüzle sözümüzün tutmadığını Dünya aleme gösterirdik çok şükür..."

Ben de yorum olarak: "Kendisini ziyarete gelen Necran Hristiyanlarına ayin için Mescidi Nebeviyi açtırmıştır Hz Muhammed. İslami esas uygulayan peygamberin tavrı ve uygulaması bu şekilde olmuştur sayın hocam." dedim.  Ardından: "Peygamberden bahsediyorsunuz biz ise bu günkü islam’dan...” şeklinde yorumlar hız kesmeden gelmeye devam etti. Tekrar: "Kilisenin cuma namazı için verilmesi takdire şayan. Bu hareketin benzerini takip ettiğimiz peygamber uygulamıştır. Bugünkü biz Müslümanlardan Hristiyanlar ayin için yer istese vermeyiz. Hoşgörü göstermeyiz. İslam’ın kendisinde sorun yok. Sorun bizim algılayışımızda. Peygamberin uygulamasını yazarken niyetim Mehmet beye cevap vermek değil. En güzelini peygamberimiz uygulamış. Biz de uygulayalım demek istedim. Hiçbirimiz Muhammed'den daha iyi Müslüman değiliz." şeklinde yorum yazdımsa da hem paylaşım sahibini hem de yorum yazanları ikna edemedim.

Boston'da kilisede cuma namazı kılan ve bunu paylaşırken oradaki insanlardaki hoşgörüye işaret eden arkadaşımız ve onun paylaşımına yorum yazanlar haksız değiller. Bugün Boston'da kiliseyi Müslümanlar'a tahsis edenlerin ilk öncülüğünü Peygamberimiz yapmış ve hoşgörünün zirvesini bizlere göstermiştir. Bize İslam'ı örnek yaşantısıyla anlatan ve "Allah'a ve ahiret gününe inananlar için Allah'ın Rasûlü'nde sizin için güzel örnekler vardır" denmesine rağmen günümüzdeki aynı inancı paylaştığımız ve Peygamberin izinden giden bizlerin hoşgörüsüzlük ve tahammülsüzlüğüne dikkat çekmeye çalışıyorlardı. Bize dünü değil, bugünü anlat, sadede gel diyorlardı. Gerçekten bir an için düşünelim: Türkiye'nin herhangi bir yerleşim yerine Gayri Müslimler gelse: "Efendim burada bizim ibadet mekanımız yok. Bize uygun bir mabet gösterebilir misiniz" deseler  kaçımız onlara öncülük yapar, bir mabedimizi açarız? İstisnalar kaideyi bozmaz, ya da az sayıda tolerans gösterenimizin dışında biz onlara maalesef yer göstermeyiz. Çünkü görünen köy kılavuz istemiyor.


Gerçekten kaçımız onlara yer veririz? Unutmayalım ki dinin uygulayıcısı Muhammed Peygamber'den daha dindar, daha Müslüman değildir hiç birimiz. O zaman empati yapalım. Kendimiz için istediğimizi başkası için de isteyelim. Özünde hoşgörü ve toleransın olduğu gerçek İslam ne diyorsa onu sadece sözde değil özde, yani pratikte de uygulayalım. 18/06/2016

17 Haziran 2016 Cuma

"Uyku ilacı içtim de..."

2007-2008 yılları olsa gerek. Üniversite sınavında salon başkanıyım. Sınavın ilk çeyreğinde bir öğrencinin uykulu hali dikkatimi çekti. Yanına vardım gel yüzünü yıkayıp gelelim diye. Beraber lavaboya gidip geldik.

Öğrenci biraz daha soru çözdü. Sonra kafasını sıraya koydu, uyumaya koyuldu. Tekrar yanına vardım, uyandırdım. Gel bir daha yıkayalım şu yüzünü dedim. Öğrenci, "Kalsın, gerek yok. Çünkü faydası yok. Gelince tekrar uyuyacağım" dedi. Niye rahatsız mısın dedim. "Rahatsız değilim, ama gözlerimi açamıyorum. Çünkü dün akşam uykum gelmedi, stresten bir türlü uyuyamadım. Uykum gelsin diye gece uyku ilacı içmiştim. Benim uyku ilacı daha yeni etkisini göstermeye başladı. Yapacak bir şey yok, uyumaktan başka" dedi. Senin için bu sınav hayat-memat meselesi. Bu sınav tek sınav. Başka da telafisi yok" dedimse de, "Teşekkür ederim hocam ilgi ve alakan için. Müsaade et ben uyuyayım. Siz de rahatsız olmayın" dedi. Çocuğu kendi haline bıraktım.

Ayakta gözetmenlik yaparken çocuğun durumu gözümün önünden gitmedi. Yarış atı gibi sınava hazırlanıyor çocuklarımız. Özel hayatları yok. Toplumsal hayattan kopuk yetişiyorlar. Tek beklenen başarılı olmalarıdır. Ailelerin beklentileri yüksek. Günler öncesinden başlayan stres sınav gecesi doruk noktaya ulaşmış. Son çare, çaresiz uyku ilacı içiyor, sabaha dinç kalkmak için. Bu çocuğa ve diğer sınava giren 2 milyon emsaline yazık.

Gençler! Sağlığınız daha önemli. Her bir başarı sağlığınızdan daha önemli değildir. Elimizden geleni şu ana kadar yaptıysanız gerisini Allah'a havale edin. Allah yolunuzu açık etsin. Başarısızlığınız dünyanın sonu değildir... Başarılar... 17.06.2016